Arş. Gör. Yeşim Akmeraner
WhatsApp’ın kullanıcı sözleşmesinde önümüze koyduğu son güncelleme dünya çapında bir gündem yarattı. Hayatımızı kuşatan internet tabanlı tüm hizmetlerin karanlık boyutu bir kez daha konuşulur oldu. Ulusal ve uluslararası akademyada veri güvenliği, dijital çağda etik ve mahremiyet çokça tartışılmasına rağmen verinin küresel ekonomideki işleyişi ve sonuçlarına odaklanan radikal eleştiriler hala sınırlı.
Çevremizde de bu güncellemenin popüler tartışılma biçimi ya benzer şirketlerin de verileri kullanıp sattıkları gerçeğinden hareketle umursamaz/normalleştirici bir tutum, ya da kişisel verilerimiz alenen ortalığa saçılacakmışçasına bir mahremiyet paniği. Bu iki tutum arasında gözden kaçan asıl sorular ise: “WhatsApp halihazırda verilerimizi satıyorken bu güncellemeye neden gerek duydu? Neden Facebook ile veri paylaşma konusu Avrupa Birliği ve Birleşik Krallık ülkelerini kapsamıyor?
Birinci sorunun cevabı veriye ihtiyaç duyan tüm şirketlerin daha fazla ilgisini çekebilmek, daha kişiselleştirilmiş profiller oluşturmak ve bu profiller aracılığıyla daha etkili reklam hedefleme hizmetini reklamverenlere sunmak. Yani amaç hedef kitleden ziyade “hedef bireye” ulaşmak. Bir Walled Garden (duvarlı bahçe) olan Facebook’dan gelen bu son hamle(ler) de tüketici verisi avındaki pek çok aktörün internet ekonomisindeki rekabetinde daha fazla pay kapma savaşıyla ilgili.
İkinci sorunun yanıtı ise gizlilik politikaları. AB ve BK’de sıkı gizlilik politikalarının yürürlüğe girmesi Facebook’un bu hamleyi AB ve BK’de gerçekleştirmesine engel olmuş gibi görünmektedir. Keza WhatsApp-Facebook birleşmesinde Avrupa Komisyonu’na yanıltıcı bilgi verdiği için AB Birleşme Tüzüğü çerçevesinde Komisyon, Facebook’a 110 milyon Euro para cezası kesmişti.[1] Ulusal veri politikaları ve kamuoyu bilinç düzeyi bakımından daha zayıf olan azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ise bu olay nezdinde konunun önemini yeniden gözden geçirmesi gerekiyor.
Ancak WhatsApp-Facebook gündeminin de ötesinde iletişimin, bir üretim aracına nasıl dönüştüğünü anlamak ve çağdaş skandallara öfkelenmenin ötesine geçip veri sömürgeciliğini sorgulamak gerekiyor. “İletişimin Bedelleri” üzerine son derece güncel ve anlaşılır bir çalışma olan “Costs of Connection: How Data Colonizing Human Life and Appropriating it for Capitalism” (Nick Couldry ve Ulises A. Mejias) konuya giriş yapmak isteyenler için ideal bir kitap.
Facebook, Twitter ve Youtube gibi işletme modeli sosyalliğin ticarileştirilmesine dayalı olan platformların politikalarını kavrayabileceğimiz “The Culture of Connectivity: A Critical History of Social Media” (José van Dijck) ise tüm iletişim okurları için önemli bir el altı kitabı.
Aşağıdaki linklerden benzer çalışmalara ulaşılabilir:
https://ojs.library.queensu.ca/index.php/surveillance-and-society/article/view/bds_ed/bds_editorial
https://ojs.library.queensu.ca/index.php/surveillance-and-society/article/view/datafication/datafic
[1] https://ec.europa.eu/commission/presscorner/detail/en/IP_17_1369