Hande Nur OCAK
İstanbul Üniversitesi (İÜ) Su Bilimleri Fakültesi, Deniz ve İç Su Kaynakları Yönetimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meriç Albay, ülkemizdeki denizlerin, su kaynaklarının güncel durumu ve COVID-19 sürecinin denizlerimiz ve çevre üzerindeki etkileri hakkında açıklamalarda bulundu.
Prof. Dr. Albay, pandemi sürecinde uyulması gereken üç ana kuralın sosyal mesafe, izolasyon ve ellerin yıkanması yani “temizlik” olduğunu hatırlattı. Prof. Dr. Albay, “Uzun zamandır “su” hiç bu kadar çok iyi anlaşılmamış, konuşulmamış ve önemi kavranmamıştı. Pandemi bize suyun ve gıdanın önemini bir kez daha hatırlattı. Su Kaynakları Yönetimi, Su Güvenliği ve Gıda Güvenliği alanında en yetkin Mühendisleri yetiştiren Su Bilimleri Fakültesinin önemi bu dönemde daha iyi anlaşıldı” dedi.
Türkiye’de deniz ve iç su kaynaklarımız hakkında da bilgi veren Prof. Dr. Albay, başta Marmara Denizi olmak üzere Karadeniz ve Ege Denizinin bazı bölümlerindeki su kalitesinde ve ekosistemde ciddi tahribatın olduğunu belirtti. “Özellikle Marmara Denizine yıllarca çok kötü davrandık. Evsel ve endüstriyel atıkları hiçbir işleme tabi tutmadan denize verdik. Haliç’i ve İzmit Körfezinin su kalitesini 4. Sınıf su kalitesi değerlerine düşürdük. Biyoçeşitliliğe büyük zarar verdik” diyen Prof. Dr. Albay, son yıllarda alınan önlemlerle su kalitesinde iyileşme gözle görülür hale gelse de sürdürülebilir ve izlenebilir önlemler alınmasının ve bu önlemlerin süreklilik göstermesinin hayati önem taşıdığını vurguladı.
Gereksiz Su Tüketimi Geleceğimizden Çalıyor
Ülkemizdeki iç su kaynaklarının ise daha önemli sorunlarla yüz yüze olduğunu belirten Prof. Dr. Albay, “82 milyon nüfusa sahip olan ülkemizde kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 1400 m3’ün altına düştü. 2030 yılına gelmeden su fakiri olma riskimiz var. Avrupa Birliği Su Çerçeve Direktifinde belirtildiği gibi suyu bütüncül yaklaşımla yönetmemiz gerekiyor. Suyun döngüsü ve kullanımını her basamakta izleyip tehditleri ortadan kaldırmak lazım. Su ayak izini önemsemek ve gereksiz su tüketiminin geleceğimizden çalmak olduğunu anlamak gerekiyor” dedi.
Birçok sığ gölün ve Ramsar alanının tehdit altında olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Albay, “Aşırı su çekimleri, tarımsal kirleticiler, iklimsel nedenler ve sulama amaçlı yapılan barajların bir kısmı göl ekosistemleri üzerinde büyük baskı yaratıyorlar. Kuruyan birçok sığ gölümüz var. Aslında kuruyan sadece su kaynakları değil, kaybedilen muhteşem bir ekosistem. Daha fazla tahribat olmaması için önlemler alınmalı ve su kaynaklarımızın zarar görmesi önlenmelidir” dedi.
Günlük hayatta, tarımda ve sanayide suyun çok dikkatli kullanılmasının öneminden bahseden Prof. Dr. Albay, “Örneğin birinci sınıf su kalitesine sahip olan Sapanca gölü suyunu uzun yıllar sanayide kullandık, böyle hatalar yapmamamız lazım. Eğer bunu yaparsak geleceğimizi düşünmüyoruz demektir. Yine ülkemizde elektrik enerjisi üretmek amacıyla Dere tipi Hidroelektrik Santralleri (HES) yapılıyor. HES’ler kurulurken çevreye olan zararı minimize edilmeli, doğal hayatın zarar göreceği yaklaşımlardan uzak durulmalıdır. Özellikle bu su kaynaklarını geçici ya da sürekli kullanmaya ihtiyacı olan yabani hayatın devamlılığı önemsenmelidir. Aksi takdir de çevreye rağmen yapılan elektrik üretiminin sürdürülebilirliği olmaz” dedi.
“Kullandığımız Dezenfektanlar, Deterjanlar Sularımıza Karışıyor”
Salgın sürecinde virüslerden korunmak adına kullanılan birçok kimyasalın bu süreçte daha fazla kullanıldığına dikkat çeken Prof. Dr. Albay, “Gereğinden fazla deterjan harcamaları yapılıyor. Sokaklar yıkanıyor. Oysaki kullandığımız dezenfektanlar, deterjanlar şuan sularımıza karışıyor. Bunların canlılarda birikim yapması büyük bir ihtimal. Özelikle belediyelerin bu konuda daha dikkatli olmalarını isterim” dedi.
Artan su tüketiminin önüne geçilmesi adına önerilerde bulunan Prof. Dr. Albay, “Ben şu anda İstanbul’da yaşayan bir birey olarak inanın gözüm her gün İSKİ’nin açıkladığı barajlardaki doluluk oranlarında. Nisan ortasında olduğumuz şu günlerde İSKİ rakamlarına bakılırsa barajlarda %70 civarında bir doluluk var. Geçen yıl aynı dönemde doluluk oranı %90’ın üstünde olmasına rağmen yılın sonunda % 40’lara indi. Bu yıl Nisan sonu Mayıs ayında Marmara Bölgesine yeterince yağmur yağmazsa yaz sonu ve sonbaharı nasıl geçireceğimiz konusunda endişelerim var. Büyük bir metropol olan İstanbul’un suyu tasarruf etmeye her zamankinden daha fazla ihtiyacı var” dedi.
Pandemi sürecinde su tüketiminde bireysel olarak sorumluluklarımız olduğuna değinen Prof. Dr. Albay, “Türkiye’de her birey, her çekirdek aile kendini kontrol edebilir. Çok basit şeyler ama mesela dişlerinizi fırçalarken suyu açık bırakmamak, hayatımızdan her türlü aşırı tüketimi çıkarmak, evlerdeki tesisatı kontrol etmek ve gereksiz harcamalar yapmamamız lazım. Günlük hayatta kullandığımız sıradan bir eşya için bile onlarca litre suyun kullanıldığını hatırlamak gerekiyor. “İsrafı önlemede önce kendimizden başlamamız lazım” diyerek su tüketiminin hayatımızın her alanında çok dikkatli kullanılması gerektiği söyledi.