Haber: Yağmur Sertkaya
Fotoğraf: Ayşenur Sülün
Türkiye tarımında yıllardan beri süregelen üretim maliyeti ve gıda fiyatları, endüstriyel tarım yapan çiftçiye kıyasla hem küçük üreticilerin hem de tüketicilerin koşullarını ve gıda güvencesini giderek zayıflatmakta.
Tarımda üretimi hızla arttıran endüstriyel yöntemlerle 1970’li yıllarda Yeşil Devrim hareketi başladı. Kimyasal girdilerin çeşitlenmesi ve yaygınlaşmasıyla başlayan Yeşil Devrim’le birlikte buğday, mısır gibi ürünlerde hızlı bir artış yaşandı. Agroekoloji ise Yeşil Devrim olarak nitelenen sonrasında tarım krizine dönüşen endüstriyel sistemin karşısında hareket olarak, uzmanlar tarafından tarım sorunlarına bir çözüm önerisi şeklinde ele alınmakta.
Tarım kimyasallarına dayalı endüstriyel tarıma karşılık agroekoloji ekolojik dengeyi kullanan bir tarım sistemidir. Agroekoloji üzerine çalışan Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesinden emekli tarım ekonomisti Prof. Dr. Tayfun Özkaya konuyla ilgili açıklamalarda bulundu.
Tarım Eğitiminde Yeşil Devrimle Agroekoloji Dersleri Kaldırıldı
1930’lu yıllarda yayılmaya başlayan agroekoloji ziraat fakülteleri eğitiminde yer alıyordu. Henüz endüstriyel tarımla tanışmayan çiftçiler doğal yöntemlerle tarım sektöründe, araştırmalara yansıyan ilerlemeler kaydetti. Pek çok üniversite agroekolojiyi incelemeye başladı.
1960’lı yıllarda Türkiye’de ki üniversitelerde bölüm sistemi yerine kürsü sistemi bulunuyordu. Prof. Dr. Özkaya öğrencilik döneminde 1969’da Ege Üniversitesi Ziraat fakültesi’nde Tarla Bitkileri ve Agroekoloji Kürsüsü’nde agroekoloji dersi aldığını aktardı. Öğrencilik dönemlerindeki araştırma ve gözlemlerine dayanarak İkinci Dünya Savaşı sonrasında tarım kimyasallarının yaygınlaşmaya başladığını belirten Özkaya 1960’ların sonunda bu kimyasalların Türkiye’de de hızla artmasıyla birlikte Yeşil Devrim adı verilen hareketin başladığını dile getirdi.
Yeşil Devrim hareketinin ıslah edilmiş buğday, pirinç ve mısır üzerinde tarım kimyasallarının kullanımıyla yayıldığını belirten Prof. Dr. Özkaya bu dönemde agroekoloji yöntemleriyle yapılan tarımın geri plana itildiğini aynı zamanda Ege Üniversitesi’nde ve Türkiye’de ki diğer üniversitelerde de kürsü sistemi yerine bölüm sistemine geçildiğini aktardı. Bölüm sistemi ile birlikte agroekoloji sözcüğü bölüm adında yer almasa da agroekoloji dersi verilmeye devam ediyor diyen Özkaya günümüzde de Ege Üniversitesi ve birkaç üniversitenin ziraat fakültesinde tarımsal ekoloji adı altında ekoloji ile tarımın ilişkilerini ele alan bir ders verildiğini söyledi. Özkaya “özellikle 1980’lerden sonra gelişim gösteren agroekoloji ülkemizde yeterince dikkate alınmıyor” dedi ve “Endüstriyel tarım yaygınlaşarak bütün dünyada geniş bir şekilde yer aldı ve tarım eğitiminde başat hale geldi” ifadelerini kullandı.
