Haber: Kasım Sarsılmaz
Uluslararası yaptırımların kaldırılması karşılığında Tahran’ın nükleer faaliyetlerinin düzenlendiği ve denetim altına alındığı nükleer anlaşma, Birleşmiş Milletlerin 5 daimi üyesi olan ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa ve Almanya ile İran arasında 14 Temmuz 2015 tarihinde imzalanmıştı. Donald Trump’ın yönetimde olduğu 2018 yılında, Tahran’ın silah üretimine devam ettiği ve bölgedeki paramiliter örgütlere lojistik destek sağladığı gerekçe gösterilerek Washington yönetimi anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmişti.
Avusturya’nın başkenti Viyana’da, 29 Kasım Pazartesi günü, İran ile nükleer anlaşmanın tarafı olan BM’nin 4 daimi üyesi arasında, anlaşmaya geri dönüş müzakereleri yeniden başladı. Görüşme masasına doğrudan dahil olmayan ABD, Viyana’daki müzakerelere dolaylı olarak katılım sağlıyor.
Nükleer Anlaşmadan Tek Taraflı Çekilme
2018 yılında dönemin ABD Başkanı Donald Trump, bir önceki yönetim tarafından imzalanan anlaşmayı yeterli bulmayarak ülkesini anlaşmadan tek taraflı olarak çektiğini kamuoyuna bildirmişti. Buna karşın, ilerleyen süreçte Tahran yönetimi anlaşmadan doğan bazı kilit taahhütlerini ihlal ederek anlaşmaya bağlılığını çiğnedi.
Bu süreçte, “Stratejik sabır” adını verdiği bekleme politikası başlatan Tahran, Avrupa ülkelerinden Washington’un yaptırımlarına karşı nükleer anlaşmayı koruyacak adımların atılmasını talep etti. Bekleme politikasının olumsuz sonuçlanmasından ötürü İran, ABD’nin yaptırımlarına karşı anlaşmadan doğan tüm taahhütlerini 8 Mayıs 2019’a kadar kademeli olarak durdurmaya yöneldi.
Tahran yönetimi, 5 Ocak 2020’de anlaşmadan doğan tüm taahhütlerini tamamen sona erdirerek, yüksek düzeyde uranyum zenginleştirme çalışmaları dahil birçok alanda önemli adımlar atmaya başladı.
ABD’de Biden yönetiminin başa gelmesiyle birlikte, Ortadoğu’da politika değişikliğine gidildi. Yeni dönemde sahadaki güçlerini Pasifik’e kaydırmasıyla beraber Washington yönetiminin Ortadoğu’daki sorunların çözümünde diplomasiye ağırlık verdiği biliniyor.
Nükleer Anlaşmaya Dönüş Biden’ın Seçim Vaatlerinden Biri
Viyana’da devam eden nükleer müzakere görüşmelerini yakından takip eden İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu Savash Porgham ile tekrar kurulan masada tarafların birbirinden beklentilerini, olası yeni bir mutabakatın ihtimallerini ve bölgesel jeopolitiği konuştuk.
Trump’ın nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmesinden sonra bu anlaşmanın uygulanması sıkıntıya düştüğünü belirten Gazeteci Porgham, Amerika hariç anlaşmanın diğer taraflarının en başından beri nükleer mutabakatın devamından yana bir perspektif ortaya koyduğunu belirtti. Porgham, “ABD Başkanı Joe Biden seçim vaatlerinde İran’la tekrardan müzakerelere dönmesi gerektiğini ve dönüleceğinin de işaretini vermişti. Böylelikle seçildikten sonra da Amerika’nın tekrar İran’la bir nükleer mutabakat çevresinde bir zemin yoklamaya başladığını biliyoruz.” dedi.
