Tuğçe AYÇİN
15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü, İstanbul Üniversitesi’nde düzenlenen bir dizi etkinlikle idrak edildi. İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası Sergi Alanı’nda açılan 15 Temmuz Fotoğraf Sergisi ile başlayan program, Milli Savunma Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erhan Afyoncu tarafından verilen “Tarihimizde Darbeler ve 15 Temmuz” konferansı ve moderatörlüğünü İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Haluk Alkan’ın üstlendiği “15 Temmuz’u Anlamak” paneli ile devam etti. Demokrasiyi ve milli iradeyi hedef alan 15 Temmuz hain darbe girişiminin 4. yıl dönümü kapsamında düzenlenen etkinliklerde, alanında yetkin katılımcılar meseleyi bilimsel açıdan irdeledi. Programın açılışında konuşan İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak, “Milletimiz kendi içerisinde çok yüksek bir cevher taşıdığını hem Cumhurbaşkanına hem de kendi tarihine ve geleceğine sahip çıkarak ve bunu bir erdemle uygulayarak göstermiştir” dedi.
İstanbul Üniversitesi, 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü’nü bu yıl da kapsamlı etkinliklerle anarak, demokrasinin ve milli iradenin önemini bilimsel bir perspektifle ortaya koydu. 15 Temmuz Fotoğraf Sergisi’nin açılışıyla başlayan program, Rektörlük Binası Doktora Salonu’nda düzenlenen etkinliklerle devam etti. Saygı duruşunun ardından İstiklal Marşı’nın okunması ve Anadolu Ajansı tarafından hazırlanan 15 Temmuz Belgeseli’nin izletilmesiyle başlayan etkinliğin açılış konuşmasını İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak gerçekleştirdi.
“15 Temmuz, Unutulmaması Gereken Bir Yaşanmışlıktır”
Sözlerine İstanbul Üniversitesi’nin böylesine bir günü unutmamak ve unutturmamak için çalıştığını belirterek başlayan Prof. Dr. Ak, 15 Temmuz’un tarihte kalmış sıradan bir olay olmadığını; hatırlanması, hazmedilmesi, etraflıca bilinmesi ve herkese hatırlatılması gereken bir yaşanmışlık olduğunu söyledi. İstanbul Üniversitesi olarak 15 Temmuz’u anma toplantılarında meselenin 4 önemli yönünü vurgulamak istediklerini kaydeden Prof. Dr. Ak, “Öncelikle bu olay, tüm olaylardan bağımsız, müstakil bir olay değildir. Tarihi süreçte benzerleri arasındaki yerinin anlaşılması gerekir. İkinci bir konu, gelecekte benzerlerine meydan vermemek için meselenin askeri yönünün ve fonksiyonunun anlaşılması gerekliliğidir. Bir diğer husus, bu hareketin hem halkı kontrol altına almak hem de kendini halka kabul ettirmek bağlamında toplumsal yönünün vurgulanmasıdır. Ve dördüncü madde, meseleye dinin alet edilmesidir” dedi.
“Milletimiz Özgüvenli Duruşuyla Meydanlara Çıktı”
Türk toplumunun devletine ve milletine saygının kutsal bir tezahürü olarak itaat eksenli bir yapıya sahip olduğunu aktaran Prof. Dr. Ak, Türk milletinin bu cevherini kötüye kullanmak isteyenler olduğunu dile getirerek, darbecilerden efsunlanmış şekilde medet uman bir kitle olduğunu ve bu efsunun altında insanların saygı duyduğu dini duyguların istismarının yer aldığını belirtti. Bu açıdan dini duyguların topluma nasıl aktarılacağının ve istismara açık yönlerin ne şekilde giderilebileceğinin vurgulanması gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Ak, Türk milleti, kendisine ne verilirse onu kabul eder düşüncesinin yanlışlığını aktararak şöyle konuştu: “Buradaki en önemli konu, darbeye teşebbüs edenlere halkın yaptığı darbedir. Yeni olan budur, halkımızın özgüvenli duruşudur. Cumhurbaşkanımızın hayatta olmadığına dair bilgilerin kasti olarak yayıldığı bir anda bile milletin kendi kararını vererek, organize olmadan veya bir teşkilata bağlı olarak ortaya çıkmadan, kendi içinden gelen duygularla meydanlara çıkmış olması son derece önemlidir. Bu da Türkiye’nin ümididir. Türk milleti zannedildiği gibi önüne konacak her yemeği yiyecek, her şeyi kabul edecek bir durumda değildir. Milletimiz kendi değerlendirme ve tahlil hakkını zamanında, gecikmeksizin kullanmış; kararını vermiştir.”
