Haber: Ebrar Süeda Ünalan
Fotoğraf: Bulut Tümerdem
Editör: Özgür Recep Kocaoğlu
İstanbul, (İÜ Haber Merkezi) – İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde gerçekleştirilen Televizyon Analizi ve Eleştirisi dersine yapımcı Bulut Reyhanoğlu ve senarist Nafiseh Laleh konuk oldu.
İstanbul Üniversitesi (İÜ) İletişim Fakültesi’nde Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ceyhan Kandemir tarafından yürütülen Televizyon Analizi ve Eleştirisi dersine konuk olan yapımcı Bulut Reyhanoğlu ve senarist Nafiseh Laleh tecrübelerini aktardı.
“Ben bu işi sevmeye başladım”
Yapımcı olmaya nasıl karar verdiğinden bahseden Reyhanoğlu, sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“Sektöre sonradan gelen birisiyim. Tekstil işi yapıyordum. Sonra bir anda sinemacı olmaya karar verdim. Geçmişte film heyecanı, film zevki ve film aşkıyla bir şekilde sinemanın içindeydim. Tesadüf eseri arkadaşlarım ilk defa film yapıyorlardı. Filmin ismi Zenne. Orada ilk eserimi verdim. İkinci filmleri olan Çekmeceler de aynı şekilde gelişti. Sonra ‘Galiba ben bu işi sevmeye başladım’ dedim. ‘Nasıl yapımcı olabilirim?’ diye birileriyle konuşmaya başladım. Atölyelerde çalışmaya başladım ve o arada genç yönetmenlerle nasıl tanışacağım fikrinden yola çıkarak Short by Short isimli bir dijital platform kurdum. Orada yaklaşık 400 tane filme ev sahipliği yaptık.”

Bağımsız sinemada yapımcının rolü
Reyhanoğlu, yaptığı filmlerin ana akım sinemaya uygun olmadığını anlattı. Amerikan bağımsız sineması ile Avrupa sinemasının farkına değinen Reyhanoğlu, “Avrupa sineması yönetmen ağırlıklıdır ama Amerikan bağımsız sineması yapımcı-yönetmen ağırlıklıdır” dedi.
Kendisinin filmin yapılması için bütün kaynakları geliştiren ve denetleyen kişi olduğunu söyleyen Reyhanoğlu, senaryoyu tanıtıp uluslararası fonlardan destek almaya çalıştıklarını ifade etti. Reyhanoğlu, Türkiye’de bağımsız bir film yapmak için Sinema Genel Müdürlüğü’nün yılda 2 kere açtığı fonlardan destek alınmasının önemine değindi.
Sponsor bulmanın önemli olduğunu belirten Reyhanoğlu, bütçelerin yetmediği durumlarda sponsorların gerekli olduğunu aktardı. Reyhanoğlu, melek yatırımcıların desteğine de değindi.
Yapımcının hukuk, yabancı dil ve matematik bilgisinin iyi olması gerektiğini aktaran Reyhanoğlu, Türkiye’de en önemli eksikliğin sözleşmelerden kaynaklandığını belirtti. Film yönetmenin aslında bir şirket yönetmek gibi olduğunu anlatan Reyhanoğlu, filmin her şeyini en ince ayrıntısıyla düşünmenin önemine dikkat çekti.
Hedef kitle vurgusu
Festivallere de değinen Reyhanoğlu, her festivalin kendine has bir kitlesi olduğundan bahsetti. Reyhanoğlu, “Adana Film Festivali’nde yönetmen ağırlıklı filmleri yarıştırırsınız, Antalya Film Festivali’nde ise daha çok oyuncu ağırlıklı filmleri yarıştırırsınız” sözleriyle bu konuya örnek verdi.
Festivaller dışında da filmlerin nerede yayınlanacağının önemli olduğunu vurgulayan Reyhanoğlu, filmlerin gösterimlerinin yapılacağı ve hitap edeceği kitlenin farklı olduğunu söyledi.
Hikâyenin önemi ve sadakat
Yönetmenin karaktere ve hikâyeye sadık kalması gerektiğini açıklayan Reyhanoğlu, film çekilmediği için başka bir hikâyeye geçilmesinin doğru olmadığını söyledi. Filmin geleceğe kalacak manevi bir miras olduğundan bahseden Reyhanoğlu, maneviyatın maddiyatın kapısını da açabileceğini vurguladı.
Filmlerin sadece ödül almak için yapılmaması gerektiğini aktaran Reyhanoğlu, hangi tür film çekilirse çekilsin içinde bir duygu olmasının önemli olduğunu anlattı. Reyhanoğlu bu konu hakkında “İyi bir hikâyeniz olmak zorunda ve iyi bir hikâye inandırıcısı olmak zorundasınız. Yaptığınız filmde o samimiyet geçmezse maalesef çok değerlendirilmiyor ama yaptığınız film gerçekten iyi niyet ve samimi duygularla çekilen bir filmse onun karşılığını da alıyorsunuz” ifadelerini kullandı.

Esas hikâye senaryo
Esas hikâyenin senaryodan başladığını aktaran Reyhanoğlu, senaryo doktorlarının var olduğundan ve onlardan yardım alınabileceğinden bahsetti. Ayrıca Reyhanoğlu, “En iyi senaryo doktoru yakın çevremizdir. Onlara okutun ve onlara samimi bir şekilde ne hissettiğini sorun. Gerçek seyircimiz onlardır çünkü bileti alacak olanlar da onlardır” dedi.
Yapımcılığını yaptığı ve daha yeni yayınlanan Cinema Jazireh isimli filmin senaryosuna da güvendiğini anlatan Reyhanoğlu, senaryoya güvenince onu herkese satmanın daha kolay olduğundan bahsetti.
“İlk hikâyemi 8 yaşımda yazdım”
Senaristlikle ilgili tecrübelerini anlatmaya başlayan Laleh, hikâye yazma serüveninin küçük yaşlara dayandığını açıkladı. Laleh konuşmasına, “Benim aslında hikâye yazma ilgim 8 yaşında başladı. İlk hikâyemi yazdığımda 8 yaşımda terasımızda oturuyordum. Bir kız çocuğunun hikâyesini anlatırdım. Resimler çizip bunu kitap haline dönüştürürdüm” sözleriyle devam etti.
Tiyatro Dramatik Yazarlık Okulu’nda lisans geçmişi olan Laleh, senaryo yazmadan önce bir oyun yazarlığı geçmişinin olduğundan bahsetti.

“Kameranın göremediği şeyleri yazmamamız gerekir”
Güzel bir hikâye yazmak için konunun da önemli olduğunu belirten Laleh, yaratıcılığın burada devreye girdiğinden bahsetti. Senaryonun teknik bir yazı olduğuna değinen Laleh, şiirselliğin diyaloglarla aktarılması gerektiğinin önemini vurguladı. Laleh, sözlerine şu şekilde devam etti:
“Ben senaryo dersinde öğrencilerime ‘Sahneyi açıklamak istediğinizde kamera bunu görebilecek mi?’ diyorum. Kamera niyet göremez, beyinden geçen duyguları hissedemez. Kamera sadece bunları diyalog olarak sesli bir şekilde kaydedebilir. Kameranın göremediği şeyleri yazmamamız gerekir.”
Senaryo hatalarını bulma süreci
Senaryoda tekrara düşmemek ve hatalarını görebilmek için yaptıklarını anlatan Laleh, senaryoyu yazdıktan sonra genellikle 2 ay uzak kaldığını söyledi. Laleh, tekrar dönüp baktığında hataları daha net fark edebildiğini anlattı.
Yaptığı bir diğer şeyin ise yazdıktan sonra onu yakınlarına okutmak olduğundan bahseden Laleh, bütün fikirleri gözden geçirdikten sonra hatalarını düzelttiğini aktardı. Herkesin fikirlerinin farklı olduğunu belirten Laleh, söylenen her şeyi yapmanın yazar kişiliğinin özgünlüğüne zarar verebileceğini söyledi.

Hikâyeyi benimseme vurgusu
Senaryo yazarken kendisinin benimsemediği şeyleri yazamadığını açıklayan Laleh,
“Hikâyeyi benimseyemediğim ve anlayamadığım sürece; etimle, canımla, ruhumla kelimeleri canlandıramadığım sürece yazamam. Yazmak istemem. Sorumluluğu kabul etmem” sözlerini kullandı.