Agroekolojinin geri plana itilmesiyle, küçük çiftçilerin kuru tarım yaptığı yerlerde endüstriyel tarım başarılı olamadı. Verimlerde yaşanan düşüş ve giderek çiftçilerin girdi üreten firmalara, şirketlere bağımlı olması; çevre kirliliği, yeraltı sularının kirlenmesi gibi halen çözümü aranan pek çok tarım sorunu baş gösterdi.
Endüstriyel Tarımın Olumsuz Yönleri
Küreselleşmeyle birlikte tarımın şirketlerin hegemonyasına girdiğini söyleyen Özkaya endüstriyel tarımın olumsuz yönlerinden bahsetti. Çiftçilerin karşılaştığı en temel sorun girdi fiyatlarının çok yüksek olması diyen Prof. Dr. Özkaya fiyat sorununun dünyada ve Türkiye’de girdi üreten şirketlerin özelleştirilmesinden kaynaklandığını belirtti. Özkaya buna örnek olarak Türkiye’de yem ve gübre fabrikalarının tamamının özelleştirildiğini, Türkiye Zirai Donatım Kurumu’nun ise büyük ölçüde zayıflatıldığını söyledi. Özkaya “Dolayısıyla çiftçi ne satın alırsa alsın şirketlerin dayattığı fiyatı kabul etmek zorunda. Şirketler girdi kullanımı konusunda çiftçiyi kışkırtıyor. Örneğin pamukta bol miktarda kimyasal gübre kullandığınızda bitki azmanlaşıyor; buna karşılık girdi şirketleri bunu düzelten yeni ilaçlar satıyor. Böylece kimyasal girdi kullanımında kısır döngü içine giriliyor. Buna bağlı olarak çiftçiler girdilere yüksek fiyat ödemek zorunda kalıyor.” diyerek endüstriyel tarımın çiftçiye ekonomik açıdan etkilerini aktardı.
Agroekolojik Tekniklerle Tarımsal Girdiden Tasarruf
Agroekolojinin daha ekonomik bir yöntem olduğunun altını çizen Özkaya “Toprak sürülmeden veya asgari düzeyde işlenerek tarım yapılırsa kullanılan mazot miktarı beşte bire inecektir. Bu verimlilik açısından da oldukça faydalı; Örneğin anıza ekim yaptığınızda toprakta bitki kalıntıları vs. kalıyor. Bunlar çürüdüğü için topraktaki organik maddenin yükselmesiyle toprak daha iyi su tutuyor ve üründe verimlilik de artıyor. Kurak yıllarda da verim alabiliyorsunuz.” ifadeleriyle konuyu örneklendirdi.
“Agroekoloji Geleneksel Yöntemlere Bağlı Kalmıyor’’
Özkaya coğrafyaya ve toprağa göre değişen tekniklerinin yanı sıra “Endüstriyel tarım öncesinde de çiftçiler hiçbir kimyasal kullanmadan tarım yapabiliyorlardı. Tabii bir takım sorunlar vardı. Bununla birlikte agroekoloji sadece geleneksel yöntemlere bağlı kalmıyor bunun yanında bilimsel yöntemleri de kullanıyor. Fakülteler ve araştırma enstitüleri araştırmalar yapıyor fakat Türkiye agroekolojik açıdan geri kalıyor. Agroekoloji de bilimsel bilgiyle bu geleneksel bilgiyi sentezlemek ve her ikisinden de yararlanmak esas.” sözleriyle bir bilim olduğunu ifade etti. Ayrıca agroekoloji yöntemleriyle elde edilen ürünlerin endüstriyel tarım ürünlerine kıyasla sağlık ve maliyet açısından çiftçi ve tüketici için daha verimli olduğunu vurguladı.