Nükleer mutabakat görüşmelerinin sıkıntılı bir seyirde Viyana’da devam ettiğini ve tarafların öne sürdükleri şartların birbiriyle çeliştiğini söyleyen Porgham, “Yeni fırsattan istifade tüm taraflar, anlaşmanın hem Batılı hem Çin ve Rusya ve hem de İran bu vesileyle anlaşmaya yeni yeni maddelere ekleyip bu anlaşmayı kendi menfaatleri doğrultusunda yeniden kurgulamaya çalışıyorlar ve durum böyle olunca taraflar birbiriyle uymuyor. Sözde bütün taraflar nükleer anlaşmanın ilk haliyle yürütülmesinden tarafız ve herhangi bir yeni madde eklemek istemiyoruz diyorlar. Ancak nükleer mutabakatın seyri izlendiğinde bunun doğru olmadığını ve her tarafın kendi şartlarını dayattığını biliyoruz. Son günlerde şartlar ve ortaya atılan istekler o kadar birbirinden farklıydı ki bütün taraflar Viyana müzakeresindeki bütün temsilciler mecburen görüşmelerden ayrılıp kendi başkentlerine geri dönüp müzakere yapmak zorunda kaldılar.” açıklamasında bulundu.
Füze Programı En Önemli Konu
Amerika’nın nükleer müzakereye koymayı istediği en önemli şartın, İran’ın füze programının bu mutabakata dahil etmek olduğunu ve İran’ın ise füze programını kesinlikle bu anlaşmaya dahil etmek istemediğinin altını çizen Porgham, “İran, ‘biz daha önce anlaştık ve yeninden herhangi bir madde katmak istemiyoruz’ diyor. Öte taraftan İran’la nükleer mutabakatın oluşabilmesi için ve devam edebilmesi için tüm ambargoların derhal kaldırılmasını istiyor. Bu noktada Amerika İran’ın üzerinde bir baskı gücü olarak kullandığı ambargoları bir anda kaldırmıyor. Kaldırmayınca da İran özellikle son dönemlerde içinde bulunduğu ekonomik dar boğazı düşünüldüğünde ambargo İran ticaret hacmini bir hayli zayıflatmış durumda. Bundan dolayı İran’ın en önemli çabası bir an önce Amerikan ambargolarından kaçınmak. Ancak Amerika da elindeki İran’a karşı kullandığı bu ambargo gücünden kolay kolay vazgeçmek istemiyor. Bu noktada da taraflar bir şu ana kadar bir türlü olumlu bir noktaya gelebilmiş değiller.” ifadelerini kullandı.
Beklentilerin İran’la Biden yönetimi arasında ikili nükleer görüşmelerde geri adımlar atılması yönünde olduğunu kaydeden Porgham, İran’da yeni Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin radikal bir muhafazakar gelenekten geliyor olmasının en başından beri Amerika’yla anlaşmaya yanaşmak istememesinin, bütün bakanlarının da en radikal ve en sert söylemci kanatlardan ve özellikle devrim muhafızları askerlerinden oluşmasının, İran tarafını da nükleer müzakerelerde anlaşmaya varma konusunda zora soktuğu söyledi.
“Bennett, İran’a karşı çok daha sert politikalar gütmek istiyor.”
Gazeteci Savash Pogrham, yakın bir dönemde, İsrail ve ABD savunma bakanlarının İran’la nükleer müzakerelerin seyri hakkında görüştüklerini ve müzakerelerin olumsuz sonuç vermesi olasılığında iki ülkenin İran’a karşı askeri seçeneğini de gündemlerine alacak şekilde bir tatbikatlar silsilesi yapmak istediklerini belirtti.
İsrail’in başından beri Amerika’nın yeniden İran’la nükleer mutabakata geri dönmesinin en büyük karşıtı ve istemeyeni olduğunun vurgulayan Pogrham, “Özellikle İsrail’in yeni Başbakanı Naftali Bennett daha önceki Başbakan Binyamin Netanyahu’ya göre İran’a karşı çok daha sert politikalar gütmek istiyor. Öte taraftan önümüzdeki hafta Amerika’nın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan İsrail’e İran konusunu görüşmeye gidecek. İsrail şu anki konjonktürde asla İran’ın tekrardan bir nükleer mutabakata varıp özellikle şu an içinde bulunduğumuz Ortadoğu jeopolitiği içerisinde yeninden güçlenmesini istemiyor. Çünkü İsrail daha önce Obama döneminde nükleer mutabakatla birlikte İran’ın önünün açıldığını hem maddi kaynak olarak hem lojistik güç olarak hem de bölgesel çatışmaları tetikleyecek güçte bir unsur haline gelmiş olması, Ortadoğu’da İsrail’i tehdit edecek düzeyde bir nüfus savaşına girecek nitelikte güçlendiğini biliyor ve artık bunun yeniden Biden döneminde de oluşmasını istemiyor.” değerlendirmesinde bulundu.
Sözlerine Ortadoğu jeopolitiğinde, İran ve İsrail’in vekil savaşlarından bahsederek devam eden Pogrham, İsrail’in, Suriye içerisinde sürekli İran Devrim Muhafızlarına bağlı güçlerini vurduğunu kaydetti.
Gazeteci Pogrham sözlerini şu şekilde noktaladı: “Sürekli İran’ın kontrolünde olan milisleri ve güçleri vuruyor. Bundan dolayı İran ve İsrail arasında git gide dozu artan bir çatışma seyri var. Öte tarafından İsrail uzun zamandır İran’ın nükleer tesislerine yönelik siber saldırılar yapıyor. İsrail, İran’ın nükleer programının başında olan İran Savunma Bakan Yardımcısı Fizikçi Muhsin Fahrizad’ye suikast düzenledi. Bu bağlamda İsrail’in İran’ın nükleer programına karşı tutumu çok net. İsrail eğer bu şekilde devam ederse İran’ın çok yakın zamanda nükleer silaha ulaşacak dozda bir uranyum zenginleştirebileceğini düşünüyor. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun son açıklamalarına baktığımızda İran’ın pek çok tesisinin artık Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun denetiminde çıktığını görüyoruz. Hatta son olarak Rusya’nın Viyana’daki temsilcisi Mihail Ulyanov isimli diplomat, İran’ın nükleer tesislerindeki santrifüjlerin kapatılması, ülkenden çıkarılması veya tamamen betonla kaplanması gerektiğini söylüyor. Yani İran’ın nükleer potansiyeli ve nükleer stoka ulaşma potansiyelini Trump’ın nükleer anlaşmadan çekilmesinden bugüne kadar çok daha üst seviyeye ulaşmış durumda ve bunun en büyük endişe edicisi şüphesiz İsrail. Bu noktada, İsrail hiçbir zaman İran’ın nükleer olarak güçlenmesine izin vermeyecektir, elinden gelen her türlü katkıyı da sağlayacaktır.”
Kapsamlı Ortak Eylem Planı Nedir?
Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) Tahran yönetiminin nükleer faaliyetlerini denetlenmesi ve düzenlenmesi, bunun karşılığında da yaptırımların kaldırılması amacıyla Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) daimi üyeleri ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin’in yanı sıra Almanya ve AB ile İran arasında 2015’te imzalandı.
Uluslararası yaptırımların kaldırılması karşılığında Tahran’ın nükleer faaliyetlerinin düzenlendiği ve denetim altına alındığı nükleer anlaşma, 16 Ocak 2016’da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) onayıyla yürürlüğe girdi. Böylece İran, uluslararası yaptırımlardan kısmen de olsa kurtuldu. ABD Başkanı Joe Biden’ın Başkan Yardımcısı olduğu dönemde imzalanan ve iki ülke arasındaki düşmanlıkları sona erdirme vaadini de taşıyan nükleer anlaşma, iki ülke arasındaki diyaloğun genişlemesine katkı sağladı kamuoyunca bilinmekte.
İmzalanan anlaşmaya göre, Tahran devam ettirdiği yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum üretimi ve saklama kapasitesine sınır getirecek, nükleer tesislerinin uluslararası kuruluşlarca denetlenmesine izin verecek ve tavsiyeler üzerine tesislerini değiştirecek ya da tamamen kapatacak adımlar atacaktı. Tahran yönetimi tarafından verilecek bu tavizlere karşın uzun bir süredir ülke ekonomisini zor bir duruma sokan yaptırımlar yürürlükten kaldırılacaktı.
Kaynak: AA, BBC Türkçe