Prof. Dr. Emine YAVAŞGEL
Jürgen Habermas’ın temel tezlerini sunduğu yapıtı İletişimsel Eylem Kuramı’dır. Ancak bu çalışmasından önce de Teori ve Pratik (1963), İdeoloji Olarak Bilim ve Teknik (1968), Bilgi ve Çıkar (1968), Akıl ve Meşruluk (1973)ve Tarihi Materyalizmin Yeniden Yapılanması (1976)gibi başlıklar taşıyan yapıtlar ortaya koymuştur. Ana yapıtından önceki, tüm bu sayılan çalışmalarını düşünür ‘genel kuramı’na hazırlık şeklinde değerlendirmiş, hatta hepsini ‘prolegomen’ (uzun giriş) olarak nitelendirmiştir.
Bu çalışmaların her biri ayrı ayrı incelendiğinde hepsinde felsefenin genel sorularının hakim olduğu gözlenmektedir: Gerçek nedir ve ‘teori’ adı altında gerçek arayışı nasıl başlamıştır? Bilgilerimizle davranışlarımız ve çıkarlarımız arasında ne gibi ilişkiler vardır? Gerçekleri bulmamızın en önemli aracı sayılan ‘bilim’ türdeş ve tekil bir yapıda mıdır, yoksa farklı ‘çıkar’lara dayanan, farklı nitelikte ‘bilim dalları’ndan söz etmek durumunda mıyız? Habermas bu gibi soruları başlangıçta sosyolojik bir analizden hareket ederek sorgulamış, ancak daha sonra Kant’la başlayan Hegel’le kapandığı ileri sürülen, buna karşın Husserl ve dil felsefesiyle yeniden gündeme gelen bilgi kuramı’nı tartışma konusu yaparak sorgulamalarına devam etmiştir.
J.Habermas bir ‘yapı-kurum’ ya da ‘yeniden-yapılandırma’ (Rekonstruktion)[1] düşünürüdür. Düşünce hayatı değişik teorik yöntem ve yaklaşımların (yapısalcılık, pozitivizm, pragmatizm, dil felsefesi, psikanaliz vb.) eleştirisi ve yeniden yapılanmasına adanmıştır. Bunların yanı sıra, hayatı boyunca diyalog içerisinde bulunduğu Marksizmi de yeniden yapılanacak sistemler arasında görmüştür. Özellikle tarihi materyalizmi bazı kavram ve temel varsayımlar olarak ele almış ve bunları eleştiri süzgecinden geçirdikten sonra yeniden yapılandırmıştır. Bu yeniden yapılandırma çalışmalarında Marksizmin temel önkabulleri arasında sayılan emek-değer, artı-değer ve sınıf kavramlarına yer vermemiş olmakla eleştirilmiştir. Habermas’ın yapmaya çalıştığı ise arka planı insanlığın kökenlerine kadar uzanan farklı bir tarihi maddeci yapı ortaya koymaktır.
Toplumsal uzlaşmanın ve toplumsal ahengin düşünürü olarak tanınan Habermas’ın temel sorunu, sınıfsal çelişkileri tamamen ortadan kaldıramamış olsa bile, iktisadi krizleri kontrol altına alarak sınıfsal çatışmaların derinleşmesini önleyebilen ileri kapitalist toplumlarda daha fazla özgürlük ve daha fazla demokrasi (radikal demokrasi) arayışı olmuştur.
Bu amaçla, yapı-kurum (Rekonstruktion) amaçlı bir araştırma perspektifinden ilerlerken ortaya attığı yaşam dünyası kavramı’nı da düşünür iletişimsel edimleri tamamlayan ve ortak öznellik içinde harekete geçirilen dil ve kültür alanı olarak betimlemiştir. Habermas için, dil ve kültür bizzat yaşam dünyası için kurucu ögelerdir.
Habermas toplum kuramını, bir başka ifadeyle çağcıl demokrasi kuramını felsefe ile toplum bilimlerinin işbirliği üzerine inşa etmiş, Marx, Weber, Piaget, Durkheim, Mead, Parsons ve Austin kuramının temel referanslarını oluşturmuştur. Çağcıl demokraside söz konusu olması gereken, öncelikle tümüyle öznelmiş gibi ve dolayısıyla da bütünleşmeye karşıymış gibi görülen farklı görüşler ya da konumlar arasındaki birlikte varoluşu ve iletişimi kurmaktır. Bu doğrultuda Habermas’ın çağcıl demokrasiye verdiği önem çok büyük olmuş, Piaget’den hareketle “çağcıl toplum kendisini, nesnel, toplumsal ve öznel olanın giderek artan ayrışımıyla tanımlayamaz mı?” diye sorgulamadan kendini alıkoyamamıştır.
