Doç. Dr. Fırat TUFAN
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) ile üye devletlerin önerisiyle radyonun önemini bir kez daha vurgulamak ve radyo aracılığıyla önemli toplumsal meseleleri gündeme getirmek amacıyla 2012 yılından beri her yıl 13 Şubat “Dünya Radyo Günü” olarak kutlanıyor. Bugün tüm dünya radyoları, yayın içeriklerini ve anonslarını kısmen ya da tamamen bugüne özel tasarlarken, yerelden küresele radyo yayıncıları arasında iş birliği olanakları güçlendiriliyor. UNESCO’nun bugüne özel belirlediği temalar, yeni tartışma zeminleri açarken, radyonun demokrasiye olan katkısını yeniden görmemizi sağlıyor. Bugüne dek, toplumsal cinsiyet eşitliği, barış, diyalog, hoşgörü, çeşitlilik, spor ve olağanüstü hâl durumlarında radyonun işlevi gibi çeşitli konular çerçevesinde kutlanan Dünya Radyo Günü’nün bu yılki teması “gelişim”, “yenilik” ve “bağlantı”. UNESCO, bu yılki tema ile radyonun gelişen teknoloji ile dönüşümüne, uyum sağlayabilme yeteneği ile sürekli yenilenmesine ve iletişim gücüyle bireyleri ve toplumları bir arada tutabilme kabiliyetine vurgu yapıyor.
Radyo, yalnızca sese dayalı yapısı ile bireysel olduğu kadar mobil bir araçtır ve aynı zamanda içerik çeşitliliği ve söylem dili ile tüm insanlığı kapsayabilecek niteliktedir. Küresel düzeyde hala yaygın biçimde kullanılan bu ortam, demokratik söylem geliştirmek için çok uygun platformlar oluşturur. Radyo küçük topluluklardan, ulus ötesi geniş kitlelere ulaşabilme kabiliyeti ile tüm seslerin konuşabileceği ve temsil edilebileceği bir ortam sunar. Dünya örneklerine bakıldığında, yerel kültürlerin ön planda olduğu, çeşitlilik anlamında kamusal yayıncılık uygulamalarının odağa alındığı, demokratik ve katılıma açık alternatif yayıncılık uygulamalarının teşvik edildiği oluşumların desteklenmesi sonucunda, radyoya olan güvenin arttığı görülmektedir. Yalnızca müzik ve eğlence odaklı ticari uygulamaların yaşam alanı bulup geliştiği bir ortamda ise “radyo bitti mi, bitiyor mu” tartışmaları sürer gider.
Akademi ile radyonun iş birliği, radyonun keşfedildiği ilk yıllar itibarı ile önemsenen ve tüm dünyadaki eğitim uzmanlarının da ilgi alanına giren bir konudur. Üniversite radyolarının gelişmiş ülkelerde tamamlayıcı eğitsel bir yaklaşımla topluluk radyosu örneği sergilemesi tesadüf değildir. Bu radyolar çoğunlukla, katılımcı bir üslupla, yerel topluluk kültürlerini merkeze alan, demokrasi, çok seslilik ve toleransı güçlendirecek biçimde yapılandırılmıştır.
Üniversite radyolarının eğitsel rolü, içerisinde mutlaka öğrencilerin yayıncılık pratikleri kapsamındaki eğitimlerini de barındırır. Üniversite bünyesinde çalışan akademisyenler ve araştırmacıların yine üniversite bünyesinde işletilen radyo ile olan iş birlikleri ve ortak çalışmaları niteliksel açıdan radyonun ve dinleyicilere sunulan çıktıların çok daha etkili ve verimli olmasını sağlar. Dahası, evrensel, demokratik bir yaklaşımda, özgür düşünce ve bilