Haber: Esen Dolma
İstanbul Üniversitesi Haber Merkezi
Doğaya zarar vermeyen, geri dönüştürülebilen bir üretim ve sunum sürecine sahip ürünleri ifade eden ‘yeşil’ ifadesi yeme-içme sektöründeki ‘organik’ kadar muğlak. Etiketler, bir ürünün veya hizmetin ne kadar ekolojik ve sürdürülebilir olduğunu tespit etmek adına yetersiz olabiliyor. ‘Greenwashing’ kavramı da çoğunlukla bu etiketleme ve pazarlama süreçlerinde karşımıza çıkıyor.
Türkçeye ‘yeşil aklama’ olarak çevrilen greenwashing, sürdürülebilirlik kavramının bir pazarlama stratejisine dönüşmesiyle hayatımıza giren yeni bir sözcük. Ne anlama geliyor derseniz… Greenfluencer (çevreci etkileyici) / yazar Nil Ormanlı Balpınar, “Çevre dostu veya ekolojik olmayan bir markanın, ürünün ya da servisin kendini çevre dostu veya ekolojikmiş gibi göstermesine, bunun hakkında eksik veya yanlış beyanda bulunmasına greenwashing yani yeşil aklama deniyor” şeklinde tanımlıyor bu kavramı. Biz de greenwashing’in nasıl ortaya çıktığından tespitine kadar birçok konuyu Ormanlı’ya soruyoruz.
Çevre Konusunda Duyarlı Tüketici Hedef Alınıyor
Öncelikle kavramın ortaya çıkışına ve ilk nerede kullanıldığına bakalım. Terimin ilk kez 1986 yılında çevreci Jay Westerveld tarafından kullanıldığını belirten Ormanlı, “Westerveld, kaldığı otelde çevreyi koruması için havluları yeniden kullanmasını söyleyen ‘save the towel’ hareketini fark ediyor fakat otelde o kadar fazla atık çıkıyor ve bununla ilgili başka bir şey yapılmıyor ki otelin sadece yıkama masrafını azaltmak için böyle bir şey yaptığına kanaat getiriyor. ‘Yeşil aklama’ kelimesi de buradan çıkıyor” diyor. Yani kavramın ortaya çıkışı markaların tüketicilerden gelen talebi sömürmesi sonucu olmayabilir. Ancak Ormanlı, “İlk çıkış noktası ‘gelen talep’ olmasa da sonrasında kesinlikle doğa ve iklim krizi konusunda duyarlı tüketici hedef alınıyor” sözlerini kullanıyor. Böyle bir talebin, hatta böyle bir piyasanın olduğunu keşfeden herkesin greenwashing yaptığını da ekliyor: “Artık her marka ‘Haydi ben de geri dönüştürülmüş bir şey kullanayım, cümle içinde sürdürülebilirlik kelimesini geçireyim de çevreci sansınlar’ demeye başladı.”
“Büyük markalara güvenmemeliyiz”
Peki, greenwashing hangi süreçlerde karşımıza çıkıyor? Genelde etiketleme ve pazarlama sürecinde karşımıza çıktığını ifade eden Ormanlı, bunu şu örneklerle açıklıyor: “Denizleri temizlediğini iddia eden deterjan markaları, tek kullanımlık ürün üretmesine rağmen atıksız yaşam önerilerinde bulunanlar, dünyanın en önemli iklim konferansına sponsor olan dünyanın en büyük plastik kirleticileri, tek kullanımlık ürünler üreten bir dükkan açıp buna ‘döngüsel ekonomiye katkıda bulunuyoruz, su israfını önlüyoruz’ diyenler… Kömüre finansal yatırım yapan ama ‘sürdürülebilir’ bankalar mesela.” Ormanlı’nın sözleriyle “büyük markalara hiçbir zaman güvenmemeliyiz”.
Etiket Okumayı Bilmeliyiz
Greenwashing sadece bunlarla da sınırlı değil. Birçok konuda sürdürülebilirlik adımları atmasına rağmen bir markanın yine de greenwashing yapabileceğini söyleyen Ormanlı, “Mesela bir deterjan markası, geri dönüştürülmüş şişe kullanıyor, vegan, hayvanlar üzerinde deney yapmıyor, sürdürülebilirlik konusunda pek çok sertifikası bulunuyor. Her şey harika ancak ürünleri SLS, SLES, parfüm gibi doğaya ve insan vücuduna zararlı maddeler içeriyor olabilir” diye de ekliyor. O zaman greenwashing’in tespitini kim yapacak? Cevap, tüketiciler. Ormanlı, tüketicilerin, biraz daha geniş çaplı düşünmesi ve etiket okumayı, ‘eco friendly’ kavramını bilmeleri gerektiğini düşünüyor.
