Haber: Merve TOKAZ
Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkarak kısa sürede tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgını, dünya genelinde 2 milyonu aşkın insanın ölümüne yol açtı. Covid-19 salgınıyla birlikte yaşamımızın ayrılmaz bir parçası haline gelen maske ve eldivenler, salgın sürecinde bizi hayata bağlarken, çevre üzerinde ciddi tehlikelerin habercisi olabilir. Covid-19 salgınıyla değişen insan yaşamının, çevre sorunları ve iklim değişikliği üzerinde yarattığı etkileri İstanbul Üniversitesi- Cerrahpaşa Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Ana Bilim Dalı Üyesi Prof. Dr. Burcu Onat ile konuştuk.
Salgın Süreci Hava Kirliliğini Azalttı
Koronavirüs salgınıyla birlikte, Mart ayından bu yana uygulanan karantina tedbirleri hava kirliliği üzerinde de etkisini gösterdi. Geçtiğimiz Mart ayından bu yana koronavirüs salgını ile mücadelede hükümetlerin uyguladıkları kısıtlamaların, hava kirliliği üzerinde olumlu etkililer yarattığını dile getiren Prof. Dr. Onat, “Covid-19 salgını, kısa vadede özellikle lokal ölçekte örneğin trafiğin veya sanayileşmenin yoğun olduğu mikro çevrelerde, azot oksitler ve partikül madde gibi kirletici konsantrasyonlarının azalmasını sağladı. Uluslararası hava taşımacılığının azalması, dünya genelinde uçak egzozundan kaynaklanan hava kirliliğini azalttı. Sanayide üretimin durması ve yavaşlamasıyla sanayiden kaynaklanan tüm kirletici emisyonları ve CO2 emisyonları azaldı.” değerlendirmesinde bulundu. Kısıtlamalara bağlı olarak hava kalitesindeki iyileşmenin, kısa vadede atmosfere nefes aldırdığını belirten Prof. Dr. Onat, gerekli önlemler alındığı takdirde, insan faaliyetlerinden kaynaklanan hava kirliğinin azaltılmasının mümkün olduğunu ifade etti. Olumlu yöndeki bu etkinin hem ülkemizde, hem de dünya genelinde yaşandığını dile getiren Prof. Dr. Onat, özellikle trafik yoğunluğun fazla olduğu, sanayileşmenin yoğun olduğu bölgelerde hava kalitesinde ciddi iyileşmeler görüldüğüne dikkat çekti.
“Günümüzde Hava Kirliliği Uluslararası Bir Sorun”
Bulaşıcı bir solunum yolu hastalığı şeklinde ortaya çıkan Covid-19 ile mücadelede soluduğumuz havanın kalitesi büyük önem taşıyor. Mevcut hava kalitesi, koronavirüs salgını ve gelecekte meydana gelebilecek salgın hastalıkların seyrini belirleyen faktörlerin başında geliyor. Hava kalitesinin, insan sağlığında hayati bir önem taşıdığını belirten Prof. Dr. Onat, “Soluduğumuz havada insan sağlığına zararlı olabilecek çok sayıda kirletici, devletlerin belirlediği sınır değerleri aşarak hava kirliliğinin oluşmasına neden olabilmektedir. 2013 yılında Dünya Sağlık Örgütü şehirlerde soluduğumuz havada bulunan partiküllerin, kanserojen olduğunu beyan etmiştir.” ifadelerini kullandı. Öte yandan hava kirliliğinin ulusları aşarak uluslararası bir sorun haline geldiğine dikkat çeken Prof. Dr. Onat, “Özellikle devlet ve hükümetlerin hava kirliği ile mücadele konusundaki uygulamaları hayati önem arz ediyor. Covid-19 pandemisi nedeniyle hava kirliliği ile ilgili çalışmalar gündemde olmasa dahi hava kirliliği konusundaki çalışmalar yoğun biçimde devam ediyor.” dedi.
