Haber: Beyza Nur Yılmaz
Çocukluk yıllarında maçları not alan, bugün yayınlarına el yazısı notlar ile hazırlanan Serkan Akkoyun, spor basını camiasında rakamların ötesine geçip futbolu hikayeleştirmesi yönüyle tanınan bir gazeteci. Akkoyun’a kariyer yolculuğunu, spor basınının geleceğini ve genç iletişimcilere tavsiyelerini sorduk.
Üniversitede ekonomi eğitimi almanıza rağmen spor yayıncılığı alanını tercih ettiniz. Sizi bu karara yönlendiren yönlendiren ne oldu?
Her çocuk gibi ben de futbolla iç içe büyüdüm ama diğer çocuklardan farklı olarak sadece izlemek ya da oynamakla kalmadım, sokakta oynadığımız futbol maçlarını deftere not tutuyordum. Sonra onları okur, kim daha çok gol atmış, kimin takımı daha çok maç kazanmış diyerek aramızda yarışırdık. Yani yayıncılığa çocuk yaşta başladım denilebilir. Daha sonra hep bu hayalin peşinden koştum. Üniversite tercihimi bilinçli yapmadığım için ekonomi okudum ama yine futbol ekonomisi üzerine tez yazarak konudan sapmamış oldum.
Çeşitli dergi ve gazetelerde yazılar yazdıktan sonra ekranda yorumculuk yapmaya başladınız. Bu serüven nasıl gelişti?
Yazılar yazarken aynı zamanda editörlük de yapıyordum. Çok çalışarak, çok üreterek ve yapabileceklerimle insanları ikna ederek gelişti diyebilirim. Düzenli olarak ekrana çıkmam ise editör olarak Turkuvaz Medya’ya girmemle başladı. A Spor’da başladım sonra TRT Spor’a transfer oldum.
Canlı yayınlara nasıl hazırlanıyorsunuz?
Her yayının kendi dinamikleri farklı. Programların türüne göre hazırlanma şekli de değişiyor. Bizim programlarımız genelde futbolun detaylarına indiğimiz, geçmişten hikayelerle günümüz olaylarını aktardığımız türden oluyor. Bu da en az 1 haftalık hazırlık gerektiriyor. Özgün içerikler için kaynak okuması yapıyorum. VTR metinleri yazıyorum, grafikler hazırlıyorum. Mutlaka anlatacak en az bir özgün hikayem oluyor. Hepsini kağıtlara eski usül not alıyorum. Bilgisayar çıktısı kullanmıyorum. Çünkü yazarak not alınca aynı zamanda tekrar da yapmış oluyor insan.
Hem ana akım medya hem de yeni medyanın gelecekte futbolun gelişimini nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz? (Avrupa Süper Lig’inin taraf baskıları nedeniyle birçok kulübün çekilmesini de göz önüne alarak)
Medya her zaman toplumları yönlendirmiştir. Medyanın gücünü kullanarak olumlu ya da olumsuz bir şekilde kitleleri hareket ettirebilirsiniz. Ancak yeni medyanın savurgan ve kontrol edilemez tarzı bu etkiyi genelde negatife yönlendiriyor. Yeni medyada futbolun dili çok kirli. Bu mecranın futbolu olumlu yönde etkileme imkanı yok denecek kadar az. O yüzden temiz dil kullananların daha fazla tercih edildiği döneme kadar şimdilik inişli çıkışlı bir süreç yaşanacaktır.
Günümüzde sosyal medya nedeniyle özellikle spor programları izleyiciyle interaktif bir şekilde ilerliyor (yorumlar, sorular vb.). Bu durumun yorumculuk kariyerinizde avantajları ve dezavantajları oldu mu?
İkisi de oluyor. İnsanlar yüz yüze iletişim olmayınca kötü dili çok rahat kullanıyor ve nedense bunu da tercih ediyor. Bu da haliyle insanı üzüyor, sinirlendiriyor. Ama bir yandan da canlı yayınlardaki geri dönüşler, insanların tepkileriyle işinizin ne yönde ilerlediğini anlamak önemli şeyler. İkisi arasında dengeyi sağlayarak ilerleyince sonuç olumlu olur.
Futbolu yorumlarken sadece eldeki istatistiklerle değil futbolun hikaye kısmına da yorumlarınızda yer veriyor olmanızın nedeni nedir?
Çünkü futbol hikayelerle güzel. 1994 Dünya Kupası finalinin penaltılar sonucu kaç kaç bittiğini bir çırpıda hatırlamaz insana ama Roberto Baggio’nun kaçırdığı penaltıyı herkes hatırlar. İstatistikler çok değerlidir, ben de çok kullanırım ama bize sadece fikir verir, tartışma kapıları açar. Futbolda tartışmasız olan ise hikayedir. Onun peşinden gitmek lazım.
“Bi Dünya Futbol” kitabının oluşum sürecinden bahsedebilir misiniz?
Yaklaşık 10 yıl önce ilk yazım yayınladığında başladım bu hayali kurmaya. Bir fikirden ziyade bir hayaldi önce. 10 yıl hiç durmadan yazdım. Bir kitap yazma hayali olan arkadaşlara tavsiyem; bir kitap yazmasınlar. Sadece durmadan yazsınlar. Onlar bir gün kitaba dönüşecektir. Ben de neticesinde bir gün yayıncımla tanıştım ve dosyayı okur okumaz ‘Bu kitabı basıyoruz’ dedi. Hayalim de gerçeğe dönüşmüş oldu. Ne mutlu ki kelimelerim beni mahcup etmedi ve 2 baskı bitirdik.
“İnsanlara kendinizi ve yeteneklerinizi gösterin”
İletişim alanında çalışmak isteyen gençlere tavsiyeleriniz neler?
En önemli şey donanım. Kendinizi alanınız ve alan dışı konularda çok donanımlı hale getirmeniz lazım. Dil bilmek, sektöre hakim olmak, bilgisayarda ilgili programları kullanabilmek, dünyayı takip edebilmek gibi… Mesela spor alanında çalışmak istiyorsanız sinemayı, müziği, tarihi de bilmek zorundasınız. Sadece bir alanla ilgilenen insan o alanda da gelişemez. Bir de tabii ki insan ilişkisi, İngilizlerin ‘network’ dediği şey. Okuldayken insan tanımaya çalışmalısınız. Bu torpil değil; donanım ve yeteneklerinizi birilerine göstermeniz lazım çünkü. Sizi fark etmeleri için insanlara kendinizi ve yeteneklerinizi gösterin.