Muhabir: Aleyna Gelir
Editör: Sıla Ceylan
Pandemi sürecindeki anksiyete ve depresyon, gençler arasında okuldan kaçınma eğilimini artırdı. Uzmanlara göre, pandemi döneminde körüklenen kaygı ve depresyon, okuldan kaçınma davranışını tetikledi. Uzman Psikolojik Danışman Feriha Şenkaya Dildar ve Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı Akademik Kurul Üyesi ve Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Prof. Dr. Ayşe Rodopman Arman, pandeminin gençlerin psikolojik sağlığı üzerindeki etkisini anlattı.
Uzmanlar, bu ruhsal rahatsızlıkların gençlerin okuldan kaçınmasına nasıl neden olduğunu ve eğitim ortamındaki değişikliklerin adaptasyon zorluklarını değerlendirdi. Pandemi sonrası ortaya çıkan bu yeni eğitim manzarası, gençlerin psikolojik sağlığı üzerindeki etkisini giderek gözler önüne serdi.
“Pandemide anksiyete ve depresyon oranı yüzde 16’ya yükseldi”
Kaiser Aile Vakfı analizine göre, pandemi döneminde anksiyete ve depresyon oranı yüzde 12’den yüzde 16’ya yükseldi. Uzman Psikolojik Danışman Feriha Şenkaya Dildar, klinik çalışmalarında artan kaygı ve okul reddini gözlemlediklerini belirtti. Pandeminin, ölüm ve zarar görme korkusu gibi temel endişeleri tetiklediğini vurguladı. Ayrıca, çocukların normalde ailelerinden doğal olarak ayrıştığını, fakat pandemi sürecinde bu ayrışmanın okulun kapalı olması sebebiyle gerçekleşemediğini ifade etti.
”Çocuklar evden çıkıp okula girdi”
Dildar, çocuklarda kaygının en büyük nedenlerinden birinin çocuk ve ebeveyn arasında sağlıklı bir ayrışma olmaması olduğunu belirtti. Pandeminin ardından ilk kez okula gidecek olan öğrenciler evden ve ebeveynlerinden ilk kez ayrılıyordu. Normalde anne-baba ve çocuğun arasına ilk giren şey okul değildi. Çocuğun büyüme sürecinde anne-babalar kendi gündemlerine, işlerine, sosyalliklerine dönüyor ve araya doğal hayat akışı içinde giren kişiler, uğraşlar, eylemler ve kurumlar oluyordu. Sağlıklı bir ayrışmanın ancak bu şekilde mümkün olabileceğini söyleyen Dildar açıklamalarına şöyle devam etti, “Pandemide, yetişkinin hayat düzeninde araya girecek başka bir enstrümanı olmadığı için bu iç içe geçirilmiş uzun sürelerden sonra ilk karşılarına çıkan, araya giren kurum, okul oldu. Çocuklar oyun oynama fırsatı bulamadılar, anne-babalarının ‘gidip yeniden geldiğini’ göremediler, başka yetişkinlerle zaman geçiremediler, başka çocuklarla olamadılar. Araya oyun ve sosyallik bile çok az girdi. Bu sebeple okullar kaygıyı tetikledi.”
“Oyun ve eğlence bazen derslerden bile önemli”
Eğitim-öğretim kaygısıyla birlikte anne-babalar, bazen eğitim kurumları da bilgi eksikliğinin üzerine hızla gittiler. Bilgi eksikliği önemli bir ayrıntı olsa da Dildar’a göre oyunun iyileştirici gücünden de yararlanılmalı, çocuklar eğlenerek okula adapte olmalıydı. Dildar, çocukların yaşıtlarıyla oynayarak günlük hayatta yaşadıkları zorluklardan uzaklaşabildiğini ifade etti. “Oyunlarında resimlerinde bu durumu hikayelendirerek, sembolize ederek iyileşirler. Oyun ve eğlence, eğitim ve öğretimin mutlak bir parçası olmalıdır. Okul içinde iş birliğinin, eğlencenin ve oyunun önemli bir yer kaplamasının bazen derslerden bile önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü çocuklar en çok oynayarak iyileşirler ve sosyalleşirler. Kaygıları böyle azalır.”
Kız çocukları liseden itibaren okula devam etmiyor
Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı Akademik Kurul Üyesi ve Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Prof. Dr. Ayşe Rodopman Arman, pandemi sonrası çocuklarda okula gitmeme isteksizliği ve beklentilerde düşüş gözlendiğini belirtti. Özellikle kız çocuklarının lise döneminden sonra devamsızlıkta artış yaşandığını gözlemlediklerini ekledi. Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde klinik süpervizyon eğitimleri sırasında gözlemlediklerini şu şekilde anlattı: “Özellikle genç kızların liseden itibaren okula devam etme oranının düştüğünü fark ettik. Bu klinik grubun, pandemi döneminde çevrim içi eğitime de düzenli olarak devam etmedikleri gözlenmekteydi. Sosyodemografik açıdan zorlu yaşam koşulları içinde, ailede çocuk sayısının ve işsizlik oranının arttığı durumlarda, eğitime ait zorluklar belirgin hale geliyor. Daha yüksek sosyoekonomik düzeydeki öğrencilerde de ‘Yeteri kadar gidelim, sınavlara gidelim ama okula devam etmeyelim’ düşüncesi oluşuyor. Okulun eğitici ve öğretici bir ortam olmasının yanında, kapsayıcı ve ruh sağlığını koruyucu yönünün anlamını yitirmesi ve devamsızlıkların artması sonucunda, özellikle ruhsal şikayetleri olan çocukların okula hemen hemen hiç gitmemesi durumu görülüyor.”