Beyza Nur KIZILDEMİR
Fotoğraflar: Yusuf TEKKE
Baharın yaklaştığını müjdeleyen ve “yeniden üretim”in temsilcisi cemre, kuşaktan kuşağa aktarılan inanç biçimlerini şekillendiriyor. Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dr. Öğr. Üyesi Zehra Hamarat, cemre düşmesiyle ilgili geçmişten günümüze bir değerlendirme yaptı.
Türk kültürü ile beraber Arap, Fars, Moğol, Grek vb. pek çok kültürde rastlanan cemre inanışı, insan yaşamını önemli ölçüde etkileyerek belirli davranış kalıpları yaratmaya devam ediyor. “Cemrenin halk arasında bir inanışın karşılığı olarak ilk defa kim tarafından kullanıldığını tespit etmek mümkün görünmüyor” diyen Dr. Öğr. Üyesi Hamarat, tarıma ve hayvancılığa dayalı toplumlarda cemre inanışının farklı isimlerle nitelendirildiğini belirtti. Dr. Öğr. Üyesi Hamarat, Arapça kökenli bir kelime olan cemrenin “ateş koru” ve “köz” anlamına geldiğini vurguladı.
Dr. Öğr. Üyesi Hamarat, “Cemrenin 19-20 Şubat’ta önce havaya düştüğü ve ardından havanın ısındığına, daha sonra 26-27 Şubat’ta ikinci cemrenin suya düştüğü ve suyun ısındığına, son olarak da 5-6 Mart’ta cemrenin toprağa düşüp toprakta ısının yükseldiğine inanılmaktadır” diyen Dr. Öğr. Üyesi Hamarat, Arapça ve Farsça eserlerde cemrenin yükseldiğine dair bir inanışın da var olduğunu belirtti. Cemre ile ilgili en eski yazılı kaynağın 13. Yüzyılda Kazvini’ye ait olduğunu vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Hamarat, bazı kaynakların cemrenin kökenini Araplardaki bir uygulamaya bağladıklarını söyledi.
Söz konusu uygulama ise şu şekilde: Soğuk şiddetlendiği zamanlarda deve, sığır, koyun gibi hayvanlarıyla beraber dağlarda bulunan geniş mağaralara giren Araplar; kendileri için ayrı, koyunları için ayrı, sığır gibi büyükbaş hayvanları için de ayrı yerler tayin ediyorlar. Soğuğun şiddetini kırmak için her bir yere ayrı bir ateş yakıyorlar. Kış sonuna doğru soğuğun azaldığını hissettikçe üç ateşi –dıştan içe doğru- bir hafta arayla söndürüyorlar. Bu şekilde ateşi söndürmeye “sukut-ı cemerât” deniyor ve her bir ateşin sönmesine de “sukut-ı cemre” adı veriliyor. Cemre düşmesi inanışının bu uygulamadan kaldığı da böylelikle rivayet ediliyor.
Tekerlemelerin Baş Kahramanı
Cemrenin Eski Türkler tarafından gökyüzünde yaşayan yakışıklı bir delikanlı olarak düşünüldüğünü belirten Dr. Öğr. Üyesi Hamarat, hikayeyi şu şekilde aktardı: Erman Artun’un belirttiğine göre cemre adındaki bu delikanlı bir gün dünyayı merak edip dünyaya yaklaşınca havaya düşmüş ve bu sırada gördüğü bir kıza aşık olmuş. Kıza yaklaşmak isterken suya düşmüş, suda yıkanıp temizlenince karada aşık olduğu kıza kavuşmuş. Yakışıklı delikanlı ve güzel kız arasındaki bu aşk, yeryüzüne bereket ve sıcaklık getirmiş.”
Üç cemrenin yıldızların üç oğlu olarak kabul edildiği ve sırasıyla “tarf, hen’a, cephe” yönlerinde olduğunu aktaran Dr. Öğr. Üyesi Hamarat, “Bunlara cemre denilmesinin sebebi ise parlak ve ateş renginde olmalarıdır” dedi. Dr. Öğr. Üyesi Hamarat, halk arasındaki ilginç inanışlara değindikten sonra; eski İstanbulluların cemreyi tekerlemelere konu ettiklerini de belirtti ve sözlerini Reşad Ekrem Koçu’dan alıntıladığı şöyle bir tekerleme ile noktaladı: “Üç biraderler / Kevakibzadeler / Biri meşrebi havai/ Biri deryade yüzer / Biri hakipaye yüz sürer.”