Eymen Enes Çalık, Berivan Erkuş, Petek Başman
TRT Spor’da program sunuculuğu ve muhabirlik yapan Erbatur Ergenekon’la spor ve spor muhabirliği üzerine konuştuk.
“Spora aşığım”
Okula giderken spor gazetelerini ve sayfalarını okuduğunu söyleyen Erbatur Ergenekon: “Açıkçası daha okul zamanlarından beri spora ilgim çok yüksek, hatta spora aşığım diyebilirim. Onsuz yaşamadım hiç.” dedi. Ergenekon; ”Üniversiteye girdiğimizde arkadaşlar ‘Ne yapsam?’ diye düşünürken ben ilk günden beri spor muhabirliğini hedef olarak belirlemiştim, zaten hayalimde olan yola biraz daha odaklandım. Lakers koçu Philip Douglas Jackson’ın Kutsal Çemberler diye bir kitabı vardı. Bu kitabı okurken ‘Bu işi yapmak istiyorum ben’ demiştim. Ondan sonra süreç biraz ilerledi, stajlar falan derken çok güzel bir şekilde odaklanabildim ve kariyerim başladı.’’ diye konuştu.
”Bir şeyi seveceğim diye zorlayınca sevemiyorsun’’
Farklı spor dallarıyla da ilgilenen Erbatur Ergenekon, sevdiği farklı spor dallarını aynı anda nasıl takip edebildiği sorusunu, hepsini başka zamanlarda başka şekillerde takip ettiğini, futbol, Formula 1 ve basketbolun hayatındaki yerinin ayrı olduğunu dile getirerek, ‘’Ben Bülent Ortaçgil de dinlerim, yeri geldiğinde Orhan Gencebay da dinlerim ama Johnny Cash de dinlerim, Pinhani de dinlerim, Iron Maiden da dinliyorum. Dışarıdan bakınca baya karışık görünüyor ama hepsinin yeri ayrı. Bir de hepsini ayrı seviyorum galiba, onun mücadeleleri ayrı. İyi koçların, iyi teknik direktörlerin başka sporların içeriklerinden faydalandığı da söylenir. Bence bunlar da birbirine olumlu katkı yapan şeyler. Bugün bir film izlediğinde bir dram filminden alacağın tat, aksiyon filminden farklıdır. Ben hep öyle yaklaştım, öyle sevdim ama bir şeyi seveceğim diye zorlamadım. Zaten bir şeyi seveceğim diye zorlayınca sevemiyorsun genellikle, zorlama oluyor. İçinden geldiği gibi yaklaşmak gerekiyor, ben de hep öyle yaklaştım.’’ diye cevapladı.
Futbolun ruhu
Futbolda istatistiklere dayalı izleme yapan “profesyonel izleyicilerin” futbolun ruhuna zarar verdiği düşüncesine katılıp katılmadığı hususundaki soru hakkında Ergenekon, bu izleyici tipinin futbola ayrı bir hava kattığını söyleyerek; ”Zarar vermez, farklı bir bakış açısı katar. Hayat devamlı gelişim ve devinim içinde olan bir şey, o da ekleniyor. Onun ekleniyor olması öbürünün çıkacağı anlamına gelmiyor. Çıkarmaya çalışanlar oluyor işte, 12 kulüp futbola darbe yapıp Avrupa Süper Ligi kurmaya çalıştığında belki de böyle bir şey olacağını hesapladılar ama ona da bazen ‘futbolda da olduğu gibi’ olayın ya da olgunun ruhu izin vermez. Bu nedenle böyle oluyor diye o da bozulacak değil. Ayrıca çok güzel yaklaşımlar da oluyor mesela. Özellikle veriler ve veri analizlerinin okunması daha çok şey kattı oyuna. Olay şu; hiçbir şeyi hayatta çok robotikleştirmemek ama kurduğumuz hiçbir çatı altından da matematiği çıkarmamamız lazım. Bir binayı sırf mimarisi güzel diye yapmaya kalkarsan o bina çöker. Ama dümdüz yapmaya çalışırsan da içindeki ruhu kaybedersin.’’ ifadelerini kullandı.
‘’Twitter’ın nüktedan bir yapısı var’’
Sosyal medyada paylaşımlarına yapılan yorumlardan kötü etkilenmediğini, bir tarafın sesi olmak için paylaşım yapmadığını belirten Ergenekon “İçimden geleni ya da önemli bir haber varsa onu paylaşıyorum, fikrimi paylaşıyorum. Cevaplara çok da alınmıyorum. Açıkçası, şimdi insanlar bir otokontrol geliştirdiler, yazmıyorlar artık ya da minimuma indiriyorlar, sadeleştiriyorlar. Çok anormal bir şey yazdığımı düşünmüyorum. Her şeyi yazmaya da gerek yok. Çünkü bir like ya da retweet isteğiyle yaptığım şeyler değil. Bazen yayında da söylüyorum, nüktedan bir yapısı var ya Twitter’ın. Üç tane gülen yüzlü cevap almış, niye yani? Anlıyorum onu, nüktedan o. Onun da herhalde artık standarda oturduğunun farkındayım. Bu yüzden çok da fazla alınganlık yapmıyorum ama kırıcı bir tarzım olduğunu da düşünmüyorum. Bu böyledir diye düşünebilirsin ama onun üslubu da önemli.’’ şeklinde konuştu.