“Gelecek, Ümitlerle Dolu Olarak Bizimdir”
15 Temmuz gecesi yaşananlar içinde vurgulanması gereken bir diğer konuya dikkat çeken Prof. Dr. Ak, Türk milletinin genetik yapısından gelen disiplini ile böylesine bir kargaşa ortamında bile kendi içindeki feraseti kaybetmediğini vurgulayarak sözlerini şöyle sürdürdü: “O gece on binlerce kişinin gittiği Atatürk Havalimanı’nda hiçbir dükkân yağmalanmamış; şehir içindeki hiçbir yerde hırsızlık, kapkaç, saldırganlık gibi durumlar yaşanmamıştır. Küresel salgın içinden geçtiğimiz şu süreçte bile şehirlerde yağmalanmalara şahit olduk. Bizim milletimiz kendi içerisinde çok yüksek bir cevher taşıdığını hem Cumhurbaşkanına hem de kendi tarihine ve geleceğine sahip çıkarak ve bunu bir erdemle uygulayarak göstermiştir. O açıdan da gelecek ümitlerle dolu olarak bizimdir. Allah bir daha böyle günleri göstermesin.”
“Türkiye Bir Uçurumdan Döndü”
Prof. Dr. Ak’ın ifadelerini tamamlamasının ardından Milli Savunma Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erhan Afyoncu “Tarihimizde Darbeler ve 15 Temmuz” başlıklı konferansını verdi. Türkiye’nin 4 yıl önce bir felaketin ucundan döndüğünü kaydeden Prof. Dr. Afyoncu, bir tarihçi olarak meseleye birkaç asırlık perspektiften baktığında, Türk tarihinde birçok felaketin yaşanmış olduğunu ve 15 Temmuz’un da bu felaketler içerisinde en önemli olaylardan birisi olduğunu vurgulayarak, “Türkiye bir uçurumdan döndü” şeklinde konuştu.
“1960 Darbesinde Yaşananlar, Vicdanlarda Yara Bıraktı”
Geçmiş darbelerden örnekler veren ve Adnan Menderes’in idam edildiği dönemi aktaran Prof. Dr. Afyoncu, o dönemde toplumun henüz şehirleşmemiş olduğuna, milli gelir seviyesinin düşüklüğüne ve iletişim imkanlarının yetersizliğine dikkat çekerek; Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’nun idamlarının, vicdanlarda bir yara bırakmış olduğunu vurguladı.
“Bu Direniş Avrupa’da Olsaydı, Ders Kitaplarında Okutulurdu”
250 kişinin şehit olduğu ve 2 bin 200 kişinin ağır şekilde yaralandığı 15 Temmuz’da Türk milletinin, hakimiyetini kendi eline aldığını dile getiren Prof. Dr. Afyoncu şunları kaydetti: “Buradaki direniş dünyanın başka bir ülkesinde olsaydı, özellikle bir Batı Avrupa ülkesinde olsaydı demokrasi tarihinin altın sayfalarından birisi olarak bütün dünyada ders kitaplarında okutulurdu. Bütün bunlar Müslüman bir ülkede, Türkiye’de olduğu için böyle bir yaklaşımla yaklaşılmadı. Meclisin bombalanması, insanların köprüde vurulması, Genelkurmay Başkanlığı’nın önünde yaşananlar… Yaşanan bunca ağır duruma rağmen, dünya meseleye gerektiği biçimde yaklaşmadı. Gerçekleştirilen son uygulamalarla da bunu görebiliyoruz.”
