Perşembe, Aralık 11, 2025
  • İletim Arşiv
  • Künye
  • İletişim
İletim
  • Anasayfa
  • Eğitim
    • İstanbul Üniversitesi
    • İÜ İletişim Fakültesi
    • Hocalarımızın Kaleminden
  • Bilim
  • Sağlık
  • Kültür-Sanat
  • Yaşam
  • Spor
  • Teknoloji
  • Foto Galeri
  • Giriş
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
İletim
Anasayfa Genel

Dijital Çağın Sessiz Salgını: Depresyon

İLETİM Tarafından İLETİM
10 Aralık 2025
içinde Genel, İletim, İstanbul, İstanbul Üniversitesi, İÜ İletişim Fakültesi, Manset Haber, Manset Yani, Sağlık, Yaşam
0
Dijital Çağın Sessiz Salgını: Depresyon
0
PAYLAŞIM
0
GÖRÜNÜM
Share on FacebookShare on Twitter

Muhabir: Ece Özdemir

(İstanbul, İÜ Haber Merkezi)- Dünya Sağlık Örgütü verileri, pandemi sonrası anksiyete ve depresyonun yüzde 25 arttığını ortaya koydu. Artan depresyon vakaları ve gençlerin yaşadığı gelecek kaygısı “gecikmiş çöküş” kavramıyla yeniden gündeme geldi. Üniversite sınavı stresiyle başlayan depresyon sürecini anlatan bir öğrenci ve Klinik Psikolog Ayşegül Yahşi, dijital çağda ruh sağlığını korumanın yollarını İletim Gazetesi ile paylaştı.

Dijital çağın getirdiği performans baskısı, ekonomik belirsizlikler ve sosyal medya kullanımı ruh sağlığı üzerinde ciddi tehditler oluşturuyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) yayınladığı son raporlara göre, pandeminin ardından küresel ölçekte anksiyete ve depresyon vakalarında yüzde 25 oranında artış yaşandı. Raporda, özellikle günde 3 saatin üzerinde sosyal medya kullanan gençlerde depresif belirtilerin belirgin şekilde yükseldiği ve depresyonun bireysel bir durumdan ziyade toplumsal bir halk sağlığı sorununa dönüştüğü vurgulandı. Klinik Psikolog Ayşegül Yahşi depresyon ile ilgili değerlendirmelerini İletim Gazetesi’ne anlattı.

Bunalım ile depresyon farkı 

İlgili Haberler

Toplu Taşımanın İçinden: Sektörün 48 Yıllık Tanığı Konuşuyor

Toplu Taşımanın İçinden: Sektörün 48 Yıllık Tanığı Konuşuyor

10 Aralık 2025
Haber Fotoğrafçılığı Atölyesi Gerçekleşti

Haber Fotoğrafçılığı Atölyesi Gerçekleşti

9 Aralık 2025

Klinik Psikolog Ayşegül Yahşi, halk arasında sıkça karıştırılan bunalım ve depresyon kavramlarına açıklık getirdi. Bunalımın geçici bir duygusal durum olduğunu belirten Yahşi, depresyonun ise işlevselliği bozan ve tedavi gerektiren daha uzun süreli bir süreç olduğunu söyledi.  

Pandemi sonrasında toplumda “gecikmiş çöküş” yaşandığına dikkat çeken Yahşi, “Pandemi sırasında hayatta kalma modundaydık ve duygularımızı bastırdık. Normale döndüğümüzde ise bastırılan bu duygular açığa çıktı” dedi.  

Tükenmişlik ve depresyon ayrımı

İş hayatında sıkça karşılaşılan tükenmişlik sendromu ile klinik depresyon arasındaki farklara da değinen Yahşi, tükenmişliğin daha çok işle sınırlı bir durum olduğunu belirtti. İş yükünün hafiflemesi veya dinlenme olanağının sağlanması durumunda kişinin rahatlayabildiğini söyleyen Yahşi, depresyonun ise hayatın tamamını etkileyen daha kapsayıcı bir süreç olduğunu vurguladı. Tükenmişlik yaşayan bireylerin iş dışında mutlu olabildikleri alanların varlığını koruduğunu ancak depresyonda durumun farklılaştığını aktaran Yahşi, “Hayatının her noktasında keyif alamamak ve işlevselliğin genel bozulması, kişiyi uzun vadede bedensel belirtilerle birlikte umutsuzluğa götürüyor” diyerek tanımladı.  

