Haber: Cengizhan Yılmaz
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrenci uygulama gazetesi İletim’in en eski hocalarından, gazeteci ve akademisyen Kayıhan Güven, 4 Ocak 2021’de hayatını kaybetmişti. Güven hatırasına yazılan armağan eserler ve haberlerle anılmaya devam ediyor.
Kayıhan Güven, Türkiye’de röportajın piri olarak kabul edilen Yaşar Kemal’in izinden giden ve pek çok başarılı iletişimci yetiştiren bir eğitimciydi. Kendisinin anısına son görev yeri olan İstanbul Aydın Üniversitesi’nde bir BAP proje kapsamında “Hayata Dokunan Adam” isimli belgesel film ve kitap hazırlandı.
Söz konusu armağan kitapta şu an İletim Gazetesi’nin sorumlusu olan Doç. Dr. İbrahim Sena Arvas’tan da görüşleri yer alıyor. Arvas, Kayıhan Güven ile hem Yeditepe, hem Marmara hem de İstanbul Üniversitesi’nde görev yapmış. Güven ile ilgili olarak; “Öğrenci olarak da akademisyen olarak da Kayıhan Hoca ile çalıştım. Hayat bizi hep farklı kurumlarda bir araya getirdi. Karşılaştığım tüm zorluklara rağmen ondan öğrendiğim ‘öğrenci odaklı uygulama’ anlayışını terk etmedim.” ifadelerini kullanıyor. Arvas’a göre İletim Gazetesi’nin geçmişten günümüze tüm bu formunda Kayıhan Güven’in ayak izlerine rastlamak mümkündür. Sahibinin öğrenciler olduğu ve öğrencilerin gönülden sahiplendiği bir gazete kurma fikri, Güven’in öğrenci odaklı eğitim ve öğretim yaklaşımının da temelini oluşturmaktadır. Öğrencinin sesine ve ne yapmak istediğine her daim kulak veren Kayıhan Hoca, kim kendini hangi konuda yeterli hissediyorsa öğrencisini o yönde desteklemiş; böylece onlara sevdikleri işi yaparak profesyonel olmanın ve hayatlarını kazanmanın ne kadar değerli bir ayrıcalık olduğunu benimsetmiştir.
İstanbul Hukuk’tan başlayan kariyer serüveni…
1952 Kahramanmaraş doğumlu olan Kayıhan Güven, İstanbul Erkek Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Bir süre askeri hâkimlik yapan ve 1982 yılında Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi alanında yüksek lisans yapan Güven, 1980’li ve 1990’lı yıllarda Cumhuriyet Gazetesinde aktif gazetecilik yaptı. 1987 yılında İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu’nda araştırma görevlisi olarak akademik hayatına başlayan Güven, İstanbul, Marmara, Yeditepe, İstanbul Ticaret, Galatasaray İstanbul Aydın Üniversitelerinde görev yaptı. Bu süreçte İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrenci uygulama gazetesi İletim’i, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Haber Ajansı MİHA’yı, yine bu birimin yayın organı MİHABER’i, Yeditepe Üniversitesi İletişim Fakültesi uygulama yayını Yeditepe Postası’nı, İstanbul Ticaret Üniversitesi İletişim Fakültesi uygulama yayını İtalik’i, İstanbul Aydın Üniversitesi İletişim Fakültesi uygulama birimi İstanbul Aydın Haber Ajansı’nı (İAHA) ve bu birimin yayın organı GÖZ dergisini kurdu.
Marmara Üniversitesi’nde üç kez “Yılın Hocası” ödülüne layık görülen Güven, ayrıca öğrencileriyle birlikte 30’a yakın fotoğraf sergisine ve birçok kitaba imza attı. Foto muhabirliği alanında uzmanlaşmış, röportaj tekniği konusunda otorite oldu. Kendisini “sokak fotoğrafçısı” olarak tanımlayan Güven hayatı boyunca başarılı gazeteci ve akademisyenler yetiştirirken, iletişim dünyasında önemli uygulama alanlarının ve yayınlarının kurucusu olarak da medyaya büyük katkılar sağladı. 4 Ocak 2021 tarihinde İstanbul’da tedavi gördüğü bir hastanede çoklu organ yetmezliği nedeniyle 68 yaşında vefat etti. Cenazesi Şarköy, Tekirdağ’da defnedilmiştir.
“Röportaj insanları, yaşamlarını, neşelerini, acılarını çizer ama buna bir yorum katmaz. Röportajın ‘alamet-i farikası’ çizdiği resimlerin konuşmasıdır.”