Habermas için bugün gelinen noktada bir toplum kuramının temel sorunu, iletişimsel aklın egemen olduğu yaşam dünyası ile araçsal aklın egemen olduğu para (pazar ekonomisi) ve iktidar (devlet ve bürokrasi) alt-sistemlerinin nasıl ayrıştıklarını ve nasıl buluşabileceklerini bilme sorunudur. İşte, iletişimsel eylem kuramını bu ayrışmanın nasıl oluştuğu ve nasıl giderilebileceği üzerinde yürüttüğü tartışmalardan hareketle geliştirmiştir. O’na göre, her toplum kuramı için temel sorun “biri sistem öbürü de yaşam dünyasına ait iki kavramsal stratejinin tatmin edici biçimde nasıl birleşebileceklerini bilmektir.”[2] Habermas’ın toplumlar tarihi evrimleri içerisinde nasıl oldu da bir yanda yaşam dünyası diğer yanda da para ve iktidar aracılarına göre düzenlenmiş alt-sistemler olarak iki kısma bölündüler sorusundaki temel amacının, Marx’ın altyapı-üstyapı ayrımına daha farklı bir almaşık oluşturmak olduğu görülmektedir.
Habermas’ın kuramında yaşam dünyası bilişsel, normatif ve estetik davranışların birlikte cereyan ettiği kültür alanıdır, bu yapısıyla yaşam dünyası bir özgürlük alanını da oluşturmaktadır aynı zamanda. Öyle ki, araçsal aklın egemen olduğu ekonomi ve devlet alt-sistemlerinin karşısında bu alan, iletişimsel aklın ağır bastığı ve bireyin insan ve vatandaş olarak iki farklı statüde hareket edebildiği bir alandır. Dolayısıyla, Habermas yaşam dünyasının kurumsal düzenini de “özel alan ve kamusal alan olmak üzere iki bölüm şeklinde düşünüyor. Özel alan, sosyolojik planda çekirdek aileye, komşuluk ilişkilerine ve özgür derneklere (günümüzde STK denilen örgütlere); kamusal alan ise iletişim araçları örgüsüne (medya dünyasına) ve kamuoyuna dayanıyor.”[3]
Toplum her tür merkezi birlik ilkesini yitirmemiş midir? Aslında karşılıklı anlaşma deyimi, bir anlamda, toplumsallık kuramı olan iletişim kuramına çağrıda bulunmaz mı? Habermas, sürekli, öteki’ni dinlemeden ve kabul etmeden, evrensel değer taşıyan bir şeyi araştırmadan demokrasinin olamayacağını söyler. Bir parlamentoda, mahkeme önünde ya da medyada demokratik karar alınması, her şeyden önce, karşı taraftakinin konumuna belli bir gerçeklilik tanınmasını varsayar.
Bu da Habermas’ı hem Parsons’tan hem de Durkheim’dan aldığı şu klasik sava götürür: Aktöresel ve toplumsal yargılar, kültürel değerleri, toplumsal kuralları ve toplumsallaşma mekanizmalarını koruma ve yeniden üretme araçlarıdır.[4] Bu bakımdan Habermas, temel kuramını ortaya koyduğu yapıtının sonunda Frankfurt Okulu’nun tezlerini özetleyerek çağdaş toplum bilimleri eleştirisine yönelmiştir. Eleştirel bir toplum kuramının normatif temellerini açığa çıkaran İletişimsel Eylem Kuramı Habermas’a göre, Frankfurt Okulu’nun 1940 başlarına kadar süren ilk döneminin mirasçısıdır.
[1] Habermas’ın ifadesiyle Rekonstruktion (yeniden-yapılama ya da yapı-kurum) bir teoriyi parçalarına ayırmak, sonra da teorinin hedefine daha iyi ulaşmasını sağlamak amacıyla bu parçaları yeniden birleştirmektir. Bkz., J. Habermas, Après Marx, Paris, Fayard, 1985, s.26.
[2] Jürgen Habermas, İletişimsel Eylem Kuramı, İstanbul, Kabalcı Yay., 2001, s.167.
[3] Yves Cusset, Habermas, L’espoir de la Discussion, Paris, Michalon, 2001, s.50.
[4] Aynı zamanda toplum kuramının kuruluş sorunları için bkz., J. Habermas, a.g.y., ss.637-748.