“Tek kullanımlık hiçbir ürün ekolojik olamaz”
Ekolojik sorgulama yetimizin gelişmesiyle paralel şekilde greenwashing tespitinin de kolaylaşacağını belirten Ormanlı, greenwashing’i anlamak için yapılması gerekenleri şöyle anlatıyor: “Tek kullanımlık hiçbir ürün ekolojik olamaz mesela. İçinde toksik kimyasal bulunduran deterjanlar da… Önce öne sürdüğü mesaja ve bununla ilgili ne yaptığına, sonra da bunun sunduğu hizmet veya ürünle çelişip çelişmediğine bakmak gerekiyor. Etiket okumayı öğrenmek gerek. Bir markanın hangi çatı şirketlere bağlı olduğuna ve bu şirkete bağlı başka markalar varsa onların da aynı hassasiyeti gösterip göstermediğine bakarak da yeşil aklamayı tespit edebilirsiniz. Kısaca her şeyden şüphe etmeyi öğrenmek gerekiyor.”
Yasal Düzenleme Yok
Türkiye’de bu konuyla ilgili yasal bir düzenleme olmadığını ifade eden Ormanlı, “Buğday Derneği’nin bir kampanyası vardı bununla ilgili, ‘gerçekten doğal mı’ diye. Ancak Türk Gıda Kodeksi Gıda Etiketleme ve Tüketicileri Bilgilendirme Yönetmeliği’nde ne yazık bir ayrım yok” sözlerini kullanıyor. Ormanlı yönetmelik hakkında da şu bilgileri veriyor: Kılavuz, pastörize süt, ısıl işlem görmüş UHT süt, siyah çay, bitki çayları, yumurta, bal, kahve, taze ve kurutulmuş, dondurulmuş meyve-sebze, yoğurt gibi ürünlerde ‘doğal’ ifadesinin kullanımına izin veriyor. Ancak ‘doğal’ ibaresi için herhangi bir kriter yer almıyor. Bu da markaların bu gibi ifadeleri belli bir kritere bağlı olmaksızın kullanmasını kolaylaştırıyor.
Karbon Salımına Karşı Yerel Üreticiye Destek
Bir markanın gerçekten ‘çevre dostu’, ‘ekolojik’ veya ‘green’ olduğunu nasıl anlarız peki? Genellikle yerel üreticilerin böyle olduğunu ifade eden Ormanlı, yerel üreticiden alışveriş yapmanın en güzel yanının, onlarla iletişime geçebilmek olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Yerel üretimde lojistik faaliyeti azaldığı için karbon salımı da en aza indirgenmiş oluyor. Yerel üretici tamamen şeffaftır, sorularınıza yanıt verir. Arka etiketine ‘yüzey aktif temizleyici’ yazıp geçmez, gerçekten ne olduğunu belirtir. Parfüm kullanmaz, koruyucu eklemekten uzak durur. Plastiksiz kargo gönderir. Temiz içeriğe önem verir, vegan ve hayvanlar üzerinde test edilmemiş yani cruelty free’dir. Yavaş üretimi destekler. Sürdürülebilir materyal kullanır. Geri dönüştürülmüş plastiğin daha fazla mikroplastik yaydığını bilir ve bunu bir reklam aracı olarak kullanmaz. Kadın ve çocuk emeğine önem verir. Yerel üretim yapar, ham maddelerini de öyle temin etmeye özen gösterir. Attığı her adımın gezegen üzerinde bir etki bıraktığını bilir ve ona göre hareket eder.”
“Tüketimimizi azaltalım”
Ormanlı, bilinçli bir tüketici olarak yapmamız gerekenleri ise şöyle sıralıyor: “Öncelikle tüketimimizi azaltalım. Bu internet kullanımı da olabilir, alışveriş de. İkincisi istek ve ihtiyaç arasındaki ayrımı fark edelim. Organik pazar ve ikinci ele yönelelim. Hayvansal tüketimimizi azaltalım. Yerel ve kadın üreticiyi destekleyelim. Tabii, yerel ve kadın üretici de sürdürülebilir ve etik olmayabilir. Çalışanlarının haklarını da vermeli. Bunun dışında avokado gibi bazı besinler çok popüler oldu ancak genelde ithal avokado satılıyor. Aslında avokado Türkiye’de de üretiliyor. Tüketicinin alacağı ürünün nerede üretildiğini sorgulaması gerekiyor.”