Aylin AY
Yurdumuz başta olmak üzere dünyanın farklı coğrafyalarında, birbirinin peşi sıra meydana gelen depremler sonrasında İletim gazetesi olarak merak edilenleri sizler için araştırdık. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Timur Ustaömer ve Arş. Gör. Dr. Serdar Akgündüz ülkemizdeki kritik noktalar, depremden korunma yolları ve olası Marmara depreminin getirebileceği tehlike hakkında açıklamalarda bulundu.
Arş. Gör. Dr. Akgündüz, “Deprem haritalarında yoğun olarak dizilen kırmızı hatlar genellikle levha sınırlarını temsil ediyor. Bu sınırlarda meydana gelen levha hareketleri ile kayalarda birikmiş enerji açığa çıkabiliyor. Yerküre dinamik bir yapıya sahip olduğundan yapboz parçaları gibi yayılmış olan levhalar sürekli hareket halindedir ve levha sınırları deprem-volkanik püskürme gibi doğa olaylarının en çok yaşandığı bölgelerdir” dedi.
Türkiye’de Önemli Risk Noktaları
Ülkemizin güneydoğusunda bulunan Arabistan levhası ile kuzeyinde bulunan Avrasya levhasının çarpışmasıyla birlikte Doğu Anadolu’nun sıkıştığını anlatan Arş. Gör. Dr. Akgündüz, “Bu sıkışmanın ardından Doğu Anadolu ve Kuzey Anadolu fay hatları gelişiyor ve Anadolu levhası batıya doğru hareket ediyor. Görüyoruz ki son dönemde depremi yaşayan Elazığ da Doğu Anadolu fay hattında bulunuyor. Türkiye’de bulunan bu iki fay hattı yüksek risk taşırken aynı zamanda Ege Bölgesi de fayların yoğun olduğu bu riskli deprem bölgelerinin içerisinde yer alıyor. Deprem risk haritasına göre; birinci dereceden riskli olan illerden bazıları; İstanbul, Kocaeli, Düzce, Yalova, Elazığ, Erzincan, Van şeklinde” ifadelerini kullandı.
Artçılar Daha Çok Sarsabilir
Deprem sonrasındaki bir aylık süreçte artçı sarsıntıların devam edebildiğini söyleyen Arş. Gör. Dr. Akgündüz, “Artçılar küçük ya da büyük olabildiğinden orta ve ağır hasar almış evler yıkılma tehlikesi taşır. Bir süre evlere girilmemesi daha güvenlidir. Ağır hasar alan evler gerekirse yıkılıp tekrar inşa edilmeli, güçlendirilmelidir” diye konuştu.
Halkı Bilinçlendirmede Medya Etkin Rolde
Medya aracılığıyla deprem bilincinin sağlanması gerektiğini belirten Arş. Gör. Dr. Akgündüz, yalnızca depremin olduğu zaman değil, belirli aralıklarla bilgilendirici program ve belgesellerin yaygınlaşmasının halkı bilinçlendireceğini vurguladı.
Arş. Gör. Dr. Akgündüz, “Doğayı dikkatte almalı ve olumsuzluklara karşı hazırlıklı olmalıyız. Binalarımızı sağlam yapmalı ve yapacağımız yeri dikkatli seçmeliyiz. Eski binalar için de gerekli önlemler almalıyız. Eğer binaya güvenebilirsek depremden de korkmayız” dedi.
Marmara İçin Tsunami Alarmı
Marmara Bölgesi’ndeki olası depremin denizin içinden gelmesinin beklendiğinin altını çizen Prof. Dr. Ustaömer, bu depremin başta İstanbul olmak üzere çevre şehirleri de olumsuz etkileyebileceğini belirtti. Deniz tabanında meydana gelecek olası depremin tsunami afetine yol açma riskinin olduğunu aktaran Prof. Dr. Ustaömer, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bazı araştırmacılar tsunaminin geçmiş depremlerdeki etkisini araştırdı. Denizde oluşan dalga hızlı bir biçimde karaya doğru ilerliyor ve vadi içlerinde akarsuya ulaşırsa, dalgalar kanal boyunca kara içine doğru gidiyor. Dolayısıyla eski akarsu yataklarında bu tür deniz kabukları olup olmadığına bakılır. Çünkü akarsularda midye kabuğu bulunmaz. Eğer midye kabukları ve değişik materyallere rastlanmışsa geçmişte tsunami olduğu açıktır.”
Jeologlar tarafından çeşitli gözlemlerin yapıldığını vurgulayan Prof. Dr. Timur Ustaömer, gözlem yapılan alanda incelenen maddelerin, o bölgede varoluş nedenlerini sorguladıklarını söyledi. Daha önce yapılan çalışmalarda elde edilen bulguların, geçmiş dönemlerde bölgede tsunaminin yaşandığını gözler önüne serdiğini belirten Prof. Dr. Ustaömer, “Geçmiş günümüzün anahtarı. Bu nedenle geçmişte deprem kaynaklı bir tsunami yaşandıysa gelecekte yaşanacak depremler de beraberinde tsunamiyi getirebilir. Marmara Denizi, bir okyanus olmasa da tsunami için yeterli su kütlesine sahiptir” ifadelerine yer verdi.
Asılsız Haberlere İtibar Edilmemeli
Son olarak, sosyal medya hesapları üzerinden yayınlanan ve yüz binlerce insan tarafından etkileşim alan deprem tahmin paylaşımlarını da değerlendiren Prof. Dr. Timur Ustaömer, böyle durumlara itibar edilmemesi gerektiğini açıkladı.
Günümüz teknolojisiyle, depremin önceden tahmin edilmesinin mümkün olmadığını belirten Prof. Dr. Ustaömer, bir kişinin tahmininin kayda değer olması için o kişinin belirli bilgi birikimi ve çalışmalarının olması gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Timur Ustaömer, sözlerini şöyle noktaladı: “Kandilli Rasathanesi’nin resmi web sayfasına girildiğinde Eylül ayı içinde ülkemizin her yerinde deprem olduğu görülüyor. Depremin çok olduğu bir bölgede yaşıyoruz. Bir bilim insanı, örneğin Akhisar’da belirli bir tarihte deprem olacağına dair tahmin yürütürse onun üzerine konuşulabilir. Fakat depremin önceden kesinleşmesi ve bilinmesi şu an için mümkün değil.”