Haber: Arda Ormancı
İstanbul – İÜ Haber Merkezi
Koronavirüs (Covid – 19) pandemisi sırasında aktif olarak Kovid servisinde çalışan emekli hemşire Nigar Kopuk, İletim Gazetesi’ne salgın günlerini anlattı.
Koronavirüs dünyada ilk kez 2019 yılının Kasım ayında Çin’in Wuhan kentinde tespit edildi. Türkiye’de ise ilk koronavirüs vakası 11 Mart 2020 tarihinde dönemin Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın açıklamasıyla kamuoyuna duyuruldu. Pandemi tüm dünyayı olduğu gibi Türkiye’yi de hızla etkisi altına aldı. O günlerden aşılarla çıkıldı, normalleşildi. Maskeler, dezenfektanlar ve sürüntü testleri gibi kavramlar artık unutuldu. Ancak aşılar imdada yetişene kadar, hem ülkemizde hem dünyada insanlığı ayakta hastalıkla canla başla savaşan sağlık çalışanları tuttu. O günlerde hastalıkla göğüs göğüse çarpışmış emekli hemşire Nigar Kopuk, pandemiyi ve yaşadıklarını İletim Gazetesi ile paylaştı. Kopuk, “Hastalar o kadar kötü durumdaydı ki, bazen koruyucu kıyafetlerimizi giymeden koşup müdahale edip kurtardığımız, hayata döndürdüğümüz hastalarımız oldu. ‘Biz de mi öleceğiz?’ diye düşünüyorduk” dedi.
Anadolu’nun her köşesinde çalıştı
Kopuk; Balıkesir Sağlık Meslek Lisesi’nden mezun olarak mesleğine adım attığını, ilk görev yerinin ise Yalova olduğunu aktardı. Tam 28 yıllık meslek hayatı boyunca Anadolu’nun her köşesinde çalıştığını ifade eden Kopuk; Yalova, Tatvan, Ankara, Edirne, Kars, Çerkezköy, Burhaniye ve Ayvalık gibi kentlerde görev yaptığını ifade etti.

Salgında ön saflarda mücadele etti
Kopuk henüz iki yıl önce emekli olduğunu dolayısıyla pandeminin en çetin dönemlerinde tecrübeli bir hemşire olarak hizmet verdiğini kaydederek, salgın süresince Edirne ilinde görev yaptığı hastanede “Dahiliye Servis Sorumlusu” olduğunu belirtti.
Müdüriyetin kendilerini pandemi konusunda bilgilendirmek için çağırdığı ilk günü anımsadığını anlatan Kopuk, “Salgının ilk günlerinde gelen hastalar sürekli kötü durumdaydı ve çok ‘ex’ veriyorduk. Durum böyle olunca ‘Biz de mi öleceğiz?’ diye düşünüyorduk ama buna rağmen canla başla hastaları kurtarmaya, tedavilerini yapmaya devam ettik” dedi.

“Ailem benden uzak duruyordu”
Pandeminin başlarında hastalığa dair bilgilerin kısıtlı olduğunun altını çizen Kopuk sözlerini şöyle sürdürdü:
“Eve geldiğimde ailem benden uzak duruyordu. Çünkü onlar da bizim korktuğumuz gibi korkuyordu. Doğru düzgün hastalıkla ilgili bilgi yoktu. Her gün ‘ex’ verince biz de korkuyorduk. Tedaviler hep aynıydı. Gribal bir ilaçla yapılıyordu. Bunları görünce “Biz de mi öleceğiz?” diyorduk. Çünkü hastaların yanına giren bizdik.”
Kopuk, o dönem yaşadığı ve kendisini çok üzen bir olayı ise şöyle aktardı:
“Eşim ve kızım beni eve sokmuyorlardı. Üzerimi en dış kapıda çıkarıyordum, yanlarına yaklaşamıyordum. Bir anne ve eş olarak çok zorlandım. Bir gün yola çıktım ve dolmuş bulamadım. İki arkadaş beraber ‘Hastaneye taksiyle gidelim.’ dedik. Taksici, hastaneye gittiğimizi ve hemşire olduğumuzu öğrendiğinde ‘Yok olmaz o zaman.’ dedi ve bizi arabasına almadı. Böyle şeyleri çok yaşadık, bu tarz şeylere çok üzüldük. O dönem maalesef çok dışlandık. Oysa biz hayat kurtarmak adına vardık.”

“Ekipmanlarımızı giymeden müdahale ettiğimiz hastalarımız oldu”
Kopuk, özellikle hemşirelerin düzenli olarak koronavirüsten yatan hastaların yanına girerek çeşitli kontrollerde bulunduklarını belirtti. Devletin sağladığı çift kat ekipmanları giydiklerini ifade eden Kopuk, kendilerinin hastane yöneticileri tarafından koronavirüs kapmamaları açısından yalnızca takip saatlerinde hastaların yanına girmeleri konusunda oldukça sık uyarıldıklarını şu sözlerle ifade etti:
“Hastalar o kadar kötü durumdaydı ki bazen koruyucu kıyafetlerimizi giymeden koşup müdahale edip kurtardığımız, hayata döndürdüğümüz hastalarımız oldu. İşte bu sebeple ‘Biz de mi öleceğiz?’ diye düşünüyorduk. Çünkü can kurtarmamız lazım ama bunun için de bazen fedakârlık yapmak durumunda kalabiliyorduk.”

Doktorlarını hayatta tuttular, alkışlarla uğurladılar
Öte yandan aralarından rahatsızlananlar olduğunu da belirten Kopuk, hastanenin dahiliye uzmanı doktorunun hastalarla ilgilenirken koronavirüse yakalandığını ve kendi servislerinde yattığını belirtti. Doktorun tedavisinin çok uzun sürdüğünü, zaman zaman ölümün kıyısına gelmesine rağmen hayatta tutma savaşına devam ettiklerini aktaran Kopuk, üç aylık zorlu sürecin sonucunda alkışlarla iyileşen doktorlarını evine uğurladıklarını gözyaşlarıyla eşliğinde anlattı.




