Haber: Arda Ormancı
İstanbul – İÜ Haber Merkezi
Yazar, şair ve öğretmen Esat Açıkgöz, dijitalleşen dünyanın eğitim ve edebiyat üzerindeki etkilerini İletim Gazetesi’ne anlattı. Açıkgöz, öğrencilerin kitaplara olan ilgisinin dijitalleşme ile doğru orantılı biçimde azaldığını ve modern edebiyatın söz konusu dönüşüme ayak uydurmaya çalışırken sığlaştığını belirtti.
Hatay’ın Antakya ilçesinde 1971 yılında dünyaya gelen ve otuz yıldır eğitimcilik yapan yazar, şair ve Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Esat Açıkgöz, dijitalleşmenin eğitim sisteminde ve öğrencilerin öğrenme alışkanlıklarında önemli dönüşümlere yol açtığını söyledi. Açıkgöz; otuz yıllık deneyimi boyunca yaptığı gözlemle dünü ve bugünü karşılaştırarak kitap okuma alışkanlığından karakter yaratımına, öğretmenlerin kullandığı yöntemlerden öğrencilerin dikkat sürelerine kadar birçok alanda gözle görülür değişiklikler yaşandığının altını çizdi.
“Kütüphane kültürü yok oluyor”
Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi mezunu olan Açıkgöz, mesleğe başladığı 1990’lı yıllarda öğrencilerin bilgiye erişim için daha fazla çaba sarf ettiğini söyledi. “Kütüphaneler okulun en aktif kullanılan alanlarıydı. Öğrenciler belirli bir konuda ödev hazırlarken birden fazla kaynağı karşılaştırır, altını çizer, deftere geçirirdi. Bugün ise bu kültür neredeyse kayboldu” dedi.
Kendi öğrenciliğinde kitapları paylaşarak okuduklarını, kitapçılara gitmenin başlı başına bir etkinlik olduğunu kaydeden Açıkgöz, “Kimi zaman kırtasiyelerden alınan romanları sırayla okur, sonra üzerine konuşurduk. Şimdi ise kitapların yerini 10 saniyelik videolar, hızlı içerikler aldı” diye konuştu.
“Dijital araçlar fırsat ama kontrolsüz”
Teknolojinin tamamen dışlanamayacağını ve eğitimde destekleyici biçimde kullanılması gerektiğini belirten Açıkgöz, dijital araçların bilinçli kullanıldığında öğrenciler için önemli kaynaklar sağlayabileceğini söyledi.
Bu araçların kontrolsüz kullanımıyla öğrencilerin dikkat ve odak becerilerinin zayıfladığını söyleyen Açıkgöz “Öğrencilerin büyük bölümü aynı anda hem video izliyor, hem mesajlaşıyor, hem müzik dinliyor. Beyin çoklu göreve alıştığı için derin okuma yapamıyor. Bir paragrafı bitirmeden dikkat dağılıyor” dedi. Açıkgöz’e göre bu durum öğrencilerin metinleri anlama, uzun cümleleri takip etme ve yazılı olarak düşüncelerini ifade etme becerilerini de doğrudan etkiliyor.

“30 öğrenciden yalnızca 4-5’i kitap okuyor”
Sınıf içi deneyimlerine dair sayısal bilgiler de paylaşan Açıkgöz, günümüz öğrencilerinin büyük çoğunluğunun kitapla yalnızca ödevler nedeniyle temasta bulunduğunu belirtti. Açıkgöz, “Bir sınıfta 30 öğrenci varsa, 4 ya da 5’i düzenli olarak kitap okuyor. Kalan öğrencilerin çoğu kitap kapağı bile açmıyor. Zorunlu kitap okuma ödevlerini ise bazı öğrenciler özet sitelerinden kopyalayarak yapıyorlar” ifadeleriyle gözlemini paylaştı.
Bu durumun uzun vadede sadece edebi kültürü değil, öğrencilerin düşünme ve yorumlama kapasitelerini de olumsuz etkilediğini belirten Açıkgöz; “Okuma alışkanlığı gelişmediğinde analiz, karşılaştırma, neden – sonuç kurma gibi beceriler de gelişmiyor” dedi.
Açıkgöz, öğrencilerin yalnızca ders başarısı değil, aynı zamanda yaşam becerileri açısından da okuma alışkanlığını kazanmalarının gerekliliğini vurguladı.