Türkiye’de çiftçilerin oluşturduğu bazı gıda grupları veya tüketim kooperatifleri ekolojik ürünleri yüksek fiyatlardan alıyor ancak çiftçi endüstriyel tarım da dezavantajlarla karşı karşıya kalıyor. Prof. Dr. Özkaya “Örneğin seracalığın olduğu bölgelerde yoğun kimyasal kullanımından kaynaklı kanserin arttığını gözlemliyoruz. Bununla birlikte çiftçi ürünü de iyi fiyatlardan satamıyor. Marjinal de olsa bazı çiftçilerle dayanışma halinde olan tüketim kooperatifleri, gıda grupları var, bunlar çiftçiler için daha iyi olmakla birlikte, tüketiciler için de makul fiyatlarla ürünleri alıp üyelerine verebiliyorlar. Bu çiftçiler sağlıklı üretim yapabilmenin yanı sıra daha yüksek bir gelir elde ediyor. dedi. ”Fakat tarım sistemi endüstriyel tarıma bağlı, bütün destekleme sistemleri ona yönelik. Çiftçi maliyetleri ve tüketici sağlığı için endüstriyel tarım girdilerini desteklemekten giderek vazgeçilmeli.” sözleriyle Özkaya, bu sorunların önüne geçilmesi için tarım politikalarının kökten değişmesi ve öncelikle çiftçinin örgütlenmesi gerektiğinin altını çiziyor.
Türkiye’de agroekoloji neden yaygınlaşmıyor?
Son on yıllarda Latin Amerika’da ve Avrupa’nın birçok ülkesinde tepki olarak kuvvetli bir agroekoloji hareketi başladı. Özellikle Latin Amerika, Avrupa ve Hindistan’da endüstriyel tarıma karşı örgütlenen çiftçiler giderek agroekolojide ilerlerken Türkiye’de bu tür örgütlenmelerin zayıf olduğunu belirten Prof. Dr. Tayfun Özkaya yaygınlaşmanın önündeki engelleri ele aldı.
Türkiye’de son 2-3 yılda daha da derinleşen tarımdaki ekonomik krizin büyük ölçüde ülkenin tarımda dışa bağımlılığından kaynaklandığını belirten Özkaya her türlü ürün üretmek için ithal girdilere ihtiyaç duyuluyor dedi. 1980’lerden bu yana hızla yoğunlaşan tarım krizi için çiftçinin örgütlenmesi gerektiğinin altını çizerek “Bu konuda bayağı zayıfız. Örneğin Latin Amerika’da topraksızlar hareketi, Hindistan’da sıfır bütçe doğal tarım hareketi var. Milyonlarca çiftçi örgütlenerek bilgileri yayabiliyor. Türkiye’de bu çok yetersiz. Agroekolojinin yaygınlaşabilmesi için basının, sivil toplum kuruluşlarının, tüketici derneklerinin ve tüketim kooperatiflerinin, partilerle ittifaklar oluşturması lazım. Politikanın bu yönde olması gerekiyor. Türkiye’de sadece yerel yönetimler bu konuda bir rol oynayabiliyor. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın agroekoloji ile ilgili politikaları da oldukça zayıf; yayınladığı bazı raporlarda agroekolojiyi bazı yörelerde geliştireceğiz söylemleri var ama uygulamada ciddi bir şekilde yer almıyor. Avrupa ülkelerinin çoğunda agroekoloji enstitüleri var.”
Hangisi daha verimli?
Yapılan araştırmalara göre Özkaya endüstriyel tarımdan agroekolojiye geçişte ilk 2-3 yıl hafif verim düşüklüğü olabileceğini sonrasında ise verim artışının endüstriyel tarıma göre daha yüksek olacağını söyledi.
Son olarak Prof. Dr. Özkaya yapılan bazı araştırmalara göre kurak yıllarda endüstriyel tarım ve agroekolojik yöntemlerle aynı ortamda üretim yapıldığında agroekolojide pozitif yönde yüzde 25 daha yüksek verim farkı bulunduğunu, çiftçinin gelirinde de artış gözlendiğini aktardı. Agroekoloji hem bir toplumsal hareket, hem bir bilim, hem de bir tekniktir. Dünyada agroekoloji alanında yapılan çalışmalar hızla devam etmekte.