Merve TOKAZ
Fotoğraf: Hamza AKTAY
Cinayetler, hırsızlıklar, tecavüzler, yolsuzluklar, savaşlar… Suç, insanlık tarihinin başlangıcından günümüze kadar uzanan geniş bir kavramı ifade ediyor. Hızla küreselleşen dünya ile birlikte suç olgusunun tanımı, niteliği ve niceliği yeniden şekilleniyor. Suç kavramının tarihsel süreçte geçirdiği değişim ve dönüşüme dair bilinmeyenleri İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Siyaset Bilimi Ana Bilim Dalı Üyesi Doç. Dr. Murat Metinsoy ile konuştuk.
“Suç Olgusunu Doğru Tanımlayabilmek Önemli”
Türkiye’deki artan suç vakalarını doğru değerlendirebilmenin yolunun “suç” olgusunun doğru tanımlanabilmesinden geçtiğine dikkat çeken Doç. Dr. Metinsoy, “Suç kavramı göreli bir niteliğe sahip. Buna göre, suç içeriği tarihsel süreç içinde yeniden tanımlanabilen, değişebilen bir kavram. Yine size göre suç olan bir eylem başkasına göre suç olarak değil, mücadele veya hak arama olarak görülebiliyor. Bu noktada ‘Yasallık ve Meşruluk’ ayrımının dikkate alınması gerekiyor ve suç olgusunun tarihini incelemek gerekiyor” ifadelerini kullandı. Sanayi kapitalizmi ile birlikte merkezi bürokratik devletlerin kurulmasının, suç kavramında önemli değişiklikler yarattığını vurgulayan Doç. Dr. Metinsoy, “ Özellikle 18.yy ve 19.yy’dan itibaren suç oranlarında büyük patlamalar yaşanıyor. Daha önce normal kabul edilen ve suç kabul edilmeyen, aksine hak olarak veya meşru kabul edilen fiiller suç olarak görülmeye başlanıyor; ya da yeni kurallar ile birlikte yeni suç kategorileri ortaya çıkıyor” diyerek suç ve suçlu kavramlarının tarihsel süreç içerisinde yeniden inşa edildiğini belirtti.
Suç Olgusunun Tarihselliği: Aydınlanma Çağı Özgürleşme Mi Esaret Mi?
Doç. Dr. Metinsoy’un açıkladığı üzere, çok eskilerde, avcı-toplayıcı toplumda özel mülkiyet yokken, mülkiyete yönelik bir suç da yoktu. Mülkiyetin ve sınıflı toplumların ortaya çıkışıyla ise daha önce normal kabul edilen davranışlar suç addedildi. Tarımsal yapılardan ticaret kapitalizmine ve sonrasında sanayiye geçilmesi, kentleşmenin hızlanmasıyla ve modern bürokratik devletin gelişimiyle daha önce hak veya normal olarak düşünülen pek çok davranış anormal ve suç kategorisine girmeye başladı. “Fransız filozof Michel Foucault’nun Hapishanenin Doğuşu’nda gösterdiği gibi, suçlar da cezalar da icat edilebiliyor; bir tür normalleştirme aracı olabiliyor; modernleşme süreciyle tüm hayatı denetleyen ve gözetleyen bir iktidar olgusunun doğuşu ile suçlar, suçlular ve olağan şüpheliler kendiliğinden artıyor” diyen Dr. Metinsoy, bunun yanında sanayi devrimin yarattığı alt üst oluşların da kuşkusuz suçları arttırdığını; Tönnies’in dayanışmacı ilişkilere dayalı kırsal cemaatsel yapılardan kentlerin bireyci, materyalist, rekabetçi, formel ilişkilerine dayalı cemiyetlere geçiş sürecinde insanların uyum sürecinin zorlaşması sonucu da suçlarda bir artış olduğu unutulmaması gerektiğini de vurguluyor. Özetle, suç hem iktidar inşası ve siyasi rekabet bağlamında hem de toplumsal değişim ve dönüşümlerle yeniden tanımlanırken, büyük sosyoekonomik altüst oluşlar ise insanları evrensel anlamda suç kabul edilen cinayet, gasp, tecavüz gibi davranışlara sürükleyebiliyor.
Suç Olgusunu Anlamak İçin Suçludan Önce Yasa Yapıcılara Bakmak Gerekiyor
Son olarak artan suç oranlarının değerlendirilmesi konusunda önemli birtakım noktalara değinen Doç. Dr. Metinsoy, “Suç oranlarının arttığı dönemlere bakarken sadece suç kategorisine giren fiillere bakmamak gerekiyor. Yasa yapıcıların ya da iktidarın o eylemleri suç olarak algılayan otorite sahiplerinin, suçu yeniden tanımlama biçimlerini de ele almak gerekiyor. Örneğin Sanayi Devrimi öncesinde sorun olarak görülmeyen, sınırlandırılmayan eşcinsellik, çocuk düşürme gibi sorunlar bu sürecin sonunda büyük problem olarak görülmeye başlanıyor. Çünkü sanayi kapitalizmi için ve modern devletler için emek gücü ve askeri güç anlamında nüfusun yeniden üretimi heteroseksüelliği ve pronatalist politikalarla nüfus artışını gerektiriyor” dedi.
Suç ve Suçlu Kavramları Değişen Bir İçeriğe Sahip
Doç. Dr. Metinsoy’un, suç ve suçlu gibi kavramların sürekli değişen bir içeriğe sahip olduğuna dair vurgusu ise şöyle; “Türkiye’de artan ve değişen suç ve suçluluk kavramlarını anlamak için bir hayli önemli bir çerçeve sunuyor. Öte yandan, Türkiye’nin 1980’lerden sonra geçirdiği köylülüğün kontrolsüzce dağılmasına neden olan ekonomik dönüşümün, neoliberal politikaların yarattığı rekabet, işsizlik ve tüketim kültürünün, halk kesimlerini vuran iktisadi krizlerin ve politikaların özellikle son yıllarda siyasete hakim olan ötekileştirici şiddet dilinin de daha önce olmayan farklı suç kategorileri yarattığını hem de suçluluk oranlarının artmasında önemli bir faktör olduğunun unutulmaması gerekiyor.”