“Darbeler ve İsyanlar Meşruiyet Zemini Arar”
İfadelerine denetleme meselesi ile devam eden Prof. Dr. Afyoncu, tarihin insanlara ister polis olsun ister asker olsun; silah tutan unsurların mutlaka denetlenmesi gerektiğini gösterdiğini, denetlenmedikleri takdirde bu unsurların farklı uygulamalarla ortaya çıkabildiğini belirtti ve darbelerin meşruiyet zemini hakkında şu değerlendirmelerde bulundu: “Darbelerin ve isyanların önemli özelliklerinden birisi meşruiyet zemini bulma gerekliliğidir. 1960 darbesinin meşruiyetini hukuk fakültesindeki üniversite hocaları oluşturmuştur. Bu hocaların, yapılanların doğru olduğuna dair yorumları halk nezdinde meşru hale getirilmeye çalışılmıştır. Osmanlı Devleti’nde ise bu genellikle dini gerekçeyle olmuştur, şeriata aykırı işler yapılması öne sürülmüştür. Ulemanın desteği, şeyhülislamın fetvası önemlidir. Osmanlı Devleti’nde dikkat çeken bir diğer konu isyanlarda ilk olarak ekmek fırınlarının kontrol altına alınmasıdır. Halkın içindeki en önemli kitle olan esnaflar yönetimleri belirleyen unsurlardır.”
“1960 Darbesi, Türkiye’de Demokrasinin Oturmamasına Sebep Oldu”
1960 darbesinin Türk siyasi hayatında büyük bir kırılmaya sebebiyet verdiğine dikkat çeken Prof. Dr. Afyoncu, “60 darbesini basit bir darbe olarak görmemek lazım. Türkiye’deki siyasi hayatı şekillendiren ve demokrasinin oturmamasındaki en önemli sebeplerden birisidir. Çünkü olağan giden çizgi bozulmuş, müdahaleye açık hale getirilmiştir. Ülkemiz çok zor süreçlerden geçmiştir. Türkiye gibi bir ülkede siyaset yapmak kolay bir mesele değildir” dedi.
“Türkiye Her Zaman Adrenalinin Merkezinde Olmuştur”
Türkiye’nin hiçbir zaman sade bir gündeminin olmadığını belirten Prof. Dr. Afyoncu, “Gazetelerde sade gelişmelere yönelik manşetler gördüğümüzde torunlarımız mutlu ve mesut yaşıyor demektir” ifadelerini kullanarak bu durumun sebeplerini şöyle açıkladı: “Avrupa medeniyet dairesinin ve Hristiyan kültürünün dışında olmamız bunun bir sebebidir. Bir diğer sebep; stratejik olarak Orta Doğu, Kafkaslar ve Balkanlar gibi bir bölgenin ortasında bulunmamızdır. Dünyanın en büyük imparatorluğu olan Roma İmparatorluğu bu topraklardaydı. Bu topraklar birçok milleti öğüttü, yok etti. Türkler 1071’de buraya geldikten sonra 1095’teki Haçlı Seferlerinden itibaren büyük bir mücadelenin içine girdi. Bu noktada hem olumlu hem de olumsuz özelliklerimizin söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Rehavete kapılmamız olumsuz bir özelliğimiz olsa da birçok alanda çok ciddi mücadeleci bir millet olduğumuzu söylemeliyiz. İçinde bulunduğumuz topraklarda da bu şekilde var olabildik. Sürekli adrenalin içindeyiz ama bunun rehavete kapılmamamız açısından iyi olduğunu da söylemeliyiz. Çünkü rehavete kapılmak olumsuz neticeleri beraberinde getiriyor.”
“Sen Bizim Evladımızsın, Asker Halka Silah Sıkar mı?”
15 Temmuz darbe girişiminin bir darbeden, bir cuntadan çok farklı olduğunu; bir ihanet şebekesinin Türkiye’de 40 yıllık bir süreçten beri devlet kurumlarını adım adım ele geçirmesinin sonucunda yönetime el koymaya teşebbüs ettiğini kaydeden Prof. Dr. Afyoncu, halkın ilk defa kendi özgürlüğüne ve yönetimine sahip çıktığını söyledi. 15 Temmuz’da olup bitenlerin hala tam olarak anlaşılabildiğini düşünmediğini ifade eden Prof. Dr. Afyoncu, gelecekte tarihçilerin bu konuda çok daha büyük analizler yapacağını ifade ederek sözlerini şöyle tamamladı: “15 Temmuz’da halkın sokaklara döküldüğünü gördük. Burada ilginç olan bir şey de şu ki; halkımız bunu silah kullanmadan, çatışma yoluna girmeden çözdü. Yaşlı teyzelerimiz ‘Sen bizim evladımızsın, asker halka silah sıkar mı’ diyerek Mehmetçikleri ikna etmeye çalıştı. Bunların unutulmaması lazım. Yarın öbür gün bu tür farklı yapılanmaların ortaya çıkmaması için, milletimizin bağımsızlığının devam edebilmesi için bütün bu olanları gençlerimize anlaşılabilir bir dille aktarabilmemiz lazım. Türk milleti 15 Temmuz ile demokraside çok büyük bedeller ödedi. Bu demokrasimize inşallah torunlarımız da sahip çıkacaktır.”
