Yağmur Ceren KURAL, Merve TOKAZ, Sümeyye YAĞCI
Fotoğraf: Hamza AKTAY
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ve İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin işbirliğinde düzenlenen “Kamu Diplomasisi Aracı Olarak Türk Dizileri Çalıştayı” 11 Mart’ta İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası’nda gerçekleşti.
“Dünyada En Çok Dizi İhracatı Yapan İkinci Ülkeyiz”
Çalıştayın açılış konuşmasını İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ergün Yolcu yaptı. Uluslararası pazarda Türk dizilerinin ülkemizi temsil eden bir tanıtım aracı haline geldiğini belirten Prof. Dr. Yolcu, Türkiye’nin dünya genelinde en çok dizi ihracatı yapan ülkeler arasında ikinci sırada yer aldığını kaydetti.
Dizilerimizin, Arap ülkeleri ve Balkanlar dışında da Kuzey Afrika, Avrupa, Latin Amerika gibi bölgelerde de gittikçe popülerleşmesinin altını çizen Prof. Dr. Yolcu, “İnternet teknolojileri ve sosyal medya platformları bu popülerleşme sürecini doğrudan etkilemektedir. Türk dizilerinin bu başarısının kültürel, ekonomik ve siyasi açıdan ele alınması gerekmektedir. Dizilerin uluslararası pazarda kalıcı bir büyüme sağlayabilmesi için özel sektör ve devlet kurumları arasında kurulacak stratejik işbirliğine de ihtiyaç vardır. İletişim Fakültesi olarak İÜ bünyesinde Türk Dizileri Araştırma Merkezi kurulması için çalışmalarımıza devam ediyoruz” dedi.
Dizilerimiz, Ülkemizin Ayrılmaz Parçası
Açılış konuşmasının ardından söz alan Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Mehmet Zahid Sobacı uluslararası ilişkilerde sadece geleneksel mekanizmalar üzerinden konuşulmadığını belirterek, “Bu geleneksel mekanizmaları tamamlayıcı birtakım soft araçlar üzerinden konuşuyoruz. Bu soft araçların başında dizi ve sinema sektörü geliyor. Çünkü sinema ve diziler sayesinde toplumlar kültürlerini, birbirlerini daha iyi tanıma imkânı elde ediyorlar” ifadelerini kullandı. Doç. Dr. Sobacı, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun’un görüşlerini şu şekilde aktardı: “Sinema ve dizi sektörü dünyanın dört bir tarafından kalpleri Türkiye’de atanların ülkemizle sıcak diyalog kurmasına aracı olmuştur. Türk insanının yaşam tarzı, zevkleri ve değerleri farklı coğrafyalarda hayranlıkla karşılanmıştır. Bugün dizilerin çekildiği lokasyonları görebilmek ve Türk kültürünü tecrübe edebilmek için pek çok yabancı turist Türkiye’yi ziyaret etmektedir.”
Diziler Kamu Diplomasisi İçin Önemli
Hikâye dilinin kamu diplomasisi için önemli olduğunu dile getiren yapımcı ve yönetmen Osman Sınav, dizilerin yurtdışında satılabilir hale gelmesinin bir zamanlar hayal olduğunu belirterek ilk yurtdışına satılan dizi olan Deli Yürek’in yurtdışı haklarını alış sürecini anlattı. “Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir insanla hikâye paylaşmıyorsanız onunla ortak bir pazar kuramazsınız, ortak siyaset üretemezsiniz” diyen Sınav, iş yapmak için önce bir hikâye paylaşmak gerektiğini belirtti.
Dünyada en çok dizi ihraç eden Amerika ile ikincisi sıradaki Türkiye arasındaki farka değinen senarist ve yönetmen Birol Güven, “Biz dizi ihraç ediyoruz. Amerika yaşam biçimi, yaşam kültürü ihraç ediyor. Biz aynı konumda değiliz. Amerika için çekilmiş bir dizi ya da film seyrederseniz, Amerika’yı yansıtan farklı mekânlar gösterilir. Türk dizileriyse hep bir mekânda geçer, mekân kısıtlılığı vardır” ifadelerini kullandı.
Güven’in ardından söz alan dizi ve film yapımcısı Timur Savcı özel televizyonculuğun gelişmesiyle birlikte özel ve lokal içeriklere ihtiyaç duyulduğunu bildirerek,“Özel içerik talebi uluslararası işlerin çıkmasına neden oldu. Son 10 yıla baktığımız zaman içeriksel olarak iyi gelişmeler görmüyoruz” dedi. Son 4-5 senedir Türk dizilerine gelen taleplerde dünya genelinde bir düşüş yaşandığını ifade eden Savcı, bunun nedenini dizilerin içeriği, tektipliliği ve RTÜK mevzuatı olarak sıraladı.
“Kültürümüzü ve İnsanlığımızı Anlatmalıyız”
Dizilerin kamu diplomasisinde çok önemli bir etkiye sahip olduğunu aktaran oyuncu Halit Ergenç, “Oynadığımız dizilerin başrol oyuncusu olarak dünyanın çeşitli yerlerine davet edildik. Gittiğimiz yerlerde insanlar topluma, kültüre olan meraklarını, hayretlerini dile getirdiler. Türk gelenek ve görenekleri doğrultusunda her türlü değer ve inanışları, taşıdığımız insani bağları sordular. Hala birbirinizi bu kadar seviyor musunuz gibi sorular yöneltildi” şeklinde konuştu. Bir dizi yapıldığında insanların hayatına yerleşildiğini kaydeden Ergenç, yapmamız gereken en önemli şeyin kültürümüzü ve insanlığımızı anlatmak olduğunu belirtti.
