Söyleşi: Berivan Erkuş, Sevdenur Soral
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi, köklü tarihi boyunca Nobel Edebiyat Ödülü başta olmak üzere gerek uluslararası gerekse ulusal çapta sayısız ödül sahibi ismi yetiştirdi. Bu defa da mezunlarımızdan Deniz Zeybek ve Adnan Deniz, Aydın Doğan Vakfı ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Genç İleişimciler Yarışması’nda belgesel dalında ”Mavi Ülkenin İnsanları”yla 2. oldular.
Deniz Zeybek, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü 2021 yılı mezunu. Şu anda ulusal bir ajansta muhabir olarak çalışıyor.
Adnan Deniz, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu. Büyük İstanbul Gazetesi haber sitesinin kurucusu ve genel yayın yönetmeni.
Deniz Zeybek ve Adnan Deniz ile İletişim Fakültesi anılarını, ödül alan projeleri ve projelerin hazırlanış süreçlerini konuştuk.
Okulun en yeni mezunlarındansınız. Üniversite hayatı boyunca aldığınız eğitime dışardan baktığınızda yeterli geldi mi? “Eğitim içeriğinde şu da olsa daha faydalı olur” dediğiniz bir şey var mı?
Deniz Zeybek: Hiçbir şey hiçbir zaman yeterli gelmez insana. Çünkü her konuda, sadece eğitim hayatı için değil, insan doyumsuz bir varlık. Eğer bana her şey yetti dersem kendimi biraz hafife almış, bana verilenle yetinmiş olurum. Yetmedi desem üniversiteye haksızlık etmiş olurum. Üniversiteyi, üniversitenin içindeki imkanları, üniversitedeki hocaların, memurların ve yöneticilerin elinden geldiğince sundukları imkanları iyi değerlendirdiğimi düşünüyorum. Gerek radyo biriminde çalışarak gerek stüdyosunu kullanarak, bilgisayar odasından kütüphanesine kadar her şeyiyle, hocalar ve arkadaşlarla olan iletişime kadar hepsini iyi değerlendirdiğimi düşünüyorum. O yüzden yetti mi, evet yetti. Ama bu imkanları değerlendiremeseydim elbette yetmezdi.
Adnan Deniz: 1950 yılında kurulan bu fakültenin koridorlarından binlerce öğrenci, nice büyük gazeteciler gelip geçti. 70 yıldır büyük bir birikim ve donanımla büyük ustaların yetiştiği bu koridorlardan biz de geçiyoruz. Buradan mezun olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Elbette şartlar, koşullar daha iyileştirilebilir ama bence İstanbul Üniversitesi başlı başına bir değerdir ve markadır. Ve bu markanın farkında olan kişiler bu etiketin gölgesinde muazzam yerlere gelebilirler. Bu durumun birçok örneği var. Fakat en klas yerde de olsanız başarılı olmazsanız, bir şekilde bahane üretilir. Eğitimin ve birçok imkânın burada yerli yerinde olduğunu söylemek istiyorum. Bu imkanlar zaten bize sunulmuş, biz bu imkanları değerlendirmeliyiz.
Neden gazeteciliği seçtiniz, çocukluktan gelen bir hayal miydi?
Deniz Zeybek: Evet benim hayalimdi. 13 yaşımda İstanbul’da gazetecilik okumaya karar vermiştim. İlk tercihim İstanbul Üniversitesi’ydi. Çünkü ilk kurulan iletişim fakültesi. Gerçekten Adnan Abi’nin de söylediği gibi burası bir marka ve adı yetiyor. 13 yaşındaydım, birçok önemli programın son zamanlarına ancak yetişebildim. Muhabirlik konusunda rol model aldıklarım vardı. Beni buraya iten çocuk Deniz, çok düşünen, sorgulayan ve duygusaldı. Çok gülüp çok konuşurdu fakat anlatmak istedikleri vardı. O anlatmak istediklerini bir topluluğa, kamuoyuna paylaşma isteği vardı. Adımın önünde gazeteci-yazar ya da gazeteci-şair Deniz Zeybek unvanım olsun istedim. Bu süreçte bunu elde etmeye başladığımı düşünüyorum. Yazma isteği, bir şeyleri haykırma isteği beni gazeteciliğe itti.
