Haber: Ayşegül Nişli
İstanbul Üniversitesi Haber Merkezi
Günümüzde moda, dünyayı kirleterek küresel ısınmayı tetikleyen en büyük sektörlerden birini oluşturuyor. Tüketiciler olarak etrafımızı çevreleyen tekstil üretimi bize masum görünse de arka planında doğal kaynak israfından kimyasal atıklara kadar birçok zararı barındırıyor. Bu zarara bir çözüm olarak ileri sürülen “sürdürülebilir moda” kavramını Dr. Öğr. Üyesi Özgün Can ile konuştuk.
İnsanların temel ihtiyaçlarından biri olan giyinme ihtiyacı üzerine kurulmuş olan moda ve tekstil sektörü, günümüzde artan insan nüfusu ve sanayileşmenin etkisiyle üretimini de katlayarak artırmış durumda. Doğal kaynakların sınırlarını aşmadan moda üretiminin mümkün olabileceğini ifade eden sürdürülebilir moda ise eldeki hammadde ve suyun en etkin biçimde kullanılmasını hedefliyor.
Üretimin talepten daha fazla olmasının, moda şirketlerinin bireyleri sürekli tüketiciler haline getirme politikaları izlemesine sebep olduğunu kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Can, aşırı üretim-tüketim döngüsünün, dünyanın kaldıramayacağı boyutlara ulaştığını belirtiyor. Bu zararın büyüklüğü konusuna değinen Dr. Öğr. Üyesi Can, “En basit örnekle, bir kot pantolonun üretimi için, ürün pamuk halden pantolon haline gelinceye kadar sekiz ton su geri dönüşümsüz olarak kullanılıyor” diyor.
Sürdürülebilirlik Bunun Neresinde?
Sürdürülebilirlik, kavram olarak doğal kaynakların gelecek nesillere tahribata uğramadan aktarılmasını sağlayabilmek için insanların istek ve ihtiyaçlarının bu kaynaklara zarar vermeden karşılanmasını ifade ediyor. Dr. Öğr. Üyesi Can moda sürdürülebilirliğini ise şu şekilde açıklıyor: “İplik, kumaş, giysi gibi tekstil malzemeleri sürdürülebilir hale getirilirken, örneğin pamuk gibi ürünler organik olarak üretilmeye çalışılıyor. Ya da en az kimyasal madde kullanımı öneriliyor. Atık suyun en az miktarda olması nasıl sağlanabilir, bu uygulanmaya çalışılıyor.”
Özellikle boyama işleminde yapılan su israfının altını çizen Dr. Öğr. Üyesi Can, günümüzde susuz boyama ve susuz basma teknolojilerine dair çalışmaların yapıldığını fakat henüz yaygınlaşmadığını söylüyor. Dr. Öğr. Üyesi Can’a göre, işletmelerin sürdürülebilirliğe dair yapabilecekleri şeyler gerek enerji tasarrufu, gerek su tasarrufu, gerekse atık miktarının düşürülmesi.
“Sürdürülebilir moda anlayışı, modanın göreviyle çatışıyor”
Tekstil ömrünü arttırmak, sentetik lifleri bırakarak doğal liflerden üretim gerçekleştirmek ya da geri dönüşümlü, doğada çözülebilen materyaller kullanmak, sürekli değişen tasarımlar yerine daha az fakat daha etkili tasarımlar üretmek gibi sürdürülebilir moda uygulamaları, aslında moda endüstrisinin kar marjını yükselten uygulamalar değil.
Bu noktada modanın misyonunu bir ürünü trend hale getirmek ve bunu sattırmak olarak özetleyen Dr. Öğr. Üyesi Can, bunu yapabilmek için sürekli kreasyon değiştirildiğini belirtiyor ve ekliyor: “Sürdürülebilirliğin temelinde ise ürünün son haline gelinceye kadar kullandırılması yatar.”
Peki “Sürdürmezsek” Ne Olacak?
Hızlı modanın doğal kaynaklar üzerindeki yıkıcı etkisi, eğer önünde durulmazsa, artan insan nüfusuyla birlikte kaynakların tükenmesiyle sonuçlanma tehlikesini doğuruyor. Dr. Öğr. Üyesi Can’a göre bu durum doğanın yok olması, insan sağlığının bozulması ve ekolojik dengenin bozularak dünyanın yaşanmaz hale gelmesine kadar varabilir.
Bu gerçekliğin farkında olan bilinçli üreticiler “yeşil tekstil” veya “eko tekstil” olarak adlandırılan yöntemlerle, sürdürülebilir olarak üretimlerini gerçekleştiriyor. Dr. Öğr. Üyesi Can, şirketlerin ürünlerine “eko etiketi” alabilmek için uzman firmalarla çalışma zorunluluğu olmasının, moda şirketlerini bu işi daha bilinçli yapmaya ittiğini dile getiriyor.
Fakat bilinçsiz üretim devam ederse kullanılan geri dönüşümsüz sentetik lif atıkları doğada çözünmeyerek zararlı atıklar olarak doğaya zarar verecek. Hatta çamaşır makinesinde yıkanırken mikro plastiklere dönüşerek akarsulara karışacak. Geri dönüşümsüz su israfı, kaynaklarımızı tüketecek ve üretimde kullanılan su ve enerji girdileri çöpe atılmış olacak.
Bizim Yapabileceklerimiz…
Dünyamızı moda endüstrisinin zararlarından korumak için üreticilerin yanında tüketicilerin de yapabilecekleri var. Dr. Öğr. Üyesi Can yapılabilecekleri şu şekilde özetliyor: “Tüketiciler olarak bizler de modası geçti diye gardırobumuzu sürekli yenilememek, ihtiyacımızdan fazla kıyafet almamak, kullanmadığımız kıyafetlerimizi ihtiyacı olana vermek ya da geri dönüşüm tesislerine gönderilmek üzere giysi kumbaralarına atarak sürdürülebilirliğe katkı sağlayabiliriz.”
Özellikle bazı illerde belediyelerin uyguladığı giysi kumbaralarının önemini vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Can, bu uygulamanın, çöpe atılan tekstil malzemelerinin geri dönüşümsüz lif ve boyalar içerdiği için doğaya salabileceği zararlı gazları önleyebilmek adına önemli bir adım olduğunun altını çiziyor.
Dr. Öğr. Üyesi Can, Türkiye’de çeşitli şirketlerin, tasarımcıların ve yöneticilerin bu konuda bilinçlenerek etkili önlemler aldığına değinerek tüketici olarak üzerimize düşenleri yaparsak hızlı modanın hızlı tahribatının önüne geçebileceğimizi umduğunu belirtiyor.