Haber: Özgür Recep Kocaoğlu
Fotoğraf: Buse Sever, Özgür Recep Kocaoğlu
İstanbul, (İÜ Haber Merkezi) – İletişim Öğrencilerinin Perspektifiyle Yapay Zekâ Müfredatları Zirvesi’nin ilk gününde panel oturumları gerçekleştirildi.
İstanbul Üniversitesi’nin (İÜ) yürütücülüğünü üstlendiği ve Türkiye Ulusal Ajansı’nın desteklediği KA154-YOU Gençlik Katılımı Projesi kapsamında hazırlanan İletişim Öğrencilerinin Gözüyle Yapay Zekâ Müfredatları Zirvesi’nin panel oturumları 13 Aralık Cumartesi günü İSOV Sakıp Sabancı Konferans Salonu’nda düzenlendi.
Kalın ders kitapları yerine üretim odaklı model
Moderatörlüğünü Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Neşe Kaplan’ın üstlendiği Yapay Zekâ Müfredatlarının Geleceği başlıklı ilk panelde yapay zekânın eğitim müfredatlarına entegrasyonu, üniversitelerdeki dönüşüm ihtiyacı ve geleceğin yetkinlikleri ele alındı.
İlk panelde Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yusuf Adıgüzel, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Yapay Zekâ ve Büyük Veri Uygulamaları Daire Başkanı Cennet Erkanat ile Uluslararası Saraybosna Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanı Doç. Dr. Ervin Kovacevic konuşma yaptı.

Günümüzde teknik imkânlara erişimin son derece kolay olduğunu belirten Adıgüzel, yapay zekânın derslerde etkin kullanılabilmesi için üniversite yönetimleri ve öğretim elemanlarının cesur adımlar atması gerektiğini ifade etti. Adıgüzel, yeni dönemde kalın ders kitapları yerine esnek içerikler, sektörle iç içe eğitim modelleri ve öğrenciye özel öğrenme yollarının öne çıkacağını vurguladı.
Yapay zekânın radyo, televizyon, sinema ve gazetecilik gibi iletişim alanlarında üretim süreçlerinin ayrılmaz bir parçası haline geldiğini söyleyen Adıgüzel, bu araçlara hâkim olmayan bir ders anlayışının günümüz öğrencilerine yeterli katkı sunamayacağını dile getirdi. Yapay zekânın, tek tip ders notu yerine öğrenciye özel ve üretim odaklı öğrenme modelleri için önemli bir fırsat sunduğunu belirtti.
Adıgüzel ayrıca, yapay zekânın yalnızca iletişim alanıyla sınırlı kalmaması gerektiğini, tüm disiplinlerde ortak bir araç olarak ele alınmasının zorunlu olduğunu ifade etti. Akademi ile sektör arasındaki mesafenin giderek açıldığına dikkat çeken Adıgüzel; müfredatların daha dinamik, modüler ve sürekli güncellenebilir bir yapıya kavuşturulması gerektiğini söyledi.

Yapay Zekâ Dairesi Başkanlığı’nın MEB bünyesinde 8 ay önce açıldığını ve diğer bakanlıklar arasında bu konuda öncü olduğunu vurgulayan Erkanat, “Bakanlık olarak temel amacımız yalnızca teknolojiyi tüketen değil, yapay zekânın arkasındaki mantığı kavrayabilen, eleştirel düşünebilen ve etik değerlere bağlı bireyler yetiştirmek” sözlerini kullandı.
Ortaokulda 7 ve 8. sınıflar için iki düzeyde yapılandırılan Yapay Zeka Uygulamaları dersinin başlatıldığını söyleyen Erkanat, yapay zekânın bilişimle sınırlı kalmayıp matematik, fen bilimleri ve görsel sanatlar gibi farklı derslere de entegre edildiğini aktardı. Erkanat; yapay zekâ okuryazarlığını ilkokulda oyun ve hikâyelerle, ortaokulda günlük yaşam örnekleriyle, lisedeyse veri, modelleme ve etik boyutlarıyla, özel eğitimde ise Disleksi AI gibi uygulamalarla desteklediklerini ifade etti.
Başta ODTÜ ve İTÜ olmak üzere üniversitelerle oluşturulan danışma kurullarının müfredat ve yapay zekâ ilkelerine katkı sunduğunu belirten Erkanat, ODTÜ ile geliştirilen yeni nesil EBA platformunun ise testleri tamamlanarak yakında kamuoyuyla paylaşılacağını söyledi.

Ulusal Yapay Zekâ Stratejisi ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın merkezi hamleleriyle elde edilen sonuçların Bosna Hersek’te görülmediğini ifade eden Kovačević, ülkede yükseköğretim kurumlarının merkezi bir yapı yerine bağımsız hareket ettiğini, bu nedenle yapay zekâ alanındaki inisiyatiflerin kurumlardaki kadro dinamiklerine bağlı olarak geliştiğini anlattı. Kovačević, farklı disiplinlerden öğrencilerin ortak seçebileceği, yapay zekâ okuryazarlığı ve etik temelli disiplinler arası derslerin uzun vadede kaçınılmaz olduğuna dikkat çekti.

