Haber: Arda Ormancı
İstanbul – İÜ Haber Merkezi
Meslek hayatının 23 yılında bankacılık sektöründe çalışan ve emeklilik hayatında da boş durmak istemeyen kadın girişimci İlknur Yılmaz, seramik sanatının ve ‘sucuk’ tekniğinin inceliklerini İletim Gazetesi’ne anlattı.
Avrupa’nın en kalabalık şehri konumundaki İstanbul’da bugün yaklaşık 20 milyona yakın insan yaşıyor. Kalabalıkla birlikte modern zamanın insanın iç dünyasında yarattığı dönüşüm bazı insanları içlerindeki yaratıcılığı ortaya çıkaracak farklı işlere ve daha sakin kentlere yönlendiriyor. Yıllarca bankacılık yapan İlknur Yılmaz da onlardan birisi. Bankacılık kariyerini ve İstanbul’un göklere uzanan plazalarını ardında bırakarak hayatında yeni bir sayfa açan Yılmaz, bugünlerde bir kadın girişimci olarak ön plana çıkıyor. İlknur Yılmaz, sanat yolculuğunu ve seramik sanatının detaylarını İletim Gazetesi’ne anlattı.
23 yıllık bankacılıktan seramik sanatçılığına
Balıkesir’de 1971 yılında doğup tam 23 yıl bankacılık yapan Yılmaz, bankacılık kariyerinin sonlarına doğru yağlı boya resimler yaparak sanatla tanıştığını kaydetti. Yılmaz, emekli olmadan yaklaşık 5 yıldır bir sanatla uğraşma isteğinin olduğunu ve emekli olmasının ardından Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı Halk Eğitim kurslarından seramik sanatına dair detaylı eğitimler aldığını ifade etti.
“Eğitimler bende seramiğe karşı büyük bir merak ve heyecan uyandırdı” diyen Yılmaz, bu heyecan ve merakının bir hobinin ötesine geçişini “Hobi olarak başlayan seramik çalışmalarıma seramik fırını alarak ve evde üretim yaparak devam etmek istedim. Tam profesyonel değilim ancak seramiğe kendi çapımda ürettiğim özgün çalışmalarımla devam ediyorum.” ifadeleriyle aktardı.

“Emekli olup köşeme çekilmek istemedim”
Meslek hayatında hiç durmadan çalıştığının ve bu sırada ciddi bir çalışma alışkanlığı kazandığının altını çizen Yılmaz, “Emeklilikten sonra boş kalmamak, üretimime devam etmek adına evde üretim yapıp satış yapma ve çalışma tempomu artırma ihtiyacı hissettim. Emekli olup köşeye çekilmek istemedim. Bu sebeple de hobimi işime çeviriyorum” dedi.
Yılmaz, devam eden süreçte kendi markasını kurma ve internetten satışlarına başlama yolunda ilerlediğini ifade ederken, Balıkesir Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği festivale eserleriyle katılım sağladığını ve halktan oldukça olumlu tepkiler aldığını dile getirdi. Yılmaz, eserlerinin gördüğü bu ilgiden çok mutlu olduğunu ve ortaya çıkarttığı özgün tasarımlarıyla halkın karşısına çıkma konusunda cesaretlendiğini aktardı.

Seramik ürünler nasıl ortaya çıkıyor?
Seramik üretim sürecinin bir takip ve devamlılık işi olduğunu vurgulayan Yılmaz, seramik sanatının maddi ve manevi zorluklarına da şu sözlerle değindi:
“Yaptığınız işlerde çamurunuzu takip etmeniz gerekir. Mesela bunun ciddi bir maliyeti var, özellikle fırın maliyeti yüksek. Böyle işlerde ortaya çıkarttığınız eserin değerini görmesini ve emeğinizin maddi karşılığını almak istiyorsunuz. Seramikte küçük veya büyük fark etmez işin takibini çok iyi yapmanız gerekir. Bu bir süreçtir. Ufacık bir saksı veya fincan bile yapsanız her gün çatlakları kontrol edip tamiratlarını yapmanız gerek. Sonrasında fırınlamanız ve sırlayıp boyama aşamasına geçmeniz gerekiyor. Ardından bir fırınlama aşaması daha var. Seramik biraz daha takip gerektiren, özellikle sırların çeşitliliği, boyaların çeşitliliği ve çamurun maliyeti ile birlikte daha sıra dışı bir sanat dalı. Hem süreç olarak farklı hem de süreç olarak zahmetli bir iş.”

İlhamı doğa, tekniği “sucuk”
Yılmaz, öte yandan eserlerinde lavanta, çam ağacı, biberiye, zeytin ağacı gibi bitkilerden ilham aldığını; teknik olarak ise “sucuk” ve “ajur” tekniklerine başvurduğunu belirtti. “Ajur” tekniğinin çamur kesim tekniği olduğunu kaydeden Yılmaz, “sucuk” tekniğinin üretim sürecinde nasıl işlediğini şöyle açıkladı:
“Sucuk tekniğinde seramik çamurunu elimizle yuvarlayarak ince şeritler hâlinde açıyoruz. Daha sonra üst üste ekleyip birleştirme ve düzleme yaparak istediğimiz formda şekillendirebiliyoruz. Çamur şekil aldıktan sonra olası bir hızlı korumaya karşı çamuru örterek yavaş kurumasını sağlamalıyız. Bu noktada amacımız çatlaklar oluşmaması. Bu da ciddi takip gerektiren hassas bir süreç. Ardından çamuru bin 50 derecede özel fırınımızda pişiriyoruz. Arkasından boyama ve sırlama yapıyoruz ve tekrar ikinci bir fırınlama yapıyoruz. En sonunda eserimiz kullanıma ve dekorasyona hazır hale geliyor.”

