Tuğçe AYÇİN
Dünyayı etkisi altına alan yeni koronavirüs salgını (COVID-19), birçok ülkede olağanüstü önlemleri ve uygulamaları beraberinde getirdi. Ülke genelinde ya da bölgesel olarak hayata geçirilen karantina uygulamaları ise koronavirüs pandemisi sürecinde en çok konuşulan konulardan birisi oldu. Peki karantina nedir? Nasıl ortaya çıkmıştır? İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü Arşivcilik Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülden Sarıyıldız, karantina uygulaması ve tarihte gerçekleşen karantina önlemleri hakkında açıklamalarda bulundu.
Çin’de ortaya çıkarak dünya geneline yayılan ve 500 binden fazla insanın enfekte olmasına, 20 binden fazla insanın ise hayatını kaybetmesine yol açan yeni koronavirüs salgını; milyonlarca insanın hayatını etkilemeye devam ediyor. Hastalığın oldukça hızlı bir şekilde seyreden bulaşıcılığı ve can kayıplarının her geçen gün artması ise ülkeleri üst düzey önlemler almaya sevk ediyor. Virüsün daha fazla yayılmasına engel olmak için uygulanan karantina önlemleri ile İtalya, İngiltere, Almanya gibi birçok ülkede karşılaşmak mümkün. Karantinanın bulaşıcı bir hastalığın yayılmasını önlemek için alınan bir sağlık önlemi olduğunu belirten Prof. Dr. Gülden Sarıyıldız, karantina önlemi ile belli bir bölgenin veya yerin kontrol altında tutulup gözlemlendiğini söyledi. Karantina uygulamasının, hastalığın belirtilerinin gözlemlenmediği, dolayısıyla henüz hasta olmayan fakat enfeksiyon etkenine maruz kalmış ve hasta olma ihtimali bulunan kişiler için gerçekleştirildiğini vurgulayan Prof. Dr. Sarıyıldız, bu kişilerin, etkenin kuluçka dönemi kadar süreyle belirli bir bölgede ayrı olarak tutulduğunu ve hareketlerinin sınırlandırıldığını aktardı.
En Erken Tecrit Uygulamaları M. Ö. 7. Yüzyılda Gerçekleşti
Karantinanın uygulama alanları ve ortaya çıkışı hakkında bilgi veren Prof. Dr. Sarıyıldız, epidemi ve pandemi olarak salgına yol açabilen bulaşıcı hastalıklardan herhangi birinin görüldüğü yerlerin karantinanın uygulama alanları olduğunu kaydederek şu ifadelere yer verdi: “Bulaşıcı hastalıklardan sakınma ve tecrit fikri üç semâvî dinde de ortak kabul gören bir durum olmakla birlikte, en erken tecrit uygulamaları M.Ö. 7. yüzyılda cüzzamlılar için Metz, Verdun ve Maastricht şehirlerinde gerçekleştirilmiştir. Basit bir tecritten sistemli bir kuruma dönüşen karantina yapılarının gelişimi, salgın hastalıkların yaygınlaşması ile başlamış; özellikle veba salgınları, karantinanın kurumlaşması için oldukça önemli bir rol oynamıştır.”
Osmanlı Devleti’nde Karantina Kuruluşları
Osmanlı Devleti’nde karantinanın karşılığı olarak “usul-ı tahaffuz”, karantina yerleri için de “karantinahane” veya “tahaffuzhane” terimlerinin kullanıldığını söyleyen Prof. Dr. Sarıyıldız, karantinahânelerin, bir limana yanaşan geminin ve yolcularının sıhhî durumunun kontrol edilmesinden ve gerekli tedbirlerin alınmasından sorumlu kuruluşlar olduğunu belirtti. Kara yolları üzerinde kurulan kara karantinahânelerin de ticaret yolları üzerindeki sınır hatlarına yakın olması ve tüccarlar ile yolcuların kontrolünü kolaylaştırması açısından oldukça önemli olduğunun altını çizen Prof. Dr. Sarıyıldız şu şekilde konuştu: “Tahaffuzhâneler ise karantinahânelerden farklı olarak karantina bekleyenlerin ya da hastaların yerleştirildiği, kimyasallarla dezenfeksiyon işlemlerinin yapıldığı yerlerdir. Bu alanlar, bir şehir ve bölgeye salgın hastalığın bulaşmasını veya buradan başka yerlere yayılmasını engellemek üzere kurulmuştur. Şehrin giriş ve çıkışlarında, şehre ulaşan yolların önemli noktalarında, bölgeye giriş yapacak olanların sağlık durumları belirli bir süre gözetim altına alınır. Gözlem sırasında yapılan muayenelerle hastalığa yakalanma ihtimali olanlar, sağlıklı halktan ayrılmaları için alıkonulup, tedavi edilmeye çalışılır.”
