Tuğçe AYÇİN, Hande Nur OCAK
Fotoğraf: Hüseyin ESKİN, Mehmet Ali KEVE, Özge TAN
İletişim Fakültesi Türk Sineması Günleri programı, üçüncü haftasına “Selvi Boylum Al Yazmalım” filminin gösterimi ile başladı. Film gösteriminin ardından ünlü sinema sanatçısı Türkan Şoray ile İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ergün Yolcu’nun moderatörlüğünde söyleşi gerçekleştirildi.
Söyleşi Türkan Şoray’ın “Türkiye’nin en köklü üniversitesinde sinemaya değer vererek benim filmlerimi göstermeniz beni çok onurlandırdı. Hepinize çok teşekkür ediyorum” sözleriyle başladı. Çok heyecanlı olduğunu dile getiren Şoray, “Alkışlarınızın sevginizden dolayı olduğunu biliyorum. Bu da beni ayrıca duygulandırıyor, mutlu ediyor. İnanın ki ben de hepinizi çok seviyorum” ifadelerini kullandı. Sinemanın bir mucize olduğunu belirtirken Şoray, “Siz sinema okuyan gençler dünyanın en güzel yolculuğuna hazırlanıyorsunuz. Bu mucize dolu yolda çok güzel ilerlemenizi diliyorum.” şeklinde sözlerini sürdürdü.
Söyleşinin moderatörlüğünü yapan İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ergün Yolcu da Türkan Şoray’a teşekkürlerini iletirken şu ifadelere yer verdi: “Burada olduğunuz için, üniversitemize büyük değer kattığınız için çok teşekkür ediyorum. Türkiye’nin iletişim alanındaki ilk üniversitesi olan İletişim Fakültemizin 1950 yılında başlayan serüveninde istiyoruz ki Türk sinemasına, Türk sinemasının yıldızlarına burada sürekli kapılarımızı açalım. Onlar buralara gelsin, öğrencilerimizle birlikte çalışmalarda bulunsun. Böyle değerlerimizin geçmiş dönemlerde perde arkasında, kamera önünde neler yaşadıklarını ve bu değişim- dönüşüm sürecini onların dilinden öğrenelim.”
“7 Yaşındayken Sinemanın Işığı Kalbime Saplanmış”
Prof. Dr. Yolcu’nun ifadelerinin ardından sözlerine devam eden Şoray, 15 yaşında sinemaya başlamasıyla ilgili olarak açıklamalarda bulundu. Başlarda kendisini sinemaya yönelten şeyin ailesinin ekonomik durumu olduğunu söyleyen Şoray, “İlk önce sinema mucizesinin farkında değildim. 7 yaşındayken sinemanın ışığı gelip kalbime saplanmış. Daha sonra keşfedildim. Okula giderken sinemaya gitmeye başladım. Sinemanın nasıl bir mucize olduğunu, sonradan nasıl tutku haline geleceğini bilmeden başladım. Ondan sonra artık, bir başladıktan sonra devam etti. Sinemada sanki özgürlüğümü keşfettim” dedi.
“Her Gün Film Çevirdim”
Hayatında sadece ve sadece sinemanın olduğunu vurgulayan Şoray, normal hayatını yaşamadığını ve canlandırdığı kahraman neler yaşıyorsa kendisinin de onu yaşadığını aktardı. “Her gün film çevirdim ve bu giderek hayatımın vazgeçilmez bir parçası haline geldi” diyen Şoray, filmlerde acıların en acısını, aşkların en büyüğünü; duyguların en derinini yaşadığını ifade etti. Şoray sevilmenin kendisi için hayattaki en önemli değer olduğuna dikkat çekerek, “Bir kişi tarafından sevilmek bile insanı mutlu eder. Birçok insan sizi çok seviyor. Bu mucize gibiydi, hayatımı inanılmaz etkiledi ve ‘Ben bu sevgiden ayrı yaşayamam’ dedim” şeklinde konuştu.
“Sinemam ve Ben” adlı kitabına değinen Şoray, “Bu kitabı yazmayı kendimde yeni nesiller için bir görev olarak gördüm” dedi. Geçmiş dönemde neler yaşandığını bilmeden bugün sinemanın içinde yer almanın mümkün olmayacağını vurgulayan Şoray, şimdiki gençlerin çok büyük imkânlara sahip olduğunun altını çizdi. İlk yönetmenlik deneyimi olan “Dönüş” filminden ve “Yılanı Öldürseler” filminden örnekler veren Şoray, geçmiş dönemlerde yaşanan teknik imkânsızlıkları aktardı ve günümüzün dijital dünyasında film çekmede de çok büyük kolaylıklar olduğunu sözlerine ekledi.
“Türk Sineması Halkımızın Yarattığı Bir Sinemadır”
Günümüzde Yeşilçam sinemasına pek sıcak bakılmaması konusunu ele alan Şoray şu ifadeleri kullandı: “Bugün Türk sinemasına sıcak bakmayanlar şunu bilmeli ki; Türk sineması tamamen halkımızın yarattığı bir sinema. Bizim öz kültürümüzün yarattığı bir sinema. O dönemlerde filmler çekilmeye başladığında halkımız sinemaya gitmeseydi, filmlerimizin devamlı takipçisi olmasaydı böyle bir sinemamız olmazdı. Onun için Yeşilçam sinemasını hiçbir zaman küçümsememek lazım.”