Fotoğrafın ve yazının birbirini güçlendirerek ilerlediği röportajlar Kayıhan Güven için gazeteciliğin esasıdır. Hayata Dokunan Adam (2022) kitabında yer alan ve Güven’e ait olan ifadeyle; “Röportaj Türkiye’de yanlış bilinen bir kavram; soru-cevap karşılığı tanımlanıyor. Tanımlamamız gerekirse, ‘içinde kim, ne, nerede, ne zaman, neden, nasıl haber öğelerini barındıran, sırtını edebiyata yaslamış en sübjektif haber yazısıdır.’ Röportajın tanımında şu var, ‘Tanıklık olmadan yazılamayan bir yazı’. Masa başında yazamazsınız röportajı, o zaman röportaj olmaz. Bu kitabi bir bilgi, tanımında var. Röportaj aynı zamanda size bazı şeyleri yaşatmayı amaçlayan bir yazıdır, sanki siz oradasınız, öyle yazıyor, betimlemeler var tabii. Edebi bir yazı aynı zamanda. Okuduğunuz zaman sanki bir deprem sonrasında oradasınız. Güzel bir gül bahçesindesiniz sanki öyle bir yazıdır. Röportaj bir insanı, bir mekânı, bir sorunu anlatır. Birçok konuda yazabilirsiniz röportajı. Sizi kışkırtması gerekiyor yazının ve okuyunca da yaşatması gerekiyor yazarın. Tanıklık etmesi gerekiyor yazarın.”
“Siz ne kadarsanız, o kadarsınız. Kelime hazineniz ne kadarsa, o kadarsınız, bu kadar basit…”
Öğrencilerinin yaptığı röportajlardan seçkilerle oluşturduğu “Diyorlar ki” (2021) kitabında Kayıhan Güven öğrencilerine röportaj çalışmalarını öğretirken kullandığı yöntemi şu sözleriyle açıklıyor: “…Bizde usta-çırak ilişkisi söz konusudur. İlk önce konuyu bulacak, konu ilginç bir konu olacak. O konunun içine girmeye çalışacak. Bir kere ondan ürküyor. ‘Aman ürkme’ diyoruz, buna gir lütfen ona zaman ayır. Ondan sonra gidiyor, kendini anlatıyor. Selamını veriyor. Ondan sonra onların içinde yaşıyor. Onların içinde, o konunun içinde yaşaması tabi bir maharet. Bunu zamanla öğreniyor. Bizim dersimiz aynı zamanda bir hayat bilgisi, farklı bir şey yapmıyoruz biz. Kıyafeti ona göre olacak, ses tonu ona göre olacak. Hazırlıklı gidecek, çok hazırlıksız giderse olmaz. Ona diyoruz ki hazırlıklı ol, araştır, internet büyük bir nimet bizim için, daha önce bu konularla ilgili neler yazılmışsa onları bul ama sen şimdi röportaj yazacaksın, onu bil. Bir de iyi örnekleri okuması lazım. Diyorum ki öğrenciye, ‘Yaşar Kemal’den bir sayfayı al, kopya çek. Nasıl yazmış? İlk kelimesi ne? İlk cümlesi ne? İlk paragrafı ne? Sonraki paragrafı ne? İlk birinci tekil şahsı nerede kullanmış? Sen üçüncü tekil şahısla mı yazacaksın, birinci tekil şahısla mı yazacaksın? Bütün bunları ustalardan öğrenmesi gerekiyor. Biz ne kadar şöyle yap, böyle yap desek de iyi bir örneği gördüğü zaman ‘Hah’ diyor, kafasına dank ediyor. Sonra kendi yazmaya başlıyor. Ne kadar örnekleri görse bile kendi üslubu zaten kendiyle, siz ne kadarsanız o kadarsınız, yazınız da o kadardır. Ben insanları yazılarından tanırım, fotoğraflarından tanırım. Siz ne kadarsanız, o kadarsınız. Kelime hazineniz ne kadarsa, o kadarsınız, bu kadar basit.”
Yaşar Kemal ve Kayıhan Güven
Kayıhan Güven’e göre Türkiye’de röportajın piri, romanlarıyla dünyada nam salmış Yaşar Kemal’dir.
Kayıhan Güven, gazeteciliğin en önemli sacayağını teşkil eden röportaj türünü, dünyaca ünlü yazarımız Yaşar Kemal’in anlatı kültürü üzerinden tanımlamayı tercih etmiştir. Güven, bu doğrultuda habercilikte gözlemin, eylemin ve insan hikâyeciliğinin vazgeçilmez olduğunu vurgulamış; bunun yanı sıra haberde fotoğrafın gücünden en üst seviyede yararlanılmasını tavsiye ederek uygulama gazetelerinde görselliği de kasıtlı olarak ayrıca öne çıkarmıştır. Çünkü hikâye anlatıcılığının en güçlü kanıtı fotoğraftır. Dolayısıyla Güven’e göre fotoğraf makinesi bir habercinin en temel mesleki enstrümanıdır. Güven, öğrencilerine fotoğraf makinelerini bir an olsun yanlarından ayırmamalarını gerektiğini tembihleyerek hayatta deneyimlenen her anın bir haber değeri olabileceğinin de altını çizmiştir. Güven’in öğrencileri de bu kıymetli nasihati düstur edinerek mesleki serüvenlerine atılmışlar ve şimdi pek çoğu Türkiye’nin çeşitli medya kuruluşlarında ve hatta kimileri uluslararası medya kuruluşlarında önemli konumlar elde etmişlerdir.
