Haber: İÜ Kurumsal İletişim Koordinatörlüğü
İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Tarafından düzenlenen “100. Yıl Dönümünde Ankara İtilafnamesi ve Türk-Fransız İlişkileri” paneli, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Doktora Salonu’nda gerçekleştirildi.
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan programın açılış konuşmasını, İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak yaptı. Türk-Fransız ilişkilerinin tarihi süreci hakkında bilgi veren Prof. Dr. Ak, ilişkilerin bundan yaklaşık beş buçuk asır önce, 1483’te Sultan II. Beyazid’in kardeşi Cem Sultan hakkında bilgi almak için XI. Louis’e Limni adasından Rum kökenli bir elçi göndermesiyle başladığını ve 1535’te Fransa adına ilk mukim elçi Jean de La Forest’ın İstanbul’a geldiğini söyledi. Bu ilişkilerin sonucunda, 1535’te Osmanlı Devleti’nin, ilk defa Fransa’ya bir “ihsan” olarak kapitülasyonları bahşettiğini ve böylece Fransa’nın, Osmanlı Devleti nezdinde “en fazla müsaadeye mazhar devlet/en ayrıcalıklı devlet” konumuna geldiğini kaydeden Prof. Dr. Ak, “Bu kapitülasyonlar, 1604’te I. Ahmet devrinde yenilendiği gibi hangi mezhepten olursa olsun Fransız ruhban taifesi Osmanlı vatanının her yerinde serbestçe ayinler yapabilme hakkı elde etmişlerdi. Hemen belirtmek gerekir ki, bu kapitülasyonlar ve Fransızların Katolikleri himaye hakkı 1740’te sürekli hale gelmiştir” dedi.
Osmanlı-Türk modernleşme tarihi açısından 1721’de Yirmi sekiz Mehmet Çelebi’nin Fransız devlet ve toplum yapısını incelemek üzere Fransa’ya gitmesinin önemli bir dönüm noktası olduğunu belirten Prof. Dr. Ak, bundan sonra Fransa’nın Osmanlı-Türk reformcuları için model ülke olduğunu ve modern gelişmeleri anlamak için Fransızca öğrenmeye çalıştıklarını vurgulayarak, Fransızcanın, 19. yüzyıl diplomasi dili olmasının da Fransızca öğrenme yolunda itici bir unsur olduğunu dile getirdi.
Fransa’nın Mondros Mütarekesinden Sonraki İşgalleri
İngiltere ile birlikte Fransa’nın, 1878 Berlin Kongresi’ne kadar Rusya karşısında Osmanlı Devleti’nin yanında yer aldığını ve bunu yaparken de aslında Osmanlı Devleti’nin iç meselesi olması gereken Boğazlar meselesi gibi meseleleri, uluslararası hale getirmekten de çekinmediklerini aktaran Prof. Dr. Ak şu ifadeleri kullandı: “1878’den sonra İngiltere ile Fransa, Ermeni ihtilalci grupları destekleyerek Osmanlı Devleti aleyhindeki faaliyetlerin koruyucusu olmuş, I. Dünya Savaşı’nda Rusya ve İngiltere ile birlikte Fransa, Osmanlı Devleti’ne karşı savaş açmışlardır. Özellikle İngiltere ile Fransa, Mayıs 1916’da Sykes-Picot gizli anlaşmasını yaparak Osmanlı Devleti’ni, Arap topraklarını kendi aralarında paylaşmayı planlamışlar ve Mondros mütarekesinden sonra ise Anadolu ve Doğu Trakya dahil bu toprakları işgal etmişlerdir. Mesela Fransızlar, 11 Aralık 1918’de Dörtyol’u, 17 Aralık’ta Mersin’i ve 1 Ocak 1919’da Antep’i, 22 Şubat 1919’da Maraş’ı ve 24 Mart 1919’da ise Urfa’yı işgal etmişlerdir.”
Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçerek 22 Haziran 1919 tarihli Amasya genelgesinden sonra ülkedeki perakende direniş hareketlerini tek çatı altında toplamasının ve bunu da Sivas Kongresi ile gerçekleştirmesinin Fransa’yı endişelendirdiğini söyleyen Prof. Dr. Ak, “Çünkü, Millî Mücadele hareketinin kendi sömürgelerindeki Müslümanlara ve özellikle Araplara ilham kaynağı olacağından korkuyorlardı. Bunu önlemek için Fransızlar, Mustafa Kemal Paşa ile ilişki kurmak istediler. Bunun sonucunda Fransa’nın Suriye eski Yüksek Komiseri Georges Picot, 7 Aralık 1919’da Sivas’a gelerek Mustafa Kemal Paşa ile görüştü” dedi. Bu görüşmede Mustafa Kemal Paşa’nın, bölgedeki Fransız işgalinin sona erdirilmesini, aksi halde Türklerin savaşla bunu yapacağını söylerken Picot’un, Çukurova’da kendilerine ekonomik ayrıcalıklar verilmesi şartıyla işgal ettikleri, Antep, Urfa, Maraş ve Çukurova’yı boşaltabileceklerini belirttiğini ifade ederek, Mustafa Kemal Paşa’nın Fransızların bu teklifini reddettiğini sözlerine ekledi.
