Haber: Merve TOKAZ
Fotoğraf: Hamza AKTAY
İnsanlık var olduğu andan itibaren iletişim halinde. Hızla artan teknoloji, giderek artan istek ve ihtiyaçlar ile birlikte iletişim araçları da yeni bir boyut kazandı. Günümüze gelindiğinde ise sınırları aşan bir güç ile karşı karşıya kaldığımızı görüyoruz. Özellikle son yıllarda hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline gelen sosyal medya kavramının birey ve toplum üzerinde yarattığı etkileri, artı ve eksi değerleri ve bu dönüşümün arkasında yatan nedenleri İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Uğur Gündüz’e sorduk.
Medya Kabuk Değiştiriyor
Sosyal medyanın yaygınlaşması ile birlikte sivil toplum örgütleri ve siyasi parti liderleri geleneksel medya yöntemleri yerine sosyal medya aracılığıyla kitlelere yön verebilir hale geldi. Ana akım medyanın sosyal medya karşısında etkisiz kalmasının altında yatan en önemli nedenin medya alanında yaşanan ‘tekelleşme’ olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Gündüz, “ Özellikle tekelleşme ve diğer bazı etkenler medyanın kendisine atfedilen toplumsal rolü yerine getirmesine engel oluyor. Toplumun sıradan kesimleri yalnızca şiddetin içinde yer aldıklarında haber değeri taşıyorlar. Geleneksel medyanın insanların seslerini duyurmalarındaki bu kısıtlamaları ve yetersiz kalması sonucunda ise insanlar sosyal medya aracılığıyla seslerini duyurmaya başlıyorlar” diyerek bu durumun devam etmesi halinde geleneksel medyanın mevcut değerini kaybetmesinin kaçınılmaz olduğunu ifade etti.
Sosyal Medyanın Toplumsal Olaylardaki Rolü Büyük
Arap Baharı, Occupy Wall Street, Gezi Parkı olayları gibi toplumsal hareketler incelendiğinde sosyal medyanın ülkelerin siyasi otoritelerine etki edecek kadar güçlü bir etkileşim aracı haline geldiği görülebiliyor. Günümüzde sosyal medyanın önemli bir örgütlenme aracı olarak karşımıza çıktığını belirten Prof. Dr. Gündüz şu ifadelere yer verdi: “Toplumsal hareketler ve sivil toplum ile ilgili olarak internetin sahip olduğu potansiyel, daha akışkan ve kısa vadeli katılım sağlamaya özellikle kayıt dışı yani ‘kurumsal olmayan’ siyasi süreçlere ve toplumsal harekete katılımı teşvik etmektedir. Tabi bu potansiyelin değerlendirilmesinde kısıtlamaların varlığını da göz ardı etmemek gerekir. Sosyal medya bu anlamda aktivist grupların da iletişim biçimlerini değiştirmiştir. Bu durum ‘dijital aktivizm’ ve ‘yurttaş gazeteciliği’ gibi olguları beraberinde getirmiştir. Günümüzde sosyal, kültürel ve ekonomik hayatın her alanına entegre olan internet, aktivist grupların da önemli paylaşım alanlarında biri haline gelmiş durumdadır.”
Yalnızlaşıyor Muyuz?
Sosyal medyanın kullanımının yaygın hale gelmesi ile birlikte ‘kalabalık kentlerde sıkışan birey’ özelliğini taşıyan bireylerin sayısında hızlı bir artış gözleniyor. Bu zemini oluşturan sebepleri Prof. Dr. Uğur Gündüz şöyle değerlendirdi: “Çevremizde, yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası anlamda değerlendirildiğinde, yalnızmış gibi görünen bireylerin, hangi sosyal ağlarda ne denli büyük bir toplumsal güce ve etkinliğe sahip olduğunu öngörebilmek gerçekten çok zor. Günümüz araştırmalarının da pek çoğu, sosyal ağların yönlendiriciliğini sınamayı amaçlamakta, bireyin nasıl olup da gerçekliğinden bile pek emin olmadığı ‘bilgi’ parçacıklarını alıp yaşamının merkezine oturtabildiğinin mantıklı, sağduyulu ve gerçekçi açıklamaları yapılmaya çalışılmaktadır.” diyerek sosyal medyanın doğası ve yapısı gereği sağlıklı bilgi dolaşımına uygun olmadığının da altını çizdi.
Enformasyon Kirliliği Yaygınlaşıyor
Sosyal Medya aracılığıyla bireye sunulan bilginin varlığı ve kesinliği noktasında ciddi bir karmaşanın varlığına işaret eden Prof. Dr. Gündüz, “İngilizcede bilginin varlığından ve kesinliğinden emin olunmadığı ancak yine de bilginin aktarılması gerektiği durumlarda kullanılan ‘by the grapevine’ diye bir kullanım vardır. Eski savaş dönemlerinden özellikle cepheden gelen ve doğru mu yanlış mı olduğu belli olmayan bilgilerin aktarımı sırasında yaygınlaşan bir deyiş bu. Dilimizde ‘kuşlar söyledi’ anlatımı bu kavramı karşılar. Yani günümüz sosyal medyasının haber taşıyıcı değeri ve güvenilirliği tıpkı o dönemlerin kısıtlı kaynaklara sahip dönemlerindeki duruma gelmiş durumda” diyerek sözde gerçeklikler yoluyla bireylerin bildiklerini düşündükleri çoğu konuya yabancı hale geldiğine dikkat çekti.