“Lütfi Akad’ın Yaşamımda Çok Büyük Etkisi Oldu”
Kariyerinde rol aldığı filmlerden “Ana” ve “Vesikalı Yarim” filmleri üzerine konuşan Şoray, “Yıllarca melodram ağırlıklı filmlerde oynadıktan sonra gerçeğe yakın filmlerde oynamak istedim. Kan davasını konu alan Ana’da bir köylü kadınını oynadım. Ana, muhteşem bir filmdir” ifadelerini kullandı. “Ana’daki oyunculuğumdan Lütfi Akad da çok memnun olmuş ki sonrasında Vesikalı Yarim’de de rol aldım” diyen Şoray, “Vesikalı Yarim”in Türkiye’de çekilmiş en iyi 3- 4 aşk filminden birisi olduğunu ifade etti. Şoray, Vesikalı Yarim ile ilgili şöyle konuştu: “Vesikalı Yarim, yıllar önce İtalya’da Roma Film Festivali’nde oynadı. Sinema bir hafta içinde tamamen doldu ve İtalyanlar ağlayarak izlediler bu filmi. Sonra bu film için 5- 6 akademisyen bir kitap çıkardı ve Vesikalı Yarim’in gerçekçi özellikleriyle Yeşilçam’ın diğer melodram filmlerinden farklılaştığını yazdılar.” Şoray, Lütfi Akad’ın oyunculuk kariyerinde ve yaşam şeklinde çok büyük etkisinin olduğunu da sözlerine ekledi.
“Bir Filmde Geminin Kaptanı Yönetmendir”
İfadelerine yönetmenlik konusu ve kendi yönetmenlik deneyimleri ile devam eden Şoray, “Ben Türk sinemasında kimsenin yapmadığı bir çılgınlığı yaptım. Bunu bir tek Yılmaz Güney yaptı ki o da müthiş bir başarıydı. Ben kendimi hiçbir zaman yönetmen olarak kabul etmiyorum” diye konuştu ve şunları vurguladı: “Bir filmde geminin kaptanı yönetmendir. Oyuncu ne kadar iyi olursa olsun, senaryo ne kadar iyi olursa olsun, yönetmen o filmi güzel çekemezse, olayı güzel anlatamazsa, bir dil tutturamazsa o film mümkün değil güzel olmaz.”
Oyunculuk ve yönetmenlik yapmak isteyen öğrencilere tavsiyelerde bulunan Şoray, sinema sanatının bütün kitleleri etkileyen bir iletişim aracı olduğundan bahsetti. “Bir dünya hayal ediyorsunuz aklınızda ve ona kamera arkasında kendi düşüncelerinizi, dünyaya bakışınızı en estetik duygularla birleştirerek, o olayı en iyi şekilde seyirciye aktarmalısınız. Öncelikle bir sinema dili tutturmak lazım” diyen Şoray, her yönetmenin bir anlatım tarzı olduğunu ve önemli olanın hikâye anlatımıyla beraber yönetmenin konunun içine derinlemesine girerek, mekânın ruhuyla anı yaşatması olduğunu vurguladı.
“Ben İçgüdülerimle Oynadım”
Oyuncu olmak için çok çalışmak ve çabalamak gerektiğini belirten Şoray şöyle konuştu: “Şimdi imkânlarınız var. Oyunculuk eğitimi alıyorsunuz. Maalesef ki bana ilk zamanlar hiçbir zaman iyi oyuncu demediler. Ben içgüdülerimle oynadım. Oyunculuk aslında Allah’ın verdiği bir lütuf. İçgüdüsel bir şey. Ben bu şekilde yolu buldum.” Teknik oynamayı kesinlikle kabul etmediğini ve önemli olanın o rolü hissetmek, yaşamak ve de bu mesleği çok sevmek olduğunu vurgulayan Şoray, bu mesleği hayatın önceliği haline getirerek azmetmenin önemine, sabırlı olmaya ve mesleğe karşı her zaman saygılı olmak gerektiğine değindi.
“Hiç Düşünmeden Cemşit’i Seçerdim”
Konuşmasına öğrencilerden gelen soruları yanıtlayarak devam eden Şoray, Selvi Boylum Al Yazmalım filminde Türkan Şoray olsaydı İlyas’ı mı, yoksa Cemşit’i mi seçerdi” şeklindeki soruya, “Hiç düşünmeden Cemşit’i seçerdim. Çünkü aşkta sadakat, dostluk, arkadaşlık, emek, bunlar gerekli. Bence Asya çok güzel bir seçim yaptı. Normal hayatta da herkes o seçimi yapar diye düşünüyorum” diyerek yanıt verdi. Öğrencilerden gelen “Sinema hayatınızda içinizde kalan bir şey oldu mu?” sorusuna sinemasındaki önemli bir eksikliğin Yılmaz Güney ile bir filmde buluşamamak olduğu yanıtını veren Şoray, Yılmaz Güney’in olağanüstü bir insan olduğunu sözlerine ekledi.
İletişim Fakültesi Türk Sineması Günleri kapsamında düzenlenen Türkan Şoray söyleşisi, İletişim Fakültesi’ne derece ile giren 10 öğrenciye Şoray’ın “Sinemam ve Ben” adlı kitabını imzalaması ile devam etti. Söyleşi, Prof. Dr. Yolcu’nun Şoray’a teşekkürlerini iletmesinin ardından onur belgesi, hediye, çiçek takdimi ve toplu fotoğraf çekimi ile sona erdi.