Muhabir: Melek Öztürk
Fotoğraf: Kübra Mısıroğlu
Editör: Ece Özdemir
(İstanbul, İÜ Haber Merkezi)-Tüketim çılgınlığının hem psikolojik hem de sosyolojik boyutlarını Uzm. Dr. Psikiyatrist Emrah Yıldız ve Sosyolog Prof. Dr. Arzu Kihtir, İletim Gazetesi’ne anlattı.
Değişen dünya düzeni, küreselleşme ve dijitalleşme ile birlikte tüketim alışkanlıklarında köklü değişiklikler meydana geldi. Son yıllarda reklamlar ve sosyal medya aracılığıyla bireyler sürekli olarak yeni ürünlere ve yaşam tarzlarına yönlendirildi. Bu durum insanların tatmin olma ve sahip olma arzusunu artırdı dolayısıyla daha fazla harcama yapmalarına neden oldu. Ancak bu artan tüketim eğilimi yalnızca bireysel düzeyde değil, toplumsal düzeyde de önemli olumsuz sonuçlar doğurdu. Uzm. Dr. Psikiyatrist Emrah Yıldız ve İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Sosyolog Prof. Dr. Arzu Kihtir, fazla tüketimin nedenlerini ve zararlarını İletim Gazetesi’ne değerlendirdi.
Alışverişte tehlikeli sınır: Bağımlılık
Günümüzde yaygınlaşan aşırı tüketim ve alışveriş davranışlarını madde bağımlılıklarıyla büyük benzerlikler gösterdiğini vurgulayan Yıldız, bu noktalarda profesyonel destek alınmasının şart olduğunu “Aşırı tüketim davranışına sahip birey, alışveriş yapmadığında huzursuzluk hisseder ve rahatlamak için giderek daha fazla harcama yapar. Bu durum sosyal ve ekonomik hayatına zarar vermesine rağmen duramaz. Bu noktada profesyonel destek şarttır” sözleriyle anlattı.
“Tüketiyorum öyleyse varım”
Tüketim davranışlarının bireyin kimlik inşasında önemli bir rol oynadığına değinen Yıldız, bireyin kendisini eksik hissettiği konularda bu eksikliği statü sembolü olan ürünlerle tamamlayarak ideal benliğine ulaşmaya çalıştığını, “Devir değişti. ‘Düşünüyorum, öyleyse varım’ ilkesi ne yazık ki ‘Tüketiyorum, öyleyse varım’ ilkesine evrildi” diyerek açıkladı.
Reklamların görünmeyen psikolojik oyunu
Modern reklam ve pazarlama stratejilerinin, tüketicilerin kararlarını psikolojik olarak yönlendirme üzerine kurulu olduğunu vurgulayan Yıldız, en sık kullanılan 2 yöntemi şöyle ifade etti: “İlki kıtlık ilkesi. Bu ilkede sınırlı sayıda veya son gün gibi ifadelerle aciliyet hissi yaratılır. Diğeri FOMO yani gelişmeleri kaçırma korkusu. Bu ilkedeyse birey tetiklenerek ürün almaya yönlendirilir. Reklamlar, ürünü değil; ürünün vaat ettiği duyguyu, özgürlüğü, gücü ve aidiyeti satar.”

Küçük lükslerle teselli: Ruj etkisi
Bireylerin ekonomik sıkıntı yaşarken gereksiz tüketim yapmalarının nedenini ‘ruj etkisi’ kavramıyla açıklayan Yıldız, “İnsanlar ekonomik kriz dönemlerinde ev veya araba gibi büyük hayallerine ulaşamayacaklarını hissettiklerinde, kendilerini iyi hissettirecek ulaşılabilir küçük lükslere yönelirler. Bu, zorlu yaşam koşullarına karşı psikolojik bir savunma mekanizmasıdır; ‘Hâlâ hayattayım, hâlâ kendim için bir şeyler yapabilirim’ mesajını kendine verme çabasıdır” ifadelerinde bulundu.
Tüketimde farkındalığın gücü
Tüketim alışkanlıklarını sağlıklı bir düzeye çekmek için farkındalık geliştirilmesi gerektiğini söyleyen Yıldız, bir ürünü almadan önce ‘Bunu bir ihtiyacım olduğu için mi alıyorum, yoksa şu an hissettiğim bir duyguyu bastırmak için mi?’ sorusunun cevaplanması gerektiğini belirtti.
Tetikleyici unsurlara da dikkat çeken Yıldız, “Sizi alışverişe iten duygu ne? Stres mi, can sıkıntısı mı? Öncelikle bu soruya yanıt vermelisiniz. Ayrıca beğendiğiniz bir şeyi almadan önce kendinize bir gün süre tanıyın. Çoğu zaman ertesi gün o istek geçecektir” ifadelerini kullandı.
Toplumsal düzeyde psikolojik farkındalık oluşmasının tüketim çılgınlığını azaltabilecek tek çıkış yolu olduğunu vurgulayan Yıldız, “Toplumun başarı ve mutluluk tanımını değiştirmesi gerekiyor. ‘sahip olmak’ yerine ‘deneyimlemek’ ve ‘olmak’ üzerine kurulu bir değerler sistemi geliştirmeliyiz” dedi.
Tüketim çılgınlığına Maslow perspektifi
Aşırı tüketimin çevresel ve ekonomik sonuçlarını sosyolojik açıdan değerlendiren Kihtir, en küçük yapı olan aileden ülke ekonomisine kadar zarar verebileceğini belirterek şunları söyledi:
“Ekonomi bir arz-talep dengesini gerektirir. Bu denge tüketim çılgınlığıyla bozulduğunda, toplum içerisinde ihtiyaçlarını belirleyemeyen bireyler ve topluluklar ortaya çıkar. Dolayısıyla öngörülmeyen bir dengesizliğe sebep olacak bir toplum yapısı oluşmaya başlar.”

Çocuklarda sağlıklı tüketim bilinci
Çocukların erken yaşta yoğun tüketim kültürüne maruz kalmasının uzun vadeli olumsuz etkiler yaratabileceğine dikkat çeken Kihtir, bu durumun önüne geçilmesi için ailelere ve eğitimcilere önemli roller düştüğünü vurguladı. Kihtir, “Çocuklara lüks ve gösteriş yerine, ürünlerin işlevselliği ve ergonomisi üzerinde durulması gerektiğini aşılamalıyız. Gerçekten ihtiyaç duyulan, kullanışlı ve uzun vadeli fayda sağlayan ürünlere yönelmek, çocukların sağlıklı bir tüketim bilinci geliştirmeleri açısından önemlidir” dedi.



