Merve TOKAZ
Dünya, 2011 yılında başlayan Suriye iç savaşıyla birlikte büyük bir mülteci akınıyla karşı karşıya kaldı. 2018 yılı itibariyle Türkiye’ye göç eden Suriyeli mülteci nüfusu 3 buçuk milyonu aşmış bulunuyor. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Uygulamalı Sosyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Pof. Dr. Yusuf Adıgüzel, bu gelişmelerin Türkiye’yi ekonomik, sosyal, eğitsel ve sosyo-politik açıdan nasıl etkilediğine dair soruları yanıtladı.
Toplumsal Bir Gerçeklik ile Karşı Karşıyayız
Türkiye’de son verilere göre 350 bin Suriyeli çocuk dünyaya geldi. Bu durum Türkiye’de toplumsal alanda tepkilere neden oluyor. Konuyu değerlendiren Prof. Dr. Adıgüzel, “Günümüzde 3 milyon 600 bin gibi yüksek bir nüfus Türkiye’de yaşıyor ve ‘savaştan kaçmış olmalarına rağmen çocuk dünyaya getiriyorlar’ gibi eleştiriler ayrımcılığa giden söylemin uzantıları aslında” diyerek Suriyelilerin Türkiye’de artan nüfusunun bu şekilde eleştirilmesinin doğru olmadığını belirtti. Bu durumun sosyo-psikolojik bir olayın yansıması olduğunu ifade eden Prof. Dr. Adıgüzel, “Suriye savaşında 500 binden fazla insan öldü. 6 milyondan fazla insan mülteci durumuna düştü. Çocuk dünyaya getirerek nüfusu arttırmaya çalışmak aslında hayata tutunma şekli olarak değerlendirilebilir. Zorla azaltılmaya çalışılan bir nüfus artma eğilimi gösterir” ifadelerine yer vererek bu konuda hassas olunması gerektiğini dile getirdi.
Yeni Bir Hayat
BM ve taraf devletler tarafından Cenevre’de 28 Temmuz 1951 tarihinde imzalanan Mültecilerin Hukuki Durumuna İlişkin Sözleşme’nin 14. Maddesine göre “Herkes zulüm karşısında başka ülkelere sığınma talebinde bulunma ve sığınma olanağından yararlanma hakkına sahiptir.” Suriye halkının büyük kısmı da hayatta kalmak için başta Türkiye olmak üzere diğer ülkelere sığındılar. Bu insanların Türkiye’de yeni bir hayat kurduklarını ifade eden Prof. Dr. Adıgüzel, “Türkiye’ye gelen Suriyelileri savaşın devam ettiği ülkelerine gönderemeyiz. Suriye’deki yönetim, mülteci olarak yurtdışına çıkanları vatan haini gibi değerlendiriyor. Dönmeleri durumunda kesinlikle güvende olmayacaklar” sözleriyle Suriye’deki siyasi durumun böyle bir karara elverişli olmadığını dile getirdi.
Bundan Böyle Birlikte Yaşayacağız
Prof. Dr. Adıgüzel, Türkiye’de Suriye’yi belki hiç hatırlamayan yüz binlerce çocuk olduğuna değinerek Suriyeli halkın ülkelerine hiç dönmeyecekmiş gibi düşünülmesi gerektiğini vurguladı. Türkiye’nin hesabını bu düşünceye göre yapması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Adıgüzel, “Biz Türkiye’deki Suriyelilerin önemli bir kesimi ile birlikte yaşayacağız. Bunu bilmemiz gerekiyor. Dolayısıyla Türkiye olarak planımızı, programımızı, yatırımımızı, eğitim, sağlık ve kalkınma politikamızı kısacası her şeyimizi buna göre planlamak durumundayız” diyerek Türkiye’ye ve Türk toplumuna bu anlamda büyük görevler düştüğünü ifade etti.
“Çocukların Eğitime Erişimi Bir Haktır”
Türkiye’nin Suriyeli mülteci çocuklara yönelik izlediği eğitim politikasına da değinen Prof. Dr. Adıgüzel, “Yaklaşık 8 yıldır Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin kalıcı olacakları yönünde politikalar yürütüldüğünü ifade ederek “Bu kapsamda Suriyeliler tarafından kurulan Geçici Eğitim Merkezleri (GEM) kapatıldı. Şu anda okul çağında çocukların tamamı Milli Eğitim sistemine dâhil edilmeye çalışılıyor. 1 milyonu aşkın temel eğitim yaşındaki çocuğun yüzde 70’e yakını okullaştırıldı” diye konuştu.
“Farklılıklarımız Zenginliğimizdir”
Suriye’de hayatın ne zaman normale döneceğinin bilinmediğini belirten ve bu çocukların insanlığa hizmet yatırımı olarak yetiştirilmesi gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Adıgüzel, “Onları bu ülkenin yeni evlatları, dostları olarak yetiştirmek bizim ellerimizde. Ancak onları eğitimden mahrum bırakırsak ülkemiz ve dünya için risk oluşturacak binlerce problemli kişiyle yaşamak durumunda kalırız. Göç, göçmen ve göçmen çocuklar hem tehdidi hem fırsatı birlikte sunar. Bize düşen bu fırsatı değerlendirebilmek, farklılıklarımızı zenginliğimiz olarak görebilmektir” dedi.