Altın Kural: 72 Saat Kural
‘Yeni normal’ ile birlikte hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline gelen tek kullanımlık maskelerin bilinçsizce kullanımı, toplum sağlığını önemli ölçüde tehdit ediyor. Koronavirüs salgınıyla birlikte kullanımı zorunlu hale getirilen tıbbi maskelerin, gelişigüzel çevreye atılmasının salgının seyri ve toplum sağlığı üzerinde ciddi riskler yarattığına vurgu yapan Prof. Dr. Onat,” Pandemi sürecinde uyulması gereken bireysel hijyen kurallarının başında maske geliyor. Ancak maskenin kullanıldıktan sonra maalesef etrafa gelişigüzel atıldığını görüyoruz. Maske ve eldiven gibi tek kullanımlık atıkların bertarafında, 72 saat kuralı var. Bu kişisel hijyen malzeme atıklarının, bina ve kurumların ortak kullanım alanlarına yerleştirilerek biriktirme ekipmanlarında ayrı olarak toplanması ve 72 saat bekletildikten sonra ‘evsel atık’ olarak belediyeye teslim edilmesi gerekiyor. “ diyerek uygun şekilde imha edilmeyen maskelerin, toplum sağlığı açısından ciddi risklere yol açabileceğine dikkat çekti
“Kullanılan Her Ürünün Karbon Ayak İzi Var”
Dünya genelinde çevre kirliliği ile mücadele sürerken kirliliğe, pek çok ülkede kullanımı zorunlu hale getirilen maskeler eklendi. Maske ve eldivenlerin pek çoğu, doğada çözülemeyen ve geri dönüştürülmesi mümkün olmayan malzemelerden üretiliyor. Çevresel boyutta ele alındığında maske ve eldiven gibi tek kullanımlık hijyen ürünlerinin, fazla miktarda kullanımının pandemi döneminde, ilave katı atık oluşumuna yol açtığını hatırlatan Prof. Dr. Onat, “Bu ürünlerin çevresel etkisi değerlendirirken hijyenik ürünlerin üretiminden bertarafına -beşikten mezara- kadar bir süreci dikkate almamız gerekiyor. Sonuçta her bir hijyenik ürünün karbon ayak izi var ve bu ürünlerin kullanımı arttıkça doğaya daha fazla karbon emisyonu vermiş oluyoruz. Daha fazla karbon emisyonu da atmosferik sıcaklığın artışına katkıda bulunuyor.” değerlendirmesinde bulundu.
Aşırı Dezenfektan Kullanımı Sağlığımızı Riske Atıyor
Salgın sürecinde dünya genelinde uygulanan karantina uygulamalarıyla insan hareketliliğindeki azalmaya bağlı olarak, hava kirliliğinde belli oranda düşüşler yaşanırken yapılan kimi araştırmalar, salgınla birlikte kullanımı büyük oranda yaygınlaşan el antiseptikleri ve kişisel hijyen maddelerinin sık kullanımının hava kalitesini düşürdüğüne işaret ediyor. Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Burcu Onat, “Bu ürünlerin ev, ofis vb. kapalı ortamlarda çok miktarda kullanımı, iç ortam hava kirliliğine neden olabilir. Ortam havasında dezenfektan yapımında kullanılan maddeler birikebilir. Bu ürünler kullanım esnasında ‘aerosol’ olarak ortama yayılabilir. Ortamda bulunan yaşlılar, çocuklar, astım vb. solunum rahatsızlığı olanlar veya dezenfektan ürünün içerdiği herhangi bir maddeye alerjisi olan kişilerde, rahatsızlıklara yol açabilir.” diyerek dezenfektan vb. ürünlerin aşırı kullanımının, insan sağlığı üzerinde zararlı etkileri olabileceği konusunda uyardı.
“İklim Değişikliği Küresel Bir Sorun”
İklim değişikliği, tıpkı Covid-19 salgını gibi küresel düzeyde mücadele edilen konuların başında geliyor. Özellikle son yıllarda yağış oranlarındaki düşüşe bağlı olarak oluşan kuraklık, küresel iklim değişikliğinin sonuçlarını gözler önüne seriyor. Doğanın nimetlerinin bilinçsizce kullanımı ve buna bağlı olarak ortaya çıkan sorunların küresel iklim değişikliğinde belirleyici olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Onat, geçmişi hatırlatarak, “Küresel iklim değişikliği, global çevre problemlerinin ortaya çıkmasına sebep olurken, geçmişe baktığımızda yine çevrenin bilinçsizce kullanımı nedeniyle bazı uygarlıklarının tarihten silindiğini görüyoruz. Örneğin Mezopotamya’da aşırı sulama nedeniyle toprağın aşırı tuzlanması ve ürün rekoltesinin düşmesi, askere ve halka yiyecek yetmediğinden savaşların kaybedilmesi ve sonunda bir uygarlığın çöküşüne giden bir süreç” dedi. “O zamanlar bu etkiler, bölgesel ölçekteyken günümüzde çevre sorunları, hem bölgesel hem de global ölçeğe taşındı. Belki teknoloji ve bilim açısından ilerleme sağlayacağız ancak çevre sorunlarıyla daha kırılgan hale geleceğiz. Bunun sonucunda daha fazla mücadele etmemiz gerekebilecek, belki kayıplarımız daha fazla olacak.” diyen Prof. Dr. Onat, gerekli önlemler alınmazsa iklim değişikliğinin, geçmiş çağlarda ve bugün olduğu gibi gelecekte de dünya nüfusunu ciddi problemlerle karşı karşıya getirebileceğinin altını çizdi.