Adnan Deniz: Bu soruyu iki farklı açıdan cevaplandırmak istiyorum. Bireysel ve toplumsal açıdan. Birincisi, kendi açımdan cevaplayacak olursam gazetecilik mesleğinin diğer tüm mesleklerle bir şekilde ilişiği olduğu için bu meslekten başka bir meslek beni tatmin etmezdi. Çünkü her alanla içli dışlı olmam lazımdı. Gazeteciliğe beni iten sebeplerden biri buydu. İkinci olarak, kamu yararı dediğimiz, gerçekten bakmak ve görmek arasındaki farkı fark edip gören tarafta olmamız gerektiğini düşündüm.
Mesleğe yeni başlamış bir gazeteci olarak öncelikle arkanızdan gelen öğrencilere ve arkasından yürüdüğünüz işinin ehli gazetecilere söylemek istedikleriniz var mı?
Deniz Zeybek: Öncelikle işinin ehli gazetecilere şöyle söyleyebilirim; lütfen bu mesleğe başlayacaklara, bu bölümü okumak isteyenlere, gazeteci haberci olmak isteyen gençlere bırakın demesinler. Çünkü en çok onların bırakın dememesi lazım. Adnan abinin de dediği gibi hocalar umut yeşertiyor. Onlar akademik kariyer yapmayı kendileri seçtiler. Sektörü görüp akademik kariyer yapan hocalarımız da var. Ama sektörde çalışıp da stajyer olarak gelenlere “bu işi bırakın” demeleri ama kendilerinin bırakmamaları epey tezat. “Bir gazeteci, gazetecilikten başka bir iş yapamaz.” Lütfen sektördekiler daha destekleyici yorum yapsınlar. Benden sonrakilere söyleyeceğim şu, hayalleri buysa kesinlikle vazgeçmesinler. Habercilik insan odaklı bir iş. Bu nedenle karşılaştıkları insanlarla bağlarını koparmasınlar.
Adnan Deniz: Asıl mücadele üniversiteyi bitirdikten sonra başlıyor. Bu yüzden 4 yıllık üniversite hayatınız boyunca hayatın anahtarını almaya çalışıyorsunuz. Bilinçli olan arkadaşlarımız işin başlangıcına adım atacağı bu dönem için o bileti, anahtarı almış oluyor. Bu dönemi iyi değerlendiremeyen arkadaşlarımız için tarifi imkânsız boşluklar oluşuyor. Bence bu evre geçiş evresidir ve hayata atılmadan önceki bu fırsatı ıskalamamak gerekiyor. Ve minik bir anekdot, mesela kültür, sanat, spor vb. alanlarda bir sektör oluşuyor. Bu sektörler oluştukça dışardan kimseyi barındırmıyorlar. Sizin bu listeyi delmeniz, duvarı yıkmanız gerekiyor. Bunun için de müthiş bir donanıma sahip olmalısınız. Ümitsiz olmayın, bilgiyi kuşanan bu savaşı kazanır. Burada arkadaşlarımıza en önemli tavsiyem bir yol haritalarının, planlarının olması olacaktır.
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesini sizin gözünüzde diğerlerinden ayıran bir yanı var mı?
Deniz Zeybek: Tabii ki var. Türkiye’nin ilk iletişim fakültesi, dünyada başarılı üniversiteler listesinde ilk 500’de olan bir üniversite. Çıkardığı sanatçılarla, bilim insanlarıyla zaten bir marka haline gelmiş. Ben çok mutluyum İstanbul Üniversitesi çatısı altında olduğum için. Bu röportaj eğer okul tercihi sırasında birilerinin karşısına çıkarsa tercih etmelerini tavsiye ediyorum.