İdeal yaşam tuzağı

WHO’nun 2022–2023 izleme raporları, günde 3 saatten fazla sosyal medya kullanan gençlerde depresif duygu durumunun belirgin biçimde arttığını ortaya koydu. WHO’ya bağlı Küresel Ruh Sağlığı Gözlemevi’nin verileri ise “kusursuz beden”, “ideal başarı” ve “mükemmel ilişki” gibi mükemmeliyetçilik temalı içeriklere maruz kalmanın gençlerde özsaygı düşüklüğünü, yetersizlik hissini ve sürekli kendini kanıtlama gereksinimini artırdığını gösterdi. Bu bulgular, WHO’nun 2023 ruh sağlığı raporuyla da örtüştü; raporda sosyal medya temelli karşılaştırma davranışlarının özellikle 13–24 yaş arası kullanıcılarda depresif belirti düzeyini yükselttiği bilgisine yer verildi.

Sosyal medyada sunulan “ideal yaşam” imgelerinin gençler üzerindeki etkisini değerlendiren Psikolog Ayşegül Yahşi, bu görünümün gerçek hayatla örtüşmediğinde yetersizlik hissini tetiklediğini ifade etti. Yahşi, “Gerçek yaşam bu görüntüyle örtüşmediğinde değersizlik ve başarısızlık duyguları güç kazandı. Kişi kendi gerçekliğiyle sosyal medyadaki imaj arasındaki fark büyüdükçe depresyon riski yükseldi” dedi. Çözüm olarak ise dijital detoks ve sosyal desteğin önemine dikkat çekti.

Konuya ilişkin deneyimini paylaşan danışan da sanal dünyanın yarattığı baskıya işaret etti. Lise döneminde sosyal medyada gördüğü yaşamları kusursuz sandığını belirten danışan, “Lisedeyken sosyal medyada gördüğüm hayatlar bana haksızlık gibi geliyordu. Aynı sınava girmemize rağmen herkesin daha çok destek gördüğünü ve daha iyi şartlarda olduğunu düşünüyordum. Herkesin yalnızca iyi yanını gösterdiğini sonradan anladım” diye konuştu.

İletişimden kopuş başlıyor

Depresyonun belirtilerini ilk kendisinde fark etmediğini söyleyen danışan, bilinçli bir ailede büyüdüğü için sürecin önce ailesi tarafından fark edildiğini ve inkar evresinin başladığını belirterek, “Psikiyatriye veya psikoloğa gitmek istemiyordum; herhangi bir ilaç kullanmak bana zor geliyordu” dedi. İlk evrelerde sosyal çevresinden tamamen koptuğunu anlatan danışan, “Yalnızca güvenli alanım olan ailemin yanında olmak yeterli geliyordu ancak iletişim bile kurmak istemiyordum. Sürekli uyku isteği ve kimseyle konuşmama durumu hakimdi” sözleriyle yaşadıklarını aktardı.

Psikolog Yahşi ise depresyonun erken dönemlerinde derslere ilgisizlik, izolasyon, ani öfke ve uyku bozukluğunun önemli risk faktörleri olduğunu vurguladı.

Klinik Psikolog Ayşegül Yahşi

Tedavide ‘damgalanma’ korkusu

Yahşi, gençlerin profesyonel destek alma sürecini geciktiren en büyük engelin “manyetik damgalama” (stigma) olduğunu belirtti. Erken müdahalenin önemine değinen Yahşi, duygusal zorlanmanın iki haftayı aşması durumunda profesyonel desteğin gerekli olduğunu ifade etti. “Destek almak bir zayıflık değil, iyileşme yönünde güçlü bir adımdır” diyen Yahşi, damgalama algısının gençleri tedaviden uzaklaştırdığını vurguladı.

İlaç tedavisi sürecinde önyargılarla karşılaştığını anlatan danışan ise insanların kendisine “hasta” gözüyle bakmasından çekindiğini söyledi. Depresyonun dışarıdan göründüğü gibi yalnızca çökkün bir hâl olmadığını dile getiren danışan, “Her zaman böyle dışarıda depresif oturmak değil. Hatta bence depresyon, insanın en mutlu olduğu anlardan sonra ortaya çıkabilen bir şey. Bu yüzden insanların ‘hasta’ damgası vurmasından korkuyordum” ifadelerini kullandı.