Yaşar Kemal için, haber gerçeğin kaba yansıması, röportaj ise yaşamın özüne, gerçeğin özüne doğru bir iniş, insan olma, insanları tanıma ve mutlu olmanın da kaynağı olarak kabul edilmiştir. Gazeteciliğin özünde röportajı dolayısıyla da insanı gören Yaşar Kemal ve aynı geleneğin devam etmesi kaygısıyla öğrencilerine röportajı anlatan, sevdiren Kayıhan Güven’in dostluğu çok sayıda öğrencinin yetişmesine ve yayının başarısına vesile olmuştur.
Hayata Dokunan Adam
Doç. Dr. Selin Kiraz; ‘’Ben İstanbul Aydın Üniversitesi’nde göreve başladıktan bir kaç ay sonrasında Kayıhan hocanın vefat haberini aldık. Onu anmanın en iyi yolunun onu anlamaktan geçtiğini düşünerek onun ilkelerini devam ettirmek ve onu tanımayanlara onu tanıtmak amacıyla bir belgesel yapmaya karar verdik. Hoca hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığım için onu tanıyanlardan bilgi alarak, araştırmalar yaparak yola çıktık. Çünkü belgesel çekmek için de tıpkı haber yazmak gibi yeterli veriye ihtiyaç vardır. Belgesel onu tanıma sürecimizi anlatsa nasıl olur diye düşündük ve senaryoyu ona çevirdik. Belgeselin ana hikâyesi de bu sayede ortaya çıktı, Kayıhan hocayı keşfetme, tanıma, anlama hikâyemiz oldu. Belgesel bittiğinde ise sanki Kayıhan hocayla tanışmış, görmüş, seneler geçirmiş gibi olduk.’’ diyerek Kayıhan Hoca’yı tanıma ve beyaz perdeye aktarma süreçlerini anlattı.
Belgeselin yönetmenlik görevini üstlenen Selin Kiraz ‘’Kayıhan Hoca röportajın sadece soru-cevaptan ibaret olmadığını insan hikâyelerinden oluştuğunu öğrencilerine aşılamış. Öğrencilerine sadece teorik bilgiler vermek yerine hayata da hazırlamış. Kendisini sokak fotoğrafçısı olarak tanımlamış; sokakta karşılaştığı insanlara senin fotoğrafını çekebilir miyim der, kimisi kızar, kimisi para ister, kimisi de izin verirmiş. Hepsiyle de onların seviyesinde konuşabilen bu sayede onları ikna edebilen birisiymiş. Belgesel süreci hepimize birçok şey öğretti ve Kayıhan hoca gibi bir örneği benimseyebilmemize vesile oldu.‘’ şeklinde konuştu.
Doç. Dr. Gülsün Bozkurt; ‘’Kayıhan Hoca ile ilgili söylenecek çok fazla şey var aslında. Gittiği her üniversitede uygulama pratiklerini hayata geçirmesi çok değerli bir şey ve bunun değerini günümüzde çok daha iyi anlıyoruz. Çünkü dijitalleşmenin tüm profesyonellerdeki etkisinden en çok gazetecilik üreticileri etkileniyor. Yeni medya dediğimiz bir gerçeklikle karşı karşıya kalıyoruz ve Kayıhan hoca tam da bu noktada aslında gazeteciliğin yapılan araç dışında bir anlamı olduğunu öğrencilerin içselleştirmesi gerektiğini bir gelenek haline getiriyor.” şeklinde konuştu. Gülsün Bozkurt ayrıca Türkiye’deki üniversitelerde yeni medya bölümlerinin açılmasının geleneksel gazetecilik eğitimini sekteye uğratmaya başladığını, oysa yeni medyanın daha çok içerikle ilgili bir kavram olduğunu ve konunun bağlamının gazetecilik olması gerektiğini vurguladı.
İstanbul Aydın Üniversitesi’nden öğrencisi Berfin Kahraman ise; ‘’Ben birinci sınıfta ve ikinci sınıfa geçerken pandemi dönemine kadar öğrencisi olmuştum. Dersini alamamıştım fakat ajansa katılmıştım. Tüm öğrencileri ajansa davet eder, teoriden ziyade pratiğe yönlendirirdi. Öğrencilerinin hepsini teker teker dinler, yardımcı olmaya çalışır, başarısına ve yeteneğine göre yönlendirir, tanıdığı insanlarla tanıştırır iş bulma imkânı varsa işini bulurdu. Benimde fotoğrafçılık yönümü yakalamış ve bu alanda ilerlememi sağlamıştı. Hatta çıkardığımız dergiye fotoğraf editörü olarak atamıştı. Uygulamayla ilgili her türlü konuda öğrencileriyle fikir alışverişi yapar, öğrencilere sorumluluk yükleyerek inisiyatif kullanma imkanı tanırdı. Öğretmen öğrenci ilişkisinden ziyade usta çırak ilişkisi bulunmaktaydı da denebilir. Öğrenci ayırt etmeden herkesle ilgilenir ve her türlü imkânı sağlardı. Her öğrencisine İstanbul’u gezmesini, tanımasını öğütler ve fotoğraf çekmeyi tavsiye ederdi.’’ cümleleriyle Kayıhan hocayla olan anılarını paylaştı.