“Kamu Diplomasisi Aracı Olarak Türk Dizileri” başlıklı Çalıştay’ın, ikinci oturumu, İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Bölümü Bölüm Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ali Murat Vural moderatörlüğünde devam etti. Konuşmacılar arasında Türk sinema ve dizi sektöründe birçok önemli işe imza atmış olan yönetmenlerden Zeynep Günay Tan, Ali Bilgin, Onur Tan ve senarist Bahadır Özdener yer aldı.
“Gelinen Nokta İç Karartıcı”
Konuşmasına Türkiye’de son dönemlerde gelinen noktayı değerlendirerek başlayan Zeynep Günay Tan, günümüzde gelinen noktayı iç karartıcı bulduğunu ifade ederek, “Dizilerimiz eskisi kadar rağbet görmüyor. Günümüzde yurt dışına satılabilecek içeriklerin üretiminde ciddi bir azalma olduğunu görüyoruz. Geçmişte yurt dışına satılan dizilerin başarısı evrensel bir dil olan duyguyu, insan psikolojisinin dilini ve hikayeyi doğru yerde anlatmalarına dayanıyordu” dedi. Türk dizi sektörünün dış pazara açılamamasındaki en büyük faktörlerden birinin içerik sorunu olduğunu dile getirerek sorununun temelinde yatan nedenleri değerlendiren Tan, “Bütün dünya standartlarında drama dediğimiz şey 60 dakika ile sınırlı. Çünkü bir hikayeyi 60 dakikada değil de 150 dakikada anlattığınızda kullanım materyalleri ve anlatım biçimi anlamında birçok şey değişiyor. 150 dakikada bir hikayeyi anlatmaya çalıştığınız zaman seyirciyi hikaye bütünlüğünden uzaklaştıracak birçok şeyi hikayenin içinde vermek zorunda kalıyorsunuz” diyerek kaliteli bir yapım üretebilmek ve içeriğin korunmasını sağlamak için en başta dizi sürelerinde değişikliğe gidilmesi gerektiğine dikkat çekti.
İçeriğin Önündeki En Büyük Engel: Dizi Süreleri
Uzun zamandır dizi sektörünün içinde var olan ve çözüme gidilemeyen sorunlar olduğunu ifade eden Ali Bilgin,” Bu konuda bazı kuralların olması gerekiyordu. Fakat öyle olmayınca biz kendi içimizde bireysel olarak belirlediğimiz kurallar üzerinden çalıştık” dedi. İçeriği seyirciye doğru şekilde aktarmanın önündeki en büyük engelin dizi sürelerinin uzunluğu olduğunu belirten Bilgin, “Bizler de seyirci kadar sorunların farkındayız fakat zaman problemimiz olduğu için çözüm üretemiyoruz. Çoğu zaman çizdiğimiz karakterlerin dışına çıkmak durumunda kalıyoruz. Bu da oyuncu ve seyirci ile polemiğe girmemize sebep oluyor” diyerek bu sorunların uzun vadede sektöre ciddi zararlar verdiğini ifade etti. Sorunların en başta içerik üreticilerini etkilediğini dile getiren Bilgin, gelinen noktaya dair “ Televizyona iş yapan insanların çoğu artık bu işi yapmak istemiyorlar. Sektör içinde tanıdığım çok başarılı insanlar bu işe küsmüş durumdalar. Çünkü yazarların ve yönetmenlerin bu tarz formüllere maruz kalmaları çok acı bir durum. Yaşanan bu sorunlar biz yaratıcı insanların sezgilerini ve hislerini kaybetmesine sebep oluyor”şeklinde konuştu.
“Sinemada ise Dünya Sonuncularındanız”
Çalıştayın devamında söz alan dizi ve film yönetmeni Onur Tan, sinema sektörünün günümüzdeki durumundan bahsederek, “Sektörün içinde büyük bir gelir düzeyi mevcut. Bu yapının içinde Türk dizilerimiz yüksek satış oranlarını elinde bulundurmaktadır. Sinemada ise dünya sonuncularındanız. Bu durumun birçok sebebi var. Örneğin en basitinden skeç formatında olan filmlerimiz sinemayı belli bir seviyenin altına düşürüyor” dedi. Sektörün doğru adımlarla ilerleyebilmesi için yapılması gerekenleri, “ Benzer çalıştayların yapılması, dizi ve film sektörünün içinde denetim mekanizmalarının oluşması ve sevgi, saygı unsurlarının barındırılması gerekmektedir. Akademi ve sektör birbirlerine uzak olmamalıdır” şeklinde ifade etti.
“Yoksa Ya Var Olacağız, Ya Yok Olacağız”
Çalıştayın son konuşmacısı dizi senaristi Bahadır Özdener oldu. Özdener, dizi sektörünün reklam pazarına, etkisine ve geleceğine değinerek, “Günümüzden 15 yıl önce dizilerimizi dünyaya pazarlamak bir hayal bile değildi. Şimdi ise birçok ülkeyi etkimiz altına aldık. Bu sayede Türkiye iyi bir pazar alanı oldu. Bu doğrultuda reklam sektörü tarafından sömürülmeden, sektörümüz için Hollywood gibi bir sistemi ülkemizde oluşturmamız gereklidir. Yoksa ya var olacağız , ya yok olacağız” ifadeleriyle konuşmasını sonlandırdı.
Oturumun sona ermesinin ardından konuşmacılara katılımlarından dolayı hediyeleri takdim edildi.