Murat KASAP
Değişen iklim şartları başta ülkemiz olmak üzere, ılıman iklimde bulunan yerleri etkilemeye devam ediyor. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Barbaros Gönençgil, iklim şartlarını ülkemizi teğet geçen kasırga üzerinden değerlendirdi.
Türkiye ılıman iklim kuşağında yer almasına rağmen son yıllarda ekstrem doğa olaylarıyla karşı karşıya kalmaya başladı. Özellikle mevsimlerin değişimi, dolu yağışları, seller ve son dönemde yaşanması beklenen kasırga felaketi bunlardan birkaçı.
‘‘Türkiye’de Tropikal Fırtına Gerçekleşmez’’
Ekstrem olayların değişen iklim koşulları sebebiyle görülebileceğini ancak özellikle tropikal fırtına kelimesinin Türkiye için geçerli olmadığını belirten Prof. Dr. Gönençgil, “Tropikal fırtına ya da kasırga olarak adlandırılan doğa olayının Türkiye’de tam olarak gerçekleşmesini zaten beklemiyorduk. Haberlerde durum biraz farklı yansıtıldı. Haberlerde ilk olarak ‘tropikal fırtına’ ifadesini duyduğumda, ‘Türkiye ne zaman tropikal bölgeye taşındı’ dedim. Belki şiddeti sebebiyle böyle isimlendirilmiş olabilir. Bu biraz manipülatif bir şey. Bizi etkileyecek olan sektonik yani alçak basınç faaliyeti bununla aynı değil. Orta enlemlerde süreç başka, tropikte başka işler ve dolayısıyla şiddetleri aynı olabilecek bir düzen yok. Kaldı ki Yunanistan’dan geçiş, Ege’nin biraz daha soğuk olması ve Akdeniz’in sıcaklığı gibi faktörler var. Adalardan geçerken sürtünme de söz konusu olduğu için tropikal bir kasırganın etkisinin beklendiği gibi olmayacağı belliydi” dedi.
İklim Değişikliği Lokal
İklim değişikliğinin sadece günümüzde değil, binlerce yıldır yaşanan ve insanların etkileyemediği bir süreç olduğundan bahseden Prof. Dr. Gönençgil, “Ortalama 70-80 yıllık ömrümüzde bu binlerce yıllık süreçleri görmemiz mümkün değil. Dünya zaten 10 bin yıldır ısınıyor. Şu anki ısınmayla beraber, insanoğlunun Sanayi Devrimi’nden sonra dünya üzerindeki tahribatından dolayı bazı şeyleri daha şiddetli yaşıyoruz. Onun dışında insanların getirdiği bazı faaliyetler var. Biz, dünyanın yüzeylerine şehirler, barajlar inşa edip var olan ormanları yok ediyoruz. Ama genel iklim değişimini değiştiremeyiz. Daha lokal bir değişim söz konusu. Bugünkü süreç, atmosferde daha fazla nem tutulmasına ve daha fazla yağışa sebep oluyor. Fırtınaların oluşması, zemin ve atmosfer arası sıcaklık farkının artmasıyla birlikte, hortum ve bunun gibi ekstrem olaylar görmeye devam edeceğiz” diyerek küresel ısınmanın iklim değişikliğinin bir parçası olduğunun altını çizdi.
“Dünyaya Ait Olmayı Değil Sahip Olmayı Seçtik”
Sanayi Devrimi’nin başında dünya nüfusunun yaklaşık 800 milyon civarında olduğunu, günümüzde ise 150 yılda 10 kat artan bir durumla karşı karşıya olduğumuzu söyleyen Prof. Dr. Gönençgil, “Hiçbir canlı popülasyonu bu kadar hızlı artmamıştı. Diğer bir problem de, artan nüfusun dünyaya eşit şekilde dağılmamış olmaması. Köy-kent nüfusu, dünyada da Türkiye’de de tersine döndü. 1950’lerde nüfusun yaklaşık yüzde 70’i köyde yaşarken, şimdi nüfusun yüzde 80’i kent ve civarında yaşıyor. Yeri gelmişken söylemem lazım; biz dünyaya ait olmayı değil, sahip olmayı seçtik” dedi. Deprem, kasırga, sel gibi ekstrem doğa olayları için toplumun bilinçlendirilmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Gönençgil, “Örneğin, hala deprem sanki hiç olmayacakmış gibi yaşıyoruz. Bu bir kültür, eğitim meselesidir. Nisan ayında Japonya’ya gitme fırsatım oldu. Tsunami’nin vurduğu Fukuşima’yı ziyaret ettim. Oradaki insanlara çocukluklarından beri buna hazır olmayı ve bununla yaşamayı öğretiyorlar. Bizim de böyle yapmamız lazım” diyerek sözlerini tamamladı.