Celil KURŞUN
Fotoğraflar: Hüseyin ESKİN
Osmanlı İmparatorluğu’nun günlük hayatına ilişkin önemli kaynaklardan olan hafiyeler ve jurnaller, gizemli yapıları itibariyle özgün bir yere sahip. Özellikle II. Abdülhamid döneminin tartışmalı konuları arasında yer alan hafiyeler ve jurnaller ile ilgili, İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü Yakınçağ Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Ali Beyhan değerlendirmelerde bulundu.
Prof. Dr. Beyhan, “jurnal” ve “hafiye” kelimelerinin kökenine değinerek “Hafiye, dilimize Arapça’dan geçmiş bir kelime. Gizlilik içinde araştıran ve bilgi toplayan demektir. Bilhassa II. Abdülhamid devrinde; şahıslar, çeşitli konular, olaylar, bölgeler hakkında gizlice bilgi toplayan ve bu bilgileri rapor halinde sunan kişiler için kullanılmıştır. Jurnal ise Fransızca’dan dilimize giren bir kelime. Günlük, gazete, polis raporu gibi anlamlar ifade eder” diyerek bu iki kelimenin II. Abdülhamid devri için özel bir anlam içerisinde kullanıldığını belirtti.
“II. Abdülhamid’den Önce de Tebdili Kıyafet Vardı”
II. Abdülhamid’den önce de takip ve bilgi toplama faaliyetlerinin olduğunu dile getiren Prof. Dr. Beyhan, sözlerine şunları ekledi: “Osmanlı Devleti’nde padişahların, vezirlerin, devlet adamlarının tebdili kıyafetle çıktıkları geziler, halkın yönetim hakkındaki düşüncelerini öğrenmeyi amaçlamıştır. Nitekim IV. Murat, keyif verici maddelerin kullanımını yasaklamış ve yasağı sıkı kontrol etmek için kahvehane, çarşı, pazar, meydan gibi mekânlarda bizzat tebdili kıyafetle gezmiştir” diyerek Osmanlı’da da her devlette olduğu gibi sınır içinde ve dışında istihbarat faaliyetlerinin var olduğunun altını çizdi.
Abdülhamid´in Görünmeyen Örümcek Ağı
Gerek şahsına gerek saltanatına yönelik içerden ve dışardan birçok saldırıya maruz kalan II. Abdülhamid’in saldırıya uğramasından dolayı, Yıldız İstihbarat Teşkilatı´nın oluşturulduğunu ifade eden Prof. Dr. Beyhan, bu teşkilatın kurulmasının sebepleri arasında Sultan Abdülaziz’in askeri darbe ile tahttan indirilmesi ve kısa bir süre sonra intihar süsü verilerek katledilmesi ile Osmanlı-Rus savaşı sonrası çıkan Ermeni Meselesi’nin de yer aldığını belirtti
Gizemli bir çağrışım yapan hafiyelerin, özel hayatlarında muhtelif işlerde çalıştığını, esnaf, memur, asker gibi meslekleri icra ederken aynı zamanda teşkilâta bilgi topladıklarını ve böylece Hafiye Teşkilatı’nın devlet şeması içinde görünür bir tarafının olmadığını belirten Prof. Dr. Beyhan, bazı kimselerin menfaat için hafiyelik yaptığını ve ülkenin her yerinden çeşitli meslek mensuplarının gerektiğinde rapor ve jurnal verebildiğini söyledi.
2. Meşrutiyet’in ilanından sonra 1908 Temmuz sonlarında bir kararname ile Yıldız İstihbarat Teşkilatı’nın lağvedildiği biliniyor. Prof. Dr. Beyhan, II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra İttihatçılar tarafından yağmalanan Yıldız Sarayı’nda keşfedilen saray arşivinin nasıl imha edildiğini anlattı: “Yıldız Sarayı’ndaki evrak, albüm ve kitaplar, 31 Mart Askeri darbesi sonrasında bugün İstanbul Üniversitesi Merkez Yerleşkesi olan Harbiye Nezareti’ne taşındı. Bir heyet oluşturuldu, jurnal metinleri alıkonuldu. Diğer belgeler, Hazine-i Evrak’a yani arşive gönderildi. 1909’dan 1914’e kadar jurnallere ilişkin belgeler Harbiye Nezareti’nde kaldı. Enver Paşa, 4 Ocak 1914 tarihinde Harbiye Nazırı olunca, bu jurnallerin yakılmasını emretti. Sebebi de şuydu; İttihat ve Terakki mensuplarının önde gelen şahsiyetlerinin de pek çok jurnali vardı. Bunların neşredilmesi arzu edilmedi ve yakıldı.” Enver Paşa tarafından kurulan Teşkilat-ı Mahsusa’nın Yıldız İstihbarat Teşkilatı’nın bir devamı olmadığını belirten Prof. Dr. Beyhan, “Teşkilat-ı Mahsusa askerî amaçlarla kurulmuştu ve bu doğrultuda faaliyet gösterdi” diyerek konuşmasını tamamladı.