Haber: Raziye Sayaslan
İstanbul Üniversitesi Haber Merkezi
Küçük Prens Müzesi’nin kurucusu, şair, yazar ve öğretmen Ali Lidar, Mızmız dergisinin ev sahipliğinde düzenlenen söyleşide okurlarıyla buluştu. Müzenin kuruluş süreci, edebiyat anlayışı gibi konulara değinen Lidar, “Edebiyat benim yaşam kaynağım” dedi.
Küçük Prens Müzesi ve edebiyat üzerine gerçekleşen söyleşide, Ali Lidar’ın kişisel hayatı ve edebiyatla olan ilişkisine dair bir sohbet gerçekleştirildi.
“Küçük Prens’in her bir çevirisi farklı özelliktedir”
Küçük Prens Müzesi’nin Türkiye’de ve dünyada bir ilk olduğuna dikkat çeken Lidar, müzenin kuruluş hikâyesini şöyle anlattı: “Aslında Küçük Prens Müzesi, benim bu kitabın tüm çevirilerini okumaya olan merakımla başladı. İki ayda, çeşitli dillerde 20 farklı çeviri kitap topladım. Tabii önceliğim Türk edebiyatında yapılmış çevirileri oldu. Şu noktayı da belirtmek isterim: Küçük Prens’i edebiyatımıza ilk defa çeviren Ahmet Muhip Dıranas’tır. Kendisi bence edebiyatımızda çok öne çıkamayan ama benim çok beğendiğim bir şair. Diğer çevirilere gelecek olursak, mesela Cemal Süreya ve Tomris Uyar’ın Küçük Prens çevirisi daha liriktir, okurken duygulanmamak elde değildir. Oysa Azra Erhat’ın çevirisi didaktik ve açıktır; okurken Küçük Prens ve Tilki’nin bir şeyler öğretme kaygısı güttüğünü fark edersiniz. Toplama işiyse yavaş yavaş gelişti. Bu kitapları biriktirmekten zevk almaya başladım. Koleksiyonerliğe ilk adımım da böyle başladı. Sonrasında zaten müzeyi kurma fikri belirginleşti.”
“Amacımız çocuklara kitapları sevdirmek”
Müzeye ilginin yoğun olduğunu belirten Lidar, müzede çocuklarla konuşmayı çok sevdiğini ve müzenin amacının da çocuklara Küçük Prens aracılığıyla kitapları sevdirmek olduğunu belirterek şunları söyledi: “Çocuklar ucuz ayrıntılara takılmıyorlar, anı yaşıyorlar. Buranın kaç paraya mal olduğu veya binanın yapısı gibi teknik şeylerle ilgilenmiyorlar. Ama yetişkinler öyle mi, her şeyi tek tek sordukları zaman sıkılıyorum” dedi.

“3 bin farklı dil çevirisine ulaştık”
Küçük Prens Müzesi’nde 3 bin farklı dil çevirisine ulaştıklarını söyleyen Lidar, Artvin Lazcasından Hopa Lazcasına, Star Wars alfabesinden Elf yazısına kadar binlerce farklı dilde ve alfabede çevirilerinin olduğunu belirtti. Bu özelliğin bir ilk olduğunu kaydeden Lidar ifadelerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’de her ne kadar lokal müzecilik anlayışı gelişmese de en nihayetinde bir örnek müzemiz var. Fakat şunu da belirteyim; müzemizin herhangi bir gelir kaynağı yok. Küçük Prens Müzesi arkadaşlarımın, eşin dostun, okurlarımızın katkılarıyla ortaya çıktı. Haliyle ardında ciddi bir emek var. Kimi zaman müzenin duvarlarını beraber boyadık, kimi zaman küratörlüğünü üstlendik, ışıklarını birlikte taktık. Müzenin kurulması 6 ayımızı aldı.”
“Garip akımından en sevdiğim isim Oktay Rifat”
Müzeyle birlikte kişisel hayatına da değinen Lidar, edebiyatın hayatındaki önemi üstünde durarak, “Şu ara sevgili Mızmız dergisine şiir ve öyküler yazıyorum. Aynı zamanda bir öğretmenim ve dersine girdiğim bir sürü öğrencim var. Müzeyi, okulu, yazarlığı aynı anda yürütmek zor olsa da ben inanılmaz bir keyif alıyorum. Çünkü edebiyat benim yaşam kaynağım” dedi.
Lidar, katılımcılardan gelen “Bir şiir ekolüne mensup olsaydınız bu hangisi olurdu” sorusunu da şöyle yanıtladı: “Bir şiir ekolünden olsaydım bu kesinlikle Divan Edebiyatı olurdu. Düşünün, sembolizm, Osmanlı Türkçesi; sanat dili Farsça ve Türkçemizin mükemmel bir harmonisi. Nedim’in şarkıları, Baki’nin hoş sadaları, Fuzuli’nin mesnevileri… Her biri ince ince işlenen bir dizeler bütünü. Bana dönecek olursak, ben gazel okumayı ve kaside yazmayı çok seviyorum. Bunun yanında Cumhuriyet dönemi şiirlerine de hayranım. En sevdiğim isim de Garip akımından Oktay Rifat. Çünkü dümdüz bir insan o da benim gibi. Oktay Rifat ne Orhan Veli gibi popülerdi, ne de Melih Cevdet gibi aristokrat bir cenaha mensuptu. Dümdüz bir memurdu ve öyle de yaşadı. Ancak şuna eminim ki aralarında en yetenekli şair de oydu. Yalın bir dil ve duru bir Türkçe. Bazen düz insan olmak iyidir.”