Yeni çalışma arkadaşı: Yapay zekâ
Moderatörlüğünü Uluslararası Saraybosna Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Emir Hambo’nun üstlendiği Yapay Zekâ ve Dijitalleşmenin Eğitime Etkisi başlıklı ikinci panelde yapay zekânın eğitimde yarattığı dönüşüm, dijitalleşme politikaları ve yeni nesil öğrenme modelleri ele alındı.
İkinci panelde BTK Akademi ve İnsan Kaynakları Daire Başkanı Mustafa Ermiş, MEB Yapay Zekâ Politikaları Koordinatörü Dr. Hüseyin Ulukuz ile MEB Eğitimde Yapay Zekâ Uygulamaları Koordinatörü Dr. Emre Dinç konuşma yaptı.

BTK Akademi’nin 2017 yılında kurum içi bir proje olarak başladığını ve pandemi süreciyle birlikte büyük bir ivme kazandığını anlatan Ermiş, yapay zekâ teknolojilerini kullanarak platformu çok dilli hale getirmeyi hedeflediklerini söyledi.
Özellikle iletişim fakültesi öğrencilerini ilgilendiren yeni çalışmalardan bahseden Ermiş, “Influencer Yetiştirme” eğitimini duyurdu. Ermiş, bu yeni eğitimin yeni yılda erişime açılacağını bildirdi.
Yapay zekâ okuryazarlığının önemine dikkat çeken Ermiş, makinenin dilini anlamanın günümüzde yabancı dil bilmek kadar kritik ve ayrıştırıcı bir yetkinlik haline geldiğini vurguladı. Sektördeki istihdam kriterlerinin değiştiğine işaret eden Ermiş, iş dünyasının artık geleneksel tanımların ötesinde beklentileri olduğunu ifade etti. Ermiş, yapay zekâyı iyi kullanabilen ve teknolojiyi bir çalışma arkadaşı olarak yanına alabilen nitelikli çalışanlara ihtiyaç duyulduğunun altını çizdi.

Eğitimin 4 temel bileşeni olan öğretmen, öğrenci, müfredat ve araç dengesinin yapay zekâ ile değiştiğine dikkat çeken Ulukuz, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Geçmişte tebeşir, sunum veya artırılmış gerçeklik sadece birer araçtı. Ancak yapay zekâ bu ekosistemde araç rolünün dışına çıktı. ChatGPT ile konuştuğunuzda size mentörlük yaparak öğretmen rolünü, öğrencinin ödevini yaparak ise öğrenci rolünü üstleniyor. Bu durum eğitimdeki bilişsel süreçlerin öğrenci yerine makinede gerçekleşmesi riskini doğuruyor.”
Yapay zekâ ve insan yeteneklerini karşılaştıran Ulukuz, teknolojinin dil ve görüntü işlemede mükemmele yakın olduğunu ancak insani vasıflarda sınıfta kaldığını şu sözlerle vurguladı:
“Yapay zekâ dil, görüntü işleme ve problem çözmede yüzde 99 başarı sağlıyor. Ancak empati kurma, yaratıcılık ve ‘düşünce üzerine düşünme’ konularında insan zekâsına yaklaşamıyor. MEB olarak biz de bu veriler ışığında, yapay zekânın güçlü olduğu dil alanında ‘Dilim’ platformunu geliştirdik.”

Öğretmenlerin artık bilgi aktarıcı rolünden çıkarak, öğrencinin ulaştığı bilginin doğruluğunu teyit etmesine yardımcı olan birer mentör ve rehber konumuna evrildiğini belirten Dinç, bilgiye erişimin kolaylaştığı bu dönemde, üniversite öğrencilerinin hocadan bilgi beklemek yerine araştırmaya yönelmesi gerektiğini savundu.
Yapay zekânın bir asistan gibi kullanılarak denetlenmesi ve hatalarının düzeltilmesi gerektiğini anlatan Dinç, öğrencinin yapay zekâya hatalarını gösterip işi öğretirken aslında konuyu kendisinin de öğrendiğini vurguladı.
Gelecek 10 yıl içinde birçok işin otonomlaşacağını öngören Dinç, buna rağmen eğitimin merkezinde her zaman insanın kalacağını söyledi. Yapay zekânın düşünmediğini sadece matematiksel hesap yaptığını belirten Dinç, teknolojinin insanla iş birliği içinde konumlandırılması gerektiğini vurguladı.

Medya sektöründe yeni istihdam modeli
Moderatörlüğünü TRT Ürün Büyütme Takım Lideri Dr. Sümeyya Olcay Yaman’ın üstlendiği İletişimde Yapay Zekâ ve Dijital Dönüşüm başlıklı üçüncü panelde iletişim alanında yapay zekânın kullanım alanları, medya üretim süreçlerindeki dönüşüm ve dijital içerik stratejileri ele alındı.
Üçüncü panelde Sakarya Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Bostancı, TRT Data & ML Takım Lideri Dr. İlknur Durgar Elkahlout ile TRT World Dijital Video Şefi Emre Ünal konuşma yaptı.

İletişim fakültelerinin yıllar önceki müfredatlarında öğrencilerin en büyük derdinin “hızlı klavye kullanmak” olduğunu anlatan Bostancı, aradan geçen süreçte Word ve Excel gibi temel ofis programlarının yerini, yapay zekâ tabanlı geniş bir teknolojik dönüşüme bıraktığını ifade etti. Sektörün ve fakültelerin hızının her zaman eşleşmediğini belirten Bostancı, internet ve sosyal medya devrimlerinden sonra şimdi de yapay zekâ devrimi ile karşı karşıya olduklarını söyledi.
Yapay zekâyı Sanayi Devrimi ile kıyaslayan Bostancı, “Sanayi devrimi insan kas gücünün kopyalanmasıydı. Yapay zekâ ise zihin gücünüzün kopyalanmasıdır. Sizin gibi düşünen, yazan ve tasarlayan bir rakibiniz var” ifadelerini kullandı. Bu durumun rekabeti kızıştırdığını belirten Bostancı, artık sadece iletişim mezunlarının değil, yapay zekâyı iyi kullanan diğer alan mezunlarının da sektörde içerik üretebildiğine dikkat çekti.
Medya sektöründeki istihdam değişimine işaret eden Bostancı, işverenlerin maliyet hesabı yaparak artık daha az insanla daha çok iş üretme yoluna gittiğini anlattı. Bostancı, “Bir medya patronu 5 kişi çalıştırmak yerine, yapay zekâyı iyi kullanan 3 kişiyi ve yanına yapay zekâ aboneliklerini koymayı tercih ediyor. Bu yüzden yapay zekâyı bir asistan veya rakip değil, bir çalışma arkadaşı olarak görmelisiniz” dedi.

Geleneksel medyada izleyicinin sadece pasif bir alıcı olduğunu hatırlatan Elkahlout, yeni medya düzeninde sürecin çift taraflı bir etkileşime dönüştüğünü vurguladı. Elkahlout, kullanıcıların izleme süreleri, yorumları ve tıklama alışkanlıklarıyla medyayı sürekli beslediğini; bu verilerin de gelecek içerik stratejilerinin belirlenmesinde kritik bir rol oynadığını ifade etti.
Kurum içindeki somut uygulamalara değinen Elkahlout, TRT arşivindeki eski dizilerin dijital platformlara yüklenme sıralamasını belirlerken yapay zekâ destekli tahminleme modellerinden faydalandıklarını anlattı. Elkahlout, hangi içeriğin daha fazla etkileşim alacağını önceden analiz ederek aksiyon aldıklarını kaydetti. Ayrıca Elkahlout, izleyici sadakatini artırmak amacıyla kişiselleştirilmiş öneri sistemlerini devreye soktuklarını söyledi.
Elkahlout, operasyonel verimlilik tarafında ise sahadaki muhabirlerin iş süreçlerinin yapay zekâ ile hızlandığını açıkladı. Sesli röportajların otomatik olarak metne döküldüğünü ve ardından “istem mühendisliği” (prompt engineering) kullanılarak bu metinlerin saniyeler içinde TRT’nin kurumsal haber diline uyarlandığını belirtti. Sosyal sorumluluk adına ise “metinden sese” teknolojisi kullanılarak haberlerin hızla seslendirildiğini ve görme engelli vatandaşların erişimine sunulduğunu sözlerine ekledi.

Konuşmasında algoritmik önyargıya dair çarpıcı bir örnek paylaşan Ünal, hafta içinde yaşadıkları bir olayı anlattı. Hava kirliliği konulu bir haber için yapay zekâ görsel araçlarını kullandıklarını belirten Ünal, yapay zekânın kirlilikten etkilenen çocuklar için ürettiği görselde sadece siyah çocuklara yer verdiğini gördüklerini söyledi. Hava kirliliğinin Asya bölgesinde (Hindistan, Pakistan) yoğun olduğu gerçeğini hatırlatan Ünal, yapay zekânın bu seçimini “ırkçı” ve hatalı bulduklarını, duruma müdahale ettiklerini aktardı.
Bu tür hataların tespiti için teknik bilginin yetmediğini vurgulayan Ünal, bir gazetecinin genel kültür, medya okuryazarlığı ve sosyolojik bilgi birikimine sahip olması gerektiğini savundu. “Yapay zekânın genel olarak yapamayacağı şeylerden biri iletişimdir” diyen Ünal, insan faktörünün bu noktada devreye girdiğini belirtti.
Haber üretim sürecindeki hiyerarşiyi de tanımlayan Ünal, yapay zekâyı bir yapımcı olarak konumlandırdıklarını anlattı. Ünal, yapay zekâ içerik üretse bile, bir editörün veya gazetecinin o içeriği mutlaka insan süzgecinden geçirmesi gerektiğini, çünkü medyanın temelinin “doğru bilgi” olduğunu sözlerine ekledi.




