Haber: Ece Özdemir
Fotoğraf: Berk Balcı
İstanbul – İÜ Haber Merkezi
İstanbul Üniversitesi’nin (İÜ) birçok lisans bölümünde tahsil gören Mehmet Emin Gürbüzel, öğretmenlik mesleğinden emekli olmasına rağmen öğrenim hayatına devam etti. Anadolu’dan İstanbul’a uzanan eğitim serüveninde edebiyat başta olmak üzere tarih ve hukuk gibi farklı disiplinlerde eğitim alan Gürbüzel, edindiği tecrübelerini ve bilgilerini öğrencilerine aktardı.
İletim Gazetesi’ne konuşan Gürbüzel, çok yönlü eğitim hayatını ve meslek yaşamını anlattı. Edebiyat öğretmenliği görevini yıllarca sürdüren Gürbüzel öğrenmenin ve gelişmenin yaşla sınırlı olmadığının ve merak, azim ve disiplinle bir ömre yayılan bir yolculuk olabileceğinin altını çizdi.
Üniversiteden mahkeme salonlarına oradan öğretmen masasına
Burdur’dan İstanbul’a üniversite eğitimi için gelen Gürbüzel, “Lisede birkaç edebiyat dergisine aboneydim. Şiiri ve hikâyeyi seviyordum. O yıllar televizyon yeni gelmişti, insanlar daha çok okuyordu” diyerek üniversite tercihlerinde edebiyat bölümünü seçme nedenini açıkladı.
Hukuk bölümünü tercih etme sebebinin meslekten ziyade bir misyon arayışı olduğunu, “İlla bir meslek sahibi olayım diye değil, hukukun taşıdığı misyonu merak ettiğim için sınava girdim. Sadece İstanbul Üniversitesi (İÜ) Hukuk Fakültesi’ni yazdım. Kazandım, bitirdim, stajımı da tamamladım ancak staj sürecinde şunu fark ettim ki bu alan bana uygun değil. Bu sebeple öğretmenlik yolundan devam ettim” sözleriyle anlattı.
Staj sırasında İstanbul Adliyesi’ndeki gözlemlerinin hukuk alanında devam etmeme kararında etkili olduğuna da değinen Gürbüzel, “Dava yükü çok ağırdı. Hâkim her davaya sadece birkaç dakika ayırıyordu. Amerikan filmlerindeki gibi uzun savunmalar, etkileyici konuşmalar yoktu. Hâkim bazen savunmayı kısa kesiyor, avukatı azarlıyordu. Bence okul nispeten daha temiz bir ortam. Hep gençlerle vakit geçiriyorum. Onlara bakınca kendimi genç hissediyorum” diyerek okulun ve öğrencilerinin kendisini genç ve dinamik tuttuğundan bahsetti.

“Ben öğrencilerime ayna gibi baktım”
İstanbul Baltalimanı’ndaki Behçet Kemal Lisesi’nde 1989 yılında göreve başlayan Gürbüzel, 2024 yılında emekli olana kadar görevine orada devam etti. Gürbüzel öğrencilerle kurduğu ilişkiyi “Ben hayatımı hep 17-18 yaşında yaşadım. Çünkü öğrencilerim bana ayna gibi oldu” cümlesiyle anlattı.
Sınıfa ilk kez girdiği günü de unutmadığına değinen Gürbüzel, “Bir gazel anlatmam istendi. Beş dakikada bitti. Geri kalan 35 dakikaiçin günlerce hazırlandım. Heyecanımı bastırmak için elimi cebime soktum, sanki tecrübeliyim gibi davrandım. Dersin sonunda sorumlu hocam 20 maddelik bir liste hazırlamıştı o öğütler meslek hayatım boyunca hep kulaklarımda çınladı” dedi.
Bir öğrenci bir anekdot: Kanlıca’nın meşhuru neydi?
Öğretmenlik hayatında unutamadığı çok sayıda anı olduğunu ama bazılarının yıllar geçse de ilk günkü tazeliğini koruduğunu söyleyen Gürbüzel, o anılardan birini şöyle anlattı:
“Yahya Kemal’den Kanlıca’yı işlerken ‘Kanlıca’nın nesi meşhur?’ diye sordum. Herkes ‘Kanlıca’nın yoğurdu meşhurdur’ dedi ama Kanlıca asıl olarak ihtiyarları ile meşhurdur. Ben de öğrencilerime bu şekilde anlattım. Bir öğrencim de bu olayın üstünden iki yıl geçtikten sonra beni aradı. ‘Hocam sizin sayenizde vizeden 100 aldım’ dedi. Sınavda hocası aynı soruyu sormuş. Herkes soruya cevap olarak ‘Yoğurt’ demiş, o ise ‘ihtiyarlar’ demiş ve bu cevap sayesinde vizeden 100 almış.”
Gürbüzel, anlattığı hikayeyle derslerinde sadece ders işlemediğini ve anekdot paylaşımının önemini vurguladı.
İstanbul’u semt semt gezip tarihini araştırmayı bir tutkuya dönüştüren Gürbüzel, bilgiyi sadece kitapla değil, yaşanmışlıkla da aktardığını “Nerede ne var, ne olmuş, hep araştırırım. Okurum, not alırım. Yeri geldiğinde sınıfta öğrencilerime anlatırım” diyerek aktardı.

Gençlere tavsiye: Bölüm değil, merak sınırınızı genişletin
Gürbüzel, “Tarih, felsefe, edebiyat, sosyoloji… Bunlar herkesin bilmesi gereken alanlar. Mesela tarih; herkesin bildiğini zannettiği ama çok az kişinin gerçekten bildiği bir alan. Mühendislik okuyan bir insan bile bu alanlarla ilgilenmeli. Hobi olarak bile olsa, insanın ufkunu geliştirici bilgiler öğrenir” ifadesiyle herkesin öğrenmeye açık olması gerektiğini ifade etti.
Gürbüzel, “Yıllarca yabancı dili konuştuk, şimdi sıra teknolojide. Hayatımızın içine neşrolan yapay zekâ gibi yeni teknolojilere açık olmak her alanda büyük kolaylık sağlıyor” sözleriyle teknolojiyi de unutmamak gerektiğini ekledi.

Zorlu yıllarda üniversite: Ders arasında hayat mücadelesi
Öğrenci olduğu yılların Türkiye’nin çalkantılı dönemlerine denk geldiğini ifade eden Gürbüzel, o dönemleri şu sözlerle açıkladı:
“Edebiyat Fakültesi’nde okuduğum yıllar 1980 öncesine denk geliyordu. O dönemde üniversitelerde sosyal faaliyetler çok kısıtlıydı. Hatta derslerimizi bile çoğu zaman yarıda bırakmak zorunda kalıyorduk. Kampüs atmosferi ne yazık ki gergindi. Öğrenciler farklı gruplara ayrılmıştı, ortamda çoğu zaman bir kaos hali vardı.”
İkinci üniversite olarak hukuk fakültesine devam ettiği yıllarda da yoğun bir tempoya sahip olduğundan bahseden Gürbüzel, “Hukuk okuduğum yıllarda da aktif öğretmenlik yaptığım için sadece bazı derslere katılabiliyordum. Elbette sosyal hayat yine çok sınırlıydı. Zaten dönemin şartları gereği birçok öğrenci için benzer bir durum söz konusuydu” diyerek hukuk fakültesindeki öğrencilik döneminin tempolu geçtiğinden bahsetti ve sözlerini noktaladı.