15 Temmuz’u Anlamak Paneli
Prof. Dr. Afyoncu’nun konferansının ardından moderatörlüğünü İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Haluk Alkan’ın üstlendiği “15 Temmuz’u Anlamak” başlıklı panele geçildi. Panelde gazeteci Ardan Zentürk, İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Mustafa Budak, Medipol Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Büyükaslan ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Engin Selçuk yer aldı.
“Bu Kimliksiz Darbe Girişiminde, Kendi İnsanına Ateş Edenleri Gördük”
Panelin açılışını yapan Prof. Dr. Haluk Alkan, 15 Temmuz’un birçok ilkin gerçekleştiği bir gece olduğunu ve darbecilerin kimliklerini milletten sakladığını dile getirdi. “Her darbe şiddet içerir ama bu kimliksiz darbe girişiminde ilk defa kendi insanına açık açık ateş edenleri gördük” diyen Prof. Dr. Alkan, 15 Temmuz’un en önemli özelliklerinin halkın şanlı bir direniş gerçekleştirmiş olması olduğunu ve Türkiye’de ilk defa başarısız bir darbe girişimi yaşanması olduğunu belirtti. Bu süreçte küresel güçlerin tavrına dikkat çeken Prof. Dr. Alkan, Batı basınının “Bu darbe nasıl oldu da başarısız oldu” yönünde bir yaklaşım sergilediğini ve “Darbe başarısız oldu, Türkiye’de otoriter rejim güçlendi” şeklinde yazılar yazıldığını vurgulayarak, “Türkiye 15 Temmuz ile enternasyonal bir stratejinin parçası olan bir yapıyla karşı karşıya kaldı” dedi.
“Milletimiz Emperyalist Saldırıyı Hissederek Sokaklara İndi”
Prof. Dr. Alkan’ın ardından gazeteci Ardan Zentürk söz aldı. 15 Temmuz darbe girişimini gerçekleştirenlerin 1960’ların ortalarından itibaren yapılandırılmış, CIA bağlantılı bir casusluk örgütü olduğunu aktaran Zentürk, “Bu örgütün terörist yanının dışında casusluk tarafı da vardır. Bunlar ülkesinin sırlarını başka istihbarat örgütlerine geçirmiş vatan hainleridir” şeklinde konuştu. 15 Temmuz’u Amerikan emperyalizminin bir saldırısı olarak ifade eden Zentürk, ABD tarafından görevlendirilmiş bu şahısların nasıl bir beyin yıkama gerçekleştirdiğini, nasıl bir milliyetsizlik gösterdiğini ve nasıl bir sistemli ihanet içerisinde olduğunu anlamak gerektiğini vurguladı. FETÖ denen casusluk teşkilatı ile mücadelenin anti emperyalist bir mücadele olduğunu kaydeden Zentürk, “Türk milleti feraset sahibidir. İnsanımız o gece sadece Cumhurbaşkanımız istedi diye değil, bunun emperyalist bir saldırı olduğunu hissettiği için de sokaklara indi. Karşımızda kökü çok derinlere inen bir teşkilat var. Meseleye bu açıdan bakmalıyız. Bu noktada üniversitelerimize, akademisyenlerimize de çok büyük iş düşmektedir” şeklinde konuştu.
