Halil SAÇ
Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü tarafından “100. Yılında Milli Mücadele” başlıklı panel, Rektörlük Binası Doktora Salonu’nda gerçekleştirildi. Panelde mücadele sürecinde İstanbul ve Anadolu’daki durum ele alındı.
Oturum Başkanlığını yürüttüğü panelin açılış konuşmasını yapan Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Mustafa Budak, Mondros Mütarekesi’nden sonra kendiliğinden çeşitli yerel ölçekli direnişlerin ortaya çıktığını belirtip, “Mustafa Kemal Paşa, bu bölgesel direnişlerle işgalin sona erdirilemeyeceğini, bütün Anadolu ve Trakya’yı kapsayacak birleşik bir cephe mücadelesiyle işgalin sona erdirilebileceği kanaatini güçlendiren ve bu düşüncenin önderliğini yapan bir tarihi şahsiyettir” dedi.
Hareket Alanının Olmaması Fitili Ateşlemiştir
Panelin ilk konuşmacısı olan Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Can Erdem, Mondros Mütarekesi’nin Osmanlı Devleti’ne herhangi bir hareket alanı bırakmadığına değinip, “Mondros Mütarekesi’nin Türk halkına hareket alanı bırakmaması Milli Mücadele’nin fitilini ateşlemiştir. 10 Nisan 1919’da Boğazyalın Kaymakamı Kemal Bey’in İngilizlerin isteği üzerine asılması, devamında 15 Mayıs 1919’da İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali gibi gelişmeler askeriyeyi rahatsız etmiş ve işgalcilerle nasıl mücadele edileceği askeriye içinde konuşulmuştur” ifadelerine yer verdi.
Doç. Dr. Erdem, İngilizlerin Anadolu’da asayişin sağlanması hususunda Bab-ı Ali’ye baskı yapmasının genç ve yetenekli komutanların yetkin görevlere atanıp Anadolu’ya gönderilmesinin gündeme geldiğinden bahsedip, “Bu fikir askerlerden çıkmıştır. İşgalcilere fark ettirmeden hükümete, lağvedilen orduların müfettişliklere bağlanması fikrini sunmuşlardır. Bu şekilde Bab-ı Ali üzerindeki baskının ortadan kaldırılacağını düşünmüşlerdir. O dönem askerler arasında işgalin nasıl durdurulacağı konusu sıkça tartışılmıştır” sözlerini sarf etti.
“Harekete Geçen Millete Bütün Ruhumuzla Katıldık”
Tüm İstiklal Harbi’nin tek bir parola etrafından şekillendiğinden bahseden Doç. Dr. Erdem, “Milli Mücadele’nin parolası, ‘Ya istiklal ya ölüm’ olmuştur ve tüm uygulamalarda bunu görmek mümkündür. Tüm birlikleri ve mühimmatı cepheye gönderilmesini buna örnek gösterebiliriz, buradan da bunu görebiliriz” dedi.
Doç. Dr. Erdem, Milli Mücadele’de üç temel ilke bulunduğunu dile getirip, “Vahdet-i milliye, irade-i miliiye ve hakimiyeti-i milliye ilkelerini Milli Mücadele’de görmekteyiz. Öncelikle milletin birliği sağlanmış, daha sonra milletin iradesi ortaya konmaya çalışılmış ve nihayetinde milletin hakimiyeti ilan edilmiştir” ifadelerine yer verdi.
Konuşmasını Mustafa Kemal’in söylediği bir sözle tamamlayan Doç. Dr. Erdem, “Mustafa Kemal Paşa Ekim 1919’da, ‘Eğer bu memleket yıkılacak olursa, bu yıkıntının altında herkesin şerefi paramparça olur. Biz, o şerefi kurtarmak için harekete geçen millete bütün ruhumuzla katıldık. Katılmamıza engel olacak rütbe, mevki, makamları elimizin tersiyle ittik’ diyor. Bu söz, söylendiği tarih ele alındığında daha da önem kazanıyor” dedi.
İngilizler Dize Getiremeyeceklerini Biliyordu
Panelin ikinci konuşmacısı olan Dr. Öğr. Üyesi Murat Aydoğdu, İngiliz işgali sırasında Osmanlı Devleti’ndeki sivil kanat ile askeri kanadın olaylara farklı açılardan baktığından söz edip, “Bu dönemde herkes devletin ve milletin başına gelenlerin hak edilmediğini düşünüyordu. Osmanlı Devleti’ndeki herkes ülkeyi kurtarmak istiyordu ama farklılaşma yapılması gerekenin ne olacağı konusunda ortaya çıkıyordu. Damat Ferit Pala hükümeti döneminde Mayıs 1920’de Sevr metni hazırlandığında İstanbul’dan başında Ahmet Tevfik Paşa’nın olduğu bir heyet metni teslim almaya gitti. Ancak yetkisi olmasına rağmen metni imzalamadı. Çünkü bağımsız bir millet anlayışıyla çelişiyordu metin” sözlerini sarf etti.
Mücadele Sevr’in Uygulanmasını Engelledi
Dr. Öğr. Üyesi Aydoğdu, “Sevr Anlaşması oluşturulduktan sonra Tevfik Paşa hükümeti kurulmuştur. Tevfik Paşa hükümeti kurulduktan sonra İngilizler, Ankara ile bir uzlaşma yoluna gitmeyi düşünmüşlerdir. Çünkü o dönem Ankara Hükümeti’ni silahla dize getirmenin o an için mümkün olmadığını düşünüyorlardı. Bu nedenle Tevfik Paşa hükümeti Anadolu’ya bir heyet göndermiştir. Burada İngilizlerin amacı Anadolu’ya Sevr Anlaşması’nı kabul ettirmektir. Ancak bu görüşme sonuçsuz kalmıştır. Şunu da belirtmek gerekir ki, İstanbul’da görev yapan birçok kişi Anadolu’daki mücadeleye destek vermiştir. Örneğin, Ziya Paşa Mondros Mütarekesi’nin ardından İstanbul’daki silahların Anadolu’ya aktarılmasında büyük rol oynamıştır” sözlerine yer verdi.
Dr. Öğr. Üyesi Aydoğdu, “Şayet Anadolu’da bir mücadele olmasaydı Sevr uygulanacaktı. Sevr metininin uygulanmasının önündeki tek engel Anadolu’daki mücadele olmuştur. İstanbul’daki son Osmanlı hükümeti de tüm politikalarını Anadolu’daki direnişe endekslemiştir” ifadelerini dile getirdi.
Panel soru cevap kısmının ardından, Prof. Dr. Budak’ın Doç. Dr. Erdem ve Dr. Öğr. Üyesi Aydoğdu’ya katılım belgelerini vermesiyle son buldu.