Adnan Deniz: Bir marka olabilmek için neredeyse bir asır geçmesi gerekiyor bu kolay bir şey değil. 70 yıldır bu binanın çatısı altında üretilen çalışmalar hep dünya sahasında olmuştur. Bu nedenle bu kimliği kazanana kadar önemli aşamalar geçirmiştir. Siz gün gelip de kendinizi bu çatının altında görünce tadından yenmiyor. Üniversitenin amacı size yol göstermektir. Burada kıymetli hocalarımızla yolumuzu buluyoruz.
TRT Geleceğin İletişimcileri yarışmasında “Yalnız Kadınlar Sokağı Fotoğrafçısı” radyo tiyatrosuyla üçüncü oldunuz. Bize biraz Deniz’in gözünden bu oyunu anlatır mısınız?
Deniz Zeybek: İlk olarak bahsetmek istediğim insan Aysel Kırılmaz. Örnek aldığım kadınlardan biridir kendisi. Ben radyoda henüz kısmi zamanlı öğrenci olarak çalışmaya başlamadan önce hazırlık okuduğum dönemde kendisini sürekli görüyordum. Bölüme başladıktan sonra tanışmak için radyoya gittim. Beraber programlar yaptık. Yönetmenimiz Ümit Aygül’de İstanbul Üniversite’sinden mezun. Ödül töreni korona virüs dönemine denk geldi maalesef. Bir kişi ödülü almaya gidebiliyordu ve benim gitmemi istediler. Orada bana sihirli değnek gibi dokundular. Bundan dolayı Aysel ablaya “peri annem” diye hitap ederim.
Bu hikâye yaşanmış bir hikâye ve toplumsal bir mesele. Aldatılan, dövülen bir kadının dramı. Ben lise son sınıfta şiir yazmaya başlamıştım. Lise dergisinde çıkmıştı. İlk çıkardığım kitabı da Aysel ablaya armağan ettim. Aysel ablaysa yazdığı senaryoya şiirimi aldı, ben bu şiiri seneler önce yazmıştım. Bu eseri Aysel Kırılmaz ve Ümit Aygül’le birlikte İstanbul Üniversitesi Radyo İletişim çatısı altında ortaya koymaktan çok mutluyum. Böyle bir ödülle de taçlandırılması tabii ki bizi mutlu ediyor. Umarım yeni arkadaşlarımıza da ışık olur.
Aydın Doğan Vakfı ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Genç İletişimciler Derneği’nde “Mavi Ülkenin İnsanları – Yaşar Kemal” belgeseli ile ikinci oldunuz. Süreci en başından alırsak bu başarı süreci nasıl gelişti?
Adnan Deniz: Başarının mimarlarından biri Deniz’dir. Mütevazılığı için teşekkür ederim. Mavi Ülkenin İnsanları aslında bir röportaj metniydi. Bu metinle yarışmaya katılmayı planladık, daha sonra Deniz’in kendine münhasır sesi bizi de etkiledi. Kendisini aradım ve o yazılı metne can vermesini istediğimi belirttim. O’nun kabul etmesi, dönüm noktalarımızdan biriydi. Yazılı röportaj dalında başvurumuzu yaptık. Bir ilki gerçekleştirdik ve bu metni hiçbir örnek olmadan görüntüye aktardık. Röportajımız birinci, belgeselimiz ikinci oldu. Yeni bir tür denemesiydi. Edebi bir tat katmış, hem iletişim hem de edebi kavramları kullanmış olduk. Yaşar Kemal’in ailesinin Van’dan Çukurova’ya göç etmesini, bir edebiyat devinin doğuşunu anlattık. Biz bu işe inandık. Bu işi yapacağız dedik ve ekip arkadaşlarımızla yaptık.
Deniz Zeybek: Ben şunu eklemek istiyorum. Bu iş yapılırken İletim Gazetesi, Radyo İletişim, bu fakültenin koridorları kullanıldı. Hocalarımızın inancıyla, onların açtığı ufukla bu işi buraya taşıdık.