Sosyal medyada ‘Duygusal Erbatur’ başlığıyla paylaşılan kliplerinin, özellikle paylaşılmasını istemediğini, hiçbir zorlama olmadan doğaçlama geliştiğini söyleyen Ergenekon şunları söyledi; “Ben hiçbir şeyi böyle yapacağım diye yapmadım bugüne kadar. Böyle bir şey oluyor diye de bunun üzerine daha fazla yüklenmiyorum. Yani ben eskiden de böyle konuşuyordum ama o zaman böyle dijital medya yoğunluğu yoktu, arkasına müzik atmıyorlardı. Şimdi eski programlardan da kesip koyuyorlar. Bu arada içinden film, müzik, şarkı, tiyatro geçmeyen spor da olmaz. Zaten hepsi birbirine bağlı şeyler bunların. O yüzden hayatı da birbiri içinde yaşamayı sevdiğim için hiç ayırmıyorum. Hiçbir zorlama yok, hepsi doğaçlama.’’
“İşin olgusu: Keyfini kaybetmemek”
Meslek hayatında çok fazla heyecanlandığı an olduğunu belirten Erbatur Ergenekon, ‘’Hala daha heyecan duyuyorum, keyif alarak yapıyorum, bence işi yapmanın en önemli olgusu bu, bu keyfi hiç kaybetmemek, bu keyfin içinde yer alabilmek. Şöyle söyleyeyim, güzel bir maça gittiğimde de keyifli bir yayın yaptığımda da iyi bir röportaj olduğunda da, bir seyahate gidip daha önce gitmediğim bir denizin, okyanusun, nehrin kenarında otururken de ayrı bir heyecan duyuyorum sanırım. Aslında bunların hepsi birbirine bağlı.’’ diye konuştu.
“Bir aşkı paylaşmak ve bir paylaşıma aşık olmak”
Oyuna dair hikâyeleri sevdiğini söyleyen Ergenekon; “Sevdiğim çok oyuncu var, Steve Gerrard’ı çok severim, Liverpool’u da sevdiğimden. Aidiyetini de severim, tarzını da severim. Türkiye’den de sevdiğim futbolcular var. Sergen Yalçın’ı, Tümer Metin’i izlemeyi çok severdim. Çok var yani, Rıdvan Hoca’yla ayrı bir bağımız var. Haliyle geçmişten bugüne sevdiğim birçok futbolcu ssayarım.” dedi.
Unutamadığı çok maç olduğunu belirten, Ergenekon sözlerine şöyle devam etti; ”2014 Dünya Kupası Finali’ni unutamam. Messi Dünya Kupası’nı alamadığı için gerçekten hayal kırıklığı yaşadım. Olay tam önümde yaşandı, stattaydım. Higuain göz göre göre golleri kaçırdı, Almanya kazandı, ona üzüldüm. Tuttuğum bütün finalleri kaybediyorum. İngiltere-İtalya finalini izliyorduk Wembley’de, orada da İtalya kazandı. Yine İngiltere’de Craven Cottage’da İtalya-Nijerya maçı izledim. Craven Cottage’a âşık olmuştum. Unutamadığım birçok karşılaşma oluyor. Mesela Brezilya’da Bahia diye bir yere gittik. Okyanus kenarında bir tane deniz feneri var, festivaller var, insanlar eğleniyor. Orada maça gitmiştim ama oranın festival hayatı maça da yansıyor renkliliği itibarıyla. O yüzden bunu da unutamam.’’
“Gazetecilik sadece bir meslek değildir; o sizin hayatınızın bir parçasıdır“
Son olarak spor muhabiri olmak isteyen gençlere deneyimlerini aktaran Erbatur Ergenekon; “Bazı gazeteci veya televizyonculardan tavsiye isterseniz size ‘Bu mesleğe girmeyin!’ diyebilirler. Ben de zamanında söyleşiler yaptığımda bu tarz cevaplar duydum ama bir gün İlter Uluğ’la muhabbet ederken İlter abi güzel bir yaklaşımda bulunmuştu, ben hep o yaklaşıma kendimi yakın gördüm. Şöyle demişti: ‘Tanıdığım insanları ve gittiğim yerleri ya da yaptığım şeyleri bu meslek sayesinde yaptım. Eğer bunu yapmayın dersem mesleğe ihanet ettiğimi düşünürüm.’ Ben de İlter Abi’yle aynı şekilde düşünüyorum. Bir de orada ‘Kaliteli insanlar birbirini çeker’ diye bir sohbet olmuştu. Kendi enerjinize yakın insanlarla bir hayat oluşturun. Arkadaş çevresi, iş çevresi ve başkalarının negatif çekimlerinden etkilenmezseniz, bence hayallerinizi gerçekleştirebilirsiniz.” diyerek sözlerini şöyle tamamladı; ”Bu bir klişe değil; çok çalışmak lazım. Mesela 2006’da şu an Fanatik Gazetesi’nin dış haberlerinde çalışan Çağrı Davran’la Milliyet’in Taktik ekini çıkartıyorduk. O zaman stajyer gibi çalışırdık, evlerimize sabaha karşı dönerdik. Arkadaşlarımız eğlenmeye gittiğinde binada ikimiz kalıyor, gazeteyi çıkartıyorduk. Çok çalışmak gerekiyor, adanmak gerekiyor. Bence gazetecilik sadece bir meslek değildir, o sizin hayatınızın bir parçasıdır. O yüzden çok çalışıyorsun değil, çalışmayla yaşıyorsun. ‘Sana gülmüyorum, seninle birlikte gülüyorum.’ gibi. Çok çalışıp çok istenirse yapılamayacak şey yok gazetecilikte. Televizyonda da olsanız, radyoda da olsanız gazetecisiniz bu arada. Haberci ve yayıncı, bunlar biraz iç içe geçmiş kavramlar bence.’’