“Darbe Geleneğinde Rastlanmamış Girişimlerle Karşılaştık”
Zentürk’ün ifadelerini tamamlamasının ardından İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Mustafa Budak konuşmasını gerçekleştirdi. 15 Temmuz’un FETÖ görünümlü bir Amerikan darbesi girişimi olduğunu kaydeden Prof. Dr. Budak tarihteki darbelerden örnekler vererek, 15 Temmuz darbe girişiminin Türk darbe geleneğine benzemekle birlikte, sivil bir örgütün hedeflerini gerçekleştirme amacını taşımasıyla farklılaştığını vurguladı. “Gelenek içerisinde rastlanmamış bir şekilde Cumhurbaşkanına suikast girişimi, meclisin bombalanması, vatandaşa ateş açılması gibi durumlarla karşılaştık” diyen Prof. Dr. Budak, bunların Amerika’nın üçüncü dünya ülkeleri üzerinde gerçekleştirdiği tipik eylemlere benzediğini söyledi.
“Darbecilerin En Önemli Özelliği Kurtarıcı Rolü Üstlenmeleridir”
Prof. Dr. Budak’ın değerlendirmelerinden sonra Medipol Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Büyükaslan söz aldı. İfadelerine 15 Temmuz’un unutulmaması gerektiğinin altını çizerek başlayan Prof. Dr. Büyükaslan, “Unuttuğumuz an bittiğimiz andır, unutulan şey tekrarlanır. Bunun için bilinçlenmek ve sahiplenmek gerekmektedir” şeklinde konuştu. Darbe girişiminin uluslararası ağa sahip bir örgüt tarafından gerçekleştirildiğini dile getiren Prof. Dr. Budak, Türk milletinin esaslı bir direniş gösterdiğini vurgulayarak, darbeciler hakkında göstergebilimsel bir analiz aktardı. “Hocaefendi, hizmet, abilik/ablalık, himmet, ehl-i kitap, biat, cemaat/camia” gibi dilsel göstergelerin; darbeciler için farklı, ulaşmak istedikleri insanlar için farklı anlamlar ifade ettiğini belirtti. Cemaat, biat ve hizmet eksenli bir paralel devlet üçgeninin oluşturulduğunu kaydeden Prof. Dr. Büyükaslan şunları aktardı: “Her darbe kendi meşruiyetini oluşturur. Her darbe ve darbe teşebbüsü kendine zemin oluşturmak için iç ve dış sorunlar üretir. Darbeciler kendilerine alan açmak ve meşruiyet sağlamak için masum insanları öldürmekten çekinmemiştir. Türkiye’de darbe yapanların ve darbeye teşebbüs edenlerin en önemli özelliği kurtarıcı rolü üstlenmeleridir. Millet, darbecilere hiçbir darbede 15 Temmuz’da olduğu kadar direnmemiştir. Din; dinle ilişkisini sorgusuz, sualsiz, akıl etmeden, başkaları üzerinden yürütenler için afyon olabilmektedir.”
“Cemaatten Cemiyete Dönüşümde Sorunlar Yaşandı”
Prof. Dr. Büyükaslan’ın sözlerini tamamlamasının ardından İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Engin Selçuk konuşmasını gerçekleştirdi. Avrupa’da 19. yüzyıldan itibaren cemaat yapılanmalarının cemiyete dönüştürüldüğünü söyleyen Doç. Dr. Selçuk, Türkiye’de ulus devletin inşası sürecinde cemaatten cemiyete dönüşümde sorunlar yaşandığını belirtti. Cemaatlerin bilgiyi alan, taşıyan, yeninden yorumlayan ve en ücra birimlerine bu şekilde aktaran bir özelliğe sahip olduğunu belirten Doç. Dr. Selçuk, 1980’lerin sonunda cemaatlerin Türkiye’de ciddi alan bulduğunu ifade ederek “Kırdan kente gelen gençlerin şehirlerde terörize edildiğini görüyoruz. Cemaat de bu noktada gençlere güven vaat etmiştir. Gençlerin sahip olamayacağı şeyler için birtakım telafi unsurları yaratma iddiası taşımıştır” dedi.
“15 Temmuz’u Anlamak” paneli, Doç. Dr. Selçuk’un konuşmasından sonra değerlendirme kısmıyla devam etti. 15 Temmuz hain darbe girişiminin 4. yıl dönümü kapsamında düzenlenen etkinlikler, teşekkür belgesi takdimi ve toplu fotoğraf çekimiyle sona erdi.