Yüzleşme ve aile faktörü

Danışan, iyileşme sürecinde dans etmenin ve kendisiyle konuşmanın zihnini rahatlattığını dile getirdi. En önemli adımın kişinin kendiyle iletişim kurması olduğunu vurgulayan öğrenci, sorunları başkalarıyla paylaşmanın tek başına yeterli olmadığını söyledi. Sorunların üzerinin kapatılmaması gerektiğini belirten öğrenci, “Ben kendimle konuşmaktan çok kaçıyordum. Dans etmek ve kendi iç sesimle yüzleşmek iyileşmemde etkili oldu” ifadelerini kullandı. Benzer zorlukları yaşayan kişilere yöneltilen “takma” gibi kalıplaşmış tavsiyelerin fayda sağlamadığını dile getiren öğrenci, herkesin kendi deneyimlerini yaşaması gerektiğini vurguladı. Yaşananların zor olsa da birer tecrübe olduğunu söyleyen öğrenci, “İnsan durumu kendisine anlattığında aslında daha çok rahatlıyor” diyerek kendisiyle baş başa kalmanın tedavi sürecindeki önemine dikkat çekti. Depresyon yaşayan bireylere yaklaşım konusunda ailelere de seslenen öğrenci, sürekli kontrol altında tutulmanın bunaltıcı bir etki yarattığını ifade etti.

Pandemi sonrası tablo: WHO’ya göre ruh sağlığı salgınının ikinci dalgası

Pandeminin ardından görülen “gecikmiş çöküş”, uzmanlar tarafından sıklıkla dile getirilen bir kavram. Yahşi, bu durumu “Pandemi sırasında herkes hayatta kalma modundaydı. Duygular bastırıldı. Güvenli alan oluştuğunda bu bastırılmış duygular bir anda ortaya çıktı” şeklinde açıkladı.

WHO verileri pandemiden sonraki 3 yılın, küresel depresyon oranlarında en hızlı artış yaşanan dönem olduğunu gösterdi. Uzmanlara göre bu artışın altında uzun süreli izolasyon, belirsizlik hissi, ekonomik sorunlar, eğitim hayatındaki kesintiler, sosyal hayata dönüşte adaptasyon güçlüğü gibi etkenler bulunuyor.

Spor dünyasında da durum farklı değil

Zirvedeki bireylerin de depresyon karşısında korunmadığını belirten uzmanlar, özellikle sporcuların yoğun performans baskısı altında ruhsal çöküş yaşayabildiğine dikkat çekti. Bu duruma örnek olarak Brezilyalı futbolcu Richarlison, 2024 yılında yaptığı röportajda 2022 Dünya Kupası sonrası depresyon dönemine girdiğini açıkladı. Uzmanlara göre bu tablo, spor alanındaki yüksek beklentinin genç yetişkinlerde ruhsal zorlanmayı artıran güçlü bir faktör haline geldiğini gösterdi.

Klinik Psikolog Ayşegül Yahşi de son yıllarda sporcuların yaşadığı psikolojik baskının daha görünür hâle geldiğini söyledi. Toplumun göz önündeki kişilere karşı sert ve sürekli bir linç kültürü uyguladığını aktaran Yahşi, “Toplumda göz önündeyseniz bir anlamda bu linci kabul etmiş oluyorsunuz. Bu durum, sporcularda olduğu kadar her alandaki genç yetişkinlerde de yanlış yapma korkusunu yoğun biçimde artırdı” dedi.

Toplumsal baskının ruhsal etkilerine dikkat çeken Yahşi, “Göz önünde olan kişiler bu baskı nedeniyle daha temkinli, daha içe kapanık ve daha az kendi gibi davranmaya başlıyor. Bu durum kişiyi sürekli tetikte tutan bir kaygı hâline dönüşüyor ve kaygı bozukluklarına zemin hazırlıyor” değerlendirmesinde bulundu. 

Yüksek beklentinin gençlerde mükemmel olma zorunluluğu yarattığını belirten Yahşi, “Her an mükemmel olmak zorundaymış gibi hissediyorlar. Bu da utanç duygusunu tetikliyor; ardından sosyal çekilme, sosyal izolasyon ve kişinin içindeki eleştirel sesin yükselmesi geliyor. Tüm bunlar depresyon riskini artıran faktörler arasında yer alıyor” diyerek dijital zorbalığın göz önündeki kişilerde yarattığı etkileri yorumladı. 