Ankara İtilafnamesi’ne Giden Süreç
“Bu işgallere rağmen Fransa, Mondros mütarekesinden sonra İngiltere’nin İstanbul’daki hâkim tavrından rahatsız olmuş, I. ve II. İnönü muharebelerinde destekledikleri Yunan ordusunun Türk ordusuna yenilmesinin ardından İtilaf Devletleri’nin 11 Mayıs 1921’de artık Yunanistan’ı desteklemeyeceklerine yönelik deklarasyonu üzerine Ankara’daki TBMM hükümeti ile anlaşma yollarını aramaya başlamıştır” şeklinde konuşan Prof. Dr. Ak, bu sürecin 20 Ekim 1921’de imzalanacak olan Ankara İtilafnamesi’ne kadar devam ettiğini söyledi.
Türk-Fransız resmi görüşmelerinin 13 Haziran 1921’de Ankara’da başladığını ve Mustafa Kemal Paşa’nın Misak-ı Milli’de ısrar ederken Fransız temsilci Franklin Bouillon’un ise Sevr Antlaşması’nın emri vaki olduğunu kabul ettikten sonra görüşmelerde 11 Mart 1921 tarihli Bekir Sami Bey- Briand sözleşmesinin esas alınmasını istediğini kaydeden Prof. Dr. Ak, Briand’ın, Londra’da Bekir Sami heyetinin Misak-ı Milli’den söz etmediklerini belirttiğini, bunun üzerine kendisine Misak-ı Milli’nin Fransızcasının verildiğini aktardı.
“Anlaşma, 20 Ekim 1921’de İmzalandı”
İtilaf devletlerinin 11 Mayıs 1921 bildirisine rağmen 18-19 Haziran 1921’de Paris’te toplanarak Türk-Yunan savaşında yeniden arabuluculuk yapmaya çalıştığını, Yunanlıların ise bunu reddettiğini aktaran Prof. Dr. Ak, Yunan ordusunun 5 Temmuz 1921’de Anadolu’da büyük bir taarruza geçerek Kütahya, Afyon ve Eskişehir’i işgal ettiğini ve dolayısıyla bu süreçte Türk-Fransız ilişkilerinin kesildiğini belirterek ifadelerini şöyle sürdürdü: “İkinci dönem Türk-Fransız görüşmelerinin 24 Eylül 1921’de başladığını görmekteyiz. Bu görüşmeler üç hafta kadar sürmüştür. Görüşmelerde Ankara Hükümeti’ni Hariciye Vekili Yusuf Kemal Bey (Tengirşek), Fransa’yı ise Franklin Bouillon temsil etmekteydi. Bu görüşmeleri dışarıdan izleyen ve hakem rolü üstlenen Mustafa Kemal Paşa, özellikle sınırın Payas’tan başlayarak Çobanbey-Nusaybin arasındaki 20 km genişliğindeki Bağdat demiryolu imtiyaz bölgesinin güneyinden geçtikten sonra Musul vilayeti sınırına kadar uzanmasını istiyordu. Fakat Fransızlar bunu kabul etmediler. Fransızlara göre Türkler kendileriyle anlaşmak zorundaydı. Aslında Ankara da Fransızlarla anlaşmak istiyordu. Sonunda taraflar, 20 Ekim 1921’de Ankara İtilafnamesi’ni imzaladılar.”
Genel olarak Ankara İtilafnamesi ile Anadolu’daki Türk-Fransız savaşının sona erdiğini ve TBMM hükümetinin, ilk defa Batılı bir devlet tarafından tanınmış olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ak, bu hususun Ankara hükümeti açısından büyük bir diplomatik başarı olduğunu vurguladı. Prof. Dr. Ak, İskenderun bölgesinin, özel bir idare şeklinde Fransız mandası Suriye’ye bırakıldığını sözlerine ekledi.
“Fransa, Güçlenen Türkiye’den Rahatsızlık Duymaktadır”
Ankara İtilafnamesi’nin, uluslararası hukuk açısından geçici mukavele veya ön barış antlaşması niteliğinde olup Türk ve Fransız Meclisleri tarafından onaylanmamış bir metin olduğunu; bu anlaşma ile ayrıca Sevr Barış Antlaşması’nın resmen geçersiz kaldığını dile getiren Prof. Dr. Ak, Fransa’nın bu anlaşmayı imzalamak suretiyle kendi kamuoyundaki savaş karşıtlarını tatmin ettiğini söyledi ve konuşmasını şu şekilde tamamladı: “100. yılında, Ankara İtilafnamesi yeniden incelendiğinde görülecektir ki, bu anlaşma ile belirlenmiş Türk-Suriye sınırı, terör sebebiyle ciddi güvenlik zaafları içindedir. Bu yüzden Türkiye, kendi güvenliği için Suriye’ye yönelik üç askerî harekât düzenlemiştir. İkincisi Fransa, Suriye’nin dışında Doğu Akdeniz, Avrupa Birliği ve Afrika meselelerinde Türkiye karşıtı agresif bir dış politika izlemektedir. Özellikle, Fransız-Cezayir ilişkilerindeki gerginlikte, Türkiye’yi suçlamaktadır. Hiç şüphesiz bunda, Fransa’nın güçlenen Türkiye’den rahatsızlık duymasının büyük rolü bulunmaktadır. Buradan hareketle, bu önemli paneli gerçekleşmesini sağlayan kıymetli bilim insanlarına teşekkür eder, saygılarımı sunarım.”
Prof. Dr. Ak’ın açılış konuşmasını tamamlamasının ardından panele geçildi. Moderatörlüğünü İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Mustafa Budak’ın üstlendiği panelde İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rauf Versan, Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hilal Akgül ve Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hadiye Yılmaz Odabaşı konuşmacı olarak yer aldı. Programda, Ankara Anlaşması’nın tarihi süreci, hukuk açısından değeri, Türk-Fransız ilişkilerinin boyutları gibi konular hakkında değerlendirmelerde bulunuldu.