19. Yüzyılda Modern Karantina Uygulamalarına Geçildi
14. yüzyılın sonlarından itibaren Doğu Akdeniz limanlarında karantina tedbirlerinin alınmaya başlandığını belirten Prof. Dr. Sarıyıldız, bu önlemin daha sonraki dönemlerde karayolu ulaşımına da sıkı bir şekilde uygulandığını aktardı ve ilk karantina noktalarının 1377’de Dubrovnik ile Venedik’te teşkil ettiğini sözlerine ekledi. Karantinahane/tahaffuzhânelerin ilkinin 1423 yılında vebaya karşı kurulduğunu kaydeden Prof. Dr. Sarıyıldız, bu kuruluşların ilkinin deniz yoluyla gelen gemilerin bekletildiği ve kırk gün tecrit edildiği Venedik Santa Maria di Nazareth adasında, ikincisinin 1467 yılında Cenova’da; ilk kara tahaffuzhânesinin de 1488’de İtalya’nın Lombardiya bölgesindeki Milano’da kurulduğunu vurgulayarak sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Bulaşıcı hastalıklara karşı uygulamaya konulan ilk tedbirler, kordon usulünün uygulanması ve tahaffuzhanelerin oluşturulmasıdır. Kordon usulü uygulaması, hastalığın ortaya çıktığı yerden dışarı yayılmasını engellemekti. Hastalığın çıktığı ev, hastane, kışla ve yerleşim alanlarında şüphe duyulan bütün vakaların ortaya çıktığı yerler kordon altına alınmaktaydı. Bekletme ve gözlemlemenin yanında, dezenfeksiyon, tıbbî muayene ve tedaviyi de kapsayan modern karantina uygulamaları ancak tıp biliminin gelişimi ile 19. yüzyılda gerçekleşti.”
Kız Kulesi Vebalı Hastalar İçin Kullanıldı
İfadelerine Osmanlı Devleti’ndeki ilk karantina uygulamaları hakkında açıklamalarda bulunarak devam eden Prof. Dr. Sarıyıldız şunları kaydetti: “Osmanlı Devleti’nde ilk geçici karantina,1831 yılında kolera pandemisinin İstanbul’a ulaşması üzerine Sultan II. Mahmud’un emriyle Karadeniz yönünden İstanbul’a gelecek gemilere Boğaziçi’nde, 1835’te de Akdeniz çevresinde hüküm süren kolera sebebiyle Çanakkale’de tatbik edildi. Karantina uygulamaları arasında eşya ve mekânların dezenfekte edilmesi, ölülerin muayenesi ve gömülmelerine ilişkin kurallar da bulunuyordu. Kızkulesi de bir süre vebalı hastalar için hastane olarak kullanıldı. 1838 yılında İstanbul’da Galata’da Karantina Meclisi kuruldu ve bütün Osmanlı sahillerinde karantina ve tahaffuzhaneler oluşturuldu. 1838-1842 tarihleri arasında Kuleli Kışlası tahaffuzhane olarak hizmet verdi. Hac mevsimlerinde Hicaz’da ortaya çıkan salgınlarla ilgili tedbirler almak ve hacıların sağlık işlerini yürütmek üzere Hicaz Sıhhiye Meclisi kuruldu.”
yüzyılın sonlarında Osmanlı coğrafyasında; dezenfeksiyon istasyonları, kolera hastaneleri ve tecrit binaları bulunduran Kamaran, Ebu Said, Beyrut, Klazomen (Urla), Kale-i Sultaniye, Anadolu Kavağı, Sinop, Tebük gibi büyük ve önemli tahaffuzhaneler kurulduğunu dile getiren Prof. Dr. Sarıyıldız, “Bu tahaffuzhaneler, insan, hayvan ve yük taşıyan gemilerin, trenlerin yüklerinin dezenfekte edildiği, yolcularının tecrit edilerek gözlemlendiği önemli kurumlardı” diyerek sözlerini tamamladı.