Beste BUDAN
Burdur yakınlarındaki Hacılar Büyük Höyük’te, 2011 yılından beri T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İstanbul Üniversitesi adına yürütülen kazılar, geçmişi gün yüzüne çıkartmaya devam ediyor.
Seçkin ve özgün buluntuları ile Batı Anadolu’da iyi bilinmeyen bir kültürel sürecin varlığını ortaya koyan Hacılar Büyük Höyük Kazıları hakkında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Başkanı ve Kazı Başkanı Prof. Dr. Gülsün Umurtak, sorularımızı yanıtladı.
Burdur Göller Bölgesi’nde, tarihöncesi dönemlere ait ilk araştırmaların İngiliz Bilim Adamı James Mellaart tarafından 1957-1960 yılları arasında yapılıp kapsamlı sonuçlar alınmadan sona erdiğini, ancak daha sonra 1978 yılında İstanbul Üniversitesi adına, Prof. Dr. Refik Duru tarafından Burdur ve yakın çevresinde başlatılmış olan, kendisinin de 1984 yılından bu yana katıldığı uzun soluklu bir arkeolojik çalışmanın günümüze uzandığını ifade eden Prof. Dr. Umurtak, kazı yapılan merkezler hakkında şu bilgileri paylaştı: “1978-1988 yılları arasında Burdur il merkezinin 15 km güneyindeki Kuruçay Höyüğü’nde başlayan proje, 1989-1992 yılları arasında Burdur’un Bucak ilçesindeki Höyücek Höyüğü’nde ve 1993-2010 yılları arasında da Antalya il sınırları içindeki Bademağacı Höyüğü’nde devam etti. 2011 yılında ise Burdur’a dönerek, Hacılar Büyük Höyük’te kazılara başladık.”
Hacılar Büyük Höyük Çok Önemli Bilgiler Veriyor
Prof. Dr. Umurtak, “1985 – 1986 yılları arasında Hacılar’a gelerek James Mellaart’ın sözünü ettiği Nekropol’ü aramak üzere sondajlar yaptık, ancak bir mezarlık olduğuna ilişkin izlere rastlamadık. Bu kez, Hacılar’ın 400 metre kadar kuzeyinde bulunan Hacılar Büyük Höyük olarak tescil edilmiş olan alanı kazı yeri olarak seçtik” dedi.
Çalışmaların ilk sezonunda höyüğün en yüksek noktasındaki açma dışında, batı yamaçlarda tamamen sezgisel olarak küçük bir alanda kazıya başladıklarını söyleyen Prof. Dr. Umurtak, “Çalışmanın ilk günlerinde İlk Tunç Çağı başlarına ait sur sisteminin bir köşesini yakaladık. 6 yıl içerisinde o ilk açtığımız bölgeyi genişleterek 2017 sezonu sonunda yaklaşık 250 metre uzunluğunda bir alanda 37 kazamat ortaya çıkardık. Bitişik odalardan/kazamatlardan oluşan savunma sisteminin testere dişi olarak adlandırılan kırılmalarla, yerleşmeyi çevrelediği, batıdaki surlarda çok gelişkin bir kapı binası olduğu anlaşılıyor. MÖ 3100-2900 tarihleri arasında yaşamış olan yerleşmenin, yörede lider olan bir beyin yaşadığı ve yönettiği bir kale olduğu, çok güçlü taş temellere sahip savunma sisteminin, kentin zenginliklerini korumak üzere yapıldığı düşünülmelidir. Höyüğün merkezindeki açmada çok büyük odaları olan bir yapının kamusal işlevi olduğu akla gelmektedir. Bu kesimde saray ve tapınak gibi başka kamusal binalar da ortaya çıkabilir” şeklinde konuştu.
Bu Yerleşmenin Korunarak Geleceğe Taşınması Şart
Böylesine önemli bir yerleşme yerinin mutlaka korunması ve geleceğe taşınmasının çok önemli olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Gülsün Umurtak , 2017 yaz aylarında Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından onaylanan bir onarım ve koruma projesini aynı sezonda hayata geçirmeye başladıklarını belirtti.