“Yüzeysel eserler öne çıkıyor, karakterler sığlaşıyor”
Modern edebiyatın da bu dönüşümden etkilendiğini kaydeden Açıkgöz, yayınevlerinin daha çok tüketilebilecek, dikkat süresi kısa bireylere hitap eden içeriklere yöneldiğini belirtti.
Açıkgöz, “Eskiden karakter derinliği olan, toplumsal arka planı güçlü romanlar öne çıkardı. Şimdi ise daha çok aşk, eğlence, fantastik kurgu gibi konular üzerinden ilerleyen, kısa soluklu kitaplar rağbet görüyor. Yazarlar da buna göre üretim yapıyor” dedi.
Karakter yaratımında da zorlanıldığını ifade eden Açıkgöz, bunun nedenini “İnsan ilişkileri çok yüzeysel hale geldi. Gözlem yapacak sosyal ortamlar daraldı. İnsanları tanımadan karakter oluşturmak çok zor. Bu yüzden yeni çıkan eserlerde derinlikli karakterlere çok az rastlanıyor”
“Teknoloji ve klasik yöntemler harmanlanmalı”
Öğretmenlerin bu değişime karşı geliştirdikleri stratejileri de anlatan Açıkgöz; drama uygulamaları, şiir yarışmaları, okuma saatleri ve kitap kulüpleri gibi yöntemlerin öğrencilerle kitap arasındaki mesafeyi kısaltmada etkili olduğunu söyledi. Açıkgöz, “Öğrenciler metinleri canlandırdıklarında, duygusal bağ kurduklarında daha çok ilgi gösteriyor. Özellikle tiyatro teknikleriyle işlediğimiz derslerde verim artıyor” dedi.
E-kitap uygulamaları, mobil edebiyat platformları ve çevrimiçi okuma yarışmalarının da derslerde yardımcı araçlar olarak kullanılabileceğini belirten Açıkgöz, öğretmenlerin hem teknolojiyi hem de klasik yöntemleri harmanlaması gerektiğini vurguladı.

“Okuma listeleri kişiye özel hazırlanmalı”
Tüm öğrencilere aynı kitapları önermenin etkili olmadığını belirten Açıkgöz, bireysel ilgi alanlarına göre kitap önerilmesinin önemine “Bazı öğrenciler tarihsel romanlara ilgi duyarken, bazıları bilim kurguya yöneliyor. Öğrencinin ilgisini yakalayamazsak kitabı okumuyor. O yüzden seviyeye ve ilgiye göre özel listeler oluşturmak gerekiyor” sözleriyle dikkat çekti.
Ayrıca öğrencilerin kitap okuma sürecini takip etmek için öğretmenlerin not defteri yerine artık dijital izleme araçları kullanmaya başladığını da ifade eden Açıkgöz; okuma süresinin, kitabın hangi sayfada bırakıldığının, hangi kelimelerin bilinmediğinin e-kitap uygulamalarıyla takip edilebildiğini söyledi. Ancak bu araçların asıl amacı teşvik olmalı, denetim değil” dedi.
“İyi bir edebiyatçı aynı zamanda iyi bir gözlemcidir”
Sadece kitap okumakla değil, yaşadığı toplumu tanımakla, insanları gözlemlemekle ve yaşantıyı anlamlandırmakla edebiyatın iç içe olduğunu söyleyen Açıkgöz, iyi bir edebiyatçı olmakla ilgili ipuçlarını şöyle ifade etti:
“İyi bir edebiyatçı aynı zamanda iyi bir gözlemcidir. Gençler sadece kurgu okumakla yetinmemeli; insanları izlemeli, notlar almalı, yazıya dökmeli. Edebiyat; sadece bilgi değil, duyarlılık da ister. Bu da zamanla, sabırla ve çokça okumayla gelişir. Gözlem yapan, insanları izleyen, not alan öğrenciler gelecekte daha iyi okuyucular ve yazarlar olabilir. Edebiyatla ilgilenen her öğrencinin öncelikle milli edebiyatımızı tanıması ve ardından dünya klasiklerinden birkaçını mutlaka okuması gerekir”