Depresyonla mücadelede dijital detoks dönemi

Toplum temelli önleme programlarının depresyonla mücadelede etkili sonuçlar verdiğini belirten WHO, okul temelli duygusal dayanıklılık eğitimleri, ebeveyn destek programları, yaşlılara yönelik düzenli egzersiz uygulamaları ve gençler için güvenli dijital ortam çalışmaları gibi yöntemlerin depresyon riskini anlamlı ölçüde düşürdüğünü bildirdi. Bu bulguyu değerlendiren Klinik Psikolog Ayşegül Yahşi, dijital detoks, sosyal çevre desteği ve düzenli hareketin bir arada uygulandığında depresyona karşı güçlü bir koruyucu etki yarattığını söyledi. Yahşi, dijital detoksun zihinsel yükü belirgin biçimde hafiflettiğini vurgulayarak, “Kişi sürekli bir içerik bombardımanından çıkıyormuş gibi oluyor. Algoritmalar çok sayıda uyarıcıyı aynı anda sunuyor ve bu durum zihni yoruyor. Bu uyarıcı yoğunluğunun dengelenmesi gerekiyor” dedi. Sporun bilimsel araştırmalar tarafından depresyonu azaltan en doğal müdahalelerden biri olarak gösterildiğini belirten Yahşi, düzenli hareket ve sosyal destekle birlikte dijital detoksun birleştiğinde daha koruyucu bir etki oluşturduğunu ifade etti.

“Birçok kişi yaşıyor, çok azı anlatıyor”

Veriler, uzman görüşleri ve bireysel deneyimler depresyonun dijital çağın sessiz salgını hâline geldiğini ortaya koydu. Sosyal medyanın yarattığı mükemmeliyetçilik baskısı, pandemi sonrası yaşanan dalgalanmalar ve toplumsal önyargılar, bu salgının görünmezliğini artıran başlıca etkenler arasında yer aldı. Klinik Psikolog Ayşegül Yahşi’nin sözleri de tabloyu özetledi: “Birçok kişi yaşıyor, çok azı anlatıyor.” Uzmanlara göre toplum temelli önleme programları, bilinçli dijital medya kullanımı, destek mekanizmalarının güçlendirilmesi ve damgalamayla mücadele, bu sessiz salgının etkilerini azaltmak için kritik öneme sahip oldu.

Etiket: bunalımdepresyonEce Özdemirİletişim Fakültesiistanbul üniversitesiistanbul üniversitesi iletişim fakültesipandemiricharlison
Önceki Gönderi

Toplu Taşımanın İçinden: Sektörün 48 Yıllık Tanığı Konuşuyor

HABER KATEGORİLERİ

  • Bilim
  • Eğitim
  • English
  • Foto Galeri
  • Genel
  • İletim
  • İstanbul
  • İstanbul Üniversitesi
  • İÜ İletişim Fakültesi
  • İÜWEBTV
  • Köşe Yazıları
  • Kültür-Sanat
  • Manset Haber
  • Manset Yani
  • Sağlık
  • Spor
  • Teknoloji
  • Yaşam

ÖNE ÇIKAN KONULAR

Atatürk basketbol berk balcı bilim deprem ece özdemir ekonomi erasmus film futbol iletim iletim gazetesi iletişim iletişim fakültesi atölyeleri istanbul istanbul üniversitesi istanbul üniversitesi iletişim fakültesi iü iü iletişim fakültesi iüwebtv kültür sanat medya melek öztürk mesut aytekin mezuniyet Nazlı Aygen pandemi prof. dr. ergün yolcu Prof. Dr. Mahmut Ak psikoloji radyo iletişim sanat sağlık sena sandıkçı sergi sevgi şahin sinema siyasal bilgiler fakültesi sosyal medya spor teknoloji TRT ömer iğrek özgür recep kocaoğlu İletişim Fakültesi

Son Haberler

  • Dijital Çağın Sessiz Salgını: Depresyon
  • Toplu Taşımanın İçinden: Sektörün 48 Yıllık Tanığı Konuşuyor
  • Haber Fotoğrafçılığı Atölyesi Gerçekleşti

Kategoriler

  • Bilim
  • Eğitim
  • English
  • Foto Galeri
  • Genel
  • İletim
  • İstanbul
  • İstanbul Üniversitesi
  • İÜ İletişim Fakültesi
  • İÜWEBTV
  • Köşe Yazıları
  • Kültür-Sanat
  • Manset Haber
  • Manset Yani
  • Sağlık
  • Spor
  • Teknoloji
  • Yaşam
  • İletim Arşiv
  • Künye
  • İletişim

İstanbul Üniversitesi İletşim Fakültesi İletim Gazetesi / © 2022

Tekrar Hoşgeldiniz!

Aşağıdaki hesabınıza giriş yapınız

Şifreni mi unuttun?

Lütfen Şifrenizi Alınız

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi giriniz.

Giriş Yapmak
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle

İstanbul Üniversitesi İletşim Fakültesi İletim Gazetesi / © 2022