Haber: Barış Tahircan Adlı
Editör: Yağmur Sertkaya
Antik Çağ’da tiyatrolarda oyuncuların taktığı maskeyi ifade eden ‘persona’ kelimesi, Carl Jung’la birlikte günlük hayatta hepimizi ilgilendiren bir terime dönüştü.
Persona: Dum Duma
Persona, eski dönemlerde oyuncuların sahnede taktıkları maskenin Latincedeki kelime karşılığıdır. Kelimenin köken olarak ilk anlamı ‘per sonata’ yani ‘sonat başı’dır. Sebebi ise aktörlerin her sonatta farklı bir maske takmasıdır. Persona kelimesini, Latincede ‘ses yoluyla ses çıkarmak’ veya ‘aracılığıyla konuşmak’ anlamına gelen ‘personare’den türediği yönünde açıklayanlar da vardır. Latin köken bilimciler bu kelimenin kökeni hakkında farklı görüşlere dağılmış durumda olsalar da, hemfikir oldukları nokta Persona teriminin tiyatro gösterilerinde farklı karakterleri canlandırmak için oyuncuların taktığı maske anlamı taşımasıdır.
Maske takma ve farklı rolleri benimseme kavramı, bireyleri çeşitli bağlamlarda yansıtan daha geniş sosyal rol ve kimlik fikrini kapsayacak şekilde gelişti. Zamanla persona, insanların yalnızca tiyatro ortamlarında değil, aynı zamanda günlük yaşamda da başkalarına sergilediği dış imajı, davranışları ve özellikleri temsil etmeye başladı. Persona, bir bireyin kamusal alanda veya belirli bir ortamda, özgün kimliğinden farklı olarak sergilediği imaj veya karakterle ilgilidir.
Psikolojiden ve Edebiyattan Maskelere Bakış
Psikiyatrist Carl Gustav Jung’un Etrüsk pandomimcilerin taktığı maskelere atıfta bulunan Latince kelimeden türettiği persona terimi psikolojide, bireyin gerçek benliğinden farklı olarak başkalarına yansıttığı kişiliktir. Psikoloji bağlamında persona, bir bireyin halka karşı sergilediği ve çoğunluk tarafından geniş çapta tanınan tavrını ifade eden ‘kamusal kişilik’ anlamında kullanılır.
Edebiyatta ise yazarın eserinde bir hikâye anlatmak, bir bakış açısını iletmek veya belirli duyguları ifade etmek için yarattığı kurgusal karakter veya anlatıcıyı ifade eder. Persona, yazarın kendisi değil, yazarın okuyucuyla iletişim kurmasını sağlayan inşa edilmiş bir kimliktir. Anlatının sesini şekillendirmek ve belirli bir bakış açısı sağlamak için kullanılan edebi araçtır. Edebiyatta çeşitli biçimlere bürünebilir ve farklı amaçlara hizmet edebilir. Yazarlar anlatıyı şekillendirmek, okuyucunun deneyimini etkilemek ve amaçlanan temaları ve mesajları iletmek için personayı kullanırlar. Karakterlere ve anlatılara derinlik katarak çok çeşitli seslerin ve bakış açılarının tek bir eserde sunulmasına olanak tanır.
Jung’un Maskesi
Kişiliğimizi yalnızca doğamıza kök salacak şekilde değil, aynı zamanda çevremizdeki sosyal ve çevresel taleplere uygun olacak şekilde de geliştiririz. Jung, kişiliğin sosyal olarak uyarlanmış bu yönünü ‘persona’ olarak adlandırdı. Persona durumdan duruma değişiklik gösterir; örneğin, birey iş yerindeyken yakın arkadaşları veya ailesiyle birlikte olduğundan farklı bir kişilik sergileyebilir. Bu, sosyal etkileşimleri yönetmenin ve kişinin iç benliğini korumanın bir yoludur, ancak bu durum aynı zamanda kişi gerçek benliğinden çok uzaklaşırsa kopukluk hissine de yol açabilir. Yaşamımız boyunca her gelişim evresine, cinsiyet kimliğimize, sosyal statümüze vb. göre çeşitli kişiliklerimiz olur. Jung’un dediği gibi, “Persona, bireysel bilinç ile toplum arasındaki karmaşık bir ilişkiler sistemidir; bir yandan başkaları üzerinde kesin bir izlenim bırakmak, diğer yandan da gerçekleri gizlemek için tasarlanmış bir tür maskedir, bireyin doğasıdır.”
Genellikle özel hayatta kişi sosyal maskesini çıkarır, evde ise daha mahrem bir maske takar. Böylece, zeki bir iş adamı, ailesine karşı nazik bir baba olabilir. Ancak kişinin personası çok katı olduğunda ya da onunla güçlü bir şekilde özdeşleştiğinde, kişi bunu özel hayatında da sürdürür ve ailesi olumsuz etkilenebilir. Evdeyken sert öğretmen maskesini çıkaramayan bir baba, bazen çocuklarını küçük düşürecek davranışlarda bulunabilir. Jung’un Analitik Psikolojisinde önemli bir kavram olan persona bir bakıma insanı, ruhun derin ve bilinmeyen engin alanına yani bilinçdışına gitmeye çağıran bir kapıdır. Jung, persona kavramından bağımsız olarak bireyi anlamak üzere şunu belirtiyor: “Eğer bir bireyi anlamak istiyorsam, ortalama insan hakkındaki tüm bilimsel bilgileri bir yana atıp, tüm teorileri göz ardı ederek tümüyle yeni ve önyargısız bir tavır benimsemek zorundayım.”
Farklı Yorumlar, Farklı Maskeler
Personayı dramaturjik bir bakış açısıyla ele alıp bireylerin sahneye koydukları rol olarak adlandıran Goffman, insanların toplumsal etkileşimlerini bir sahne performansına benzetir. Ona göre, insanlar sosyal ortamlarda belirli bir imaj yaratma çabasındadır, bu imaj da toplumun beklentileri ve normları doğrultusunda şekillenir. Filozof Jean-Paul Sartre ise personaya benzer bir kavram olan “diğer göz, dışardan bakış” kavramını geliştirdi. Sartre’a göre, başkalarının bize bakış açısı, kendi kimliğimizi oluşturur. Diğer insanların bize bakış açısı, bizi şekillendiren bir dış etken olarak görülür. Benzer bir kavram olan “kendilik” üzerine çalışan John Lock da insanların deneyim ve toplumsal etkileşimleri temel alarak kendi kimliklerini oluşturduklarını söyler. Bu süreçte, dış dünya ile etkileşimde bulunurken ortaya çıkan persona veya dışa dönük imaj önemlidir.
Antik Çağlar’da sahnelerde tiyatral performans sergilenirken kullanılan ve zamanla düşünürler tarafından farklı anlamlarla yorumlanan maskeler, günümüzde nereye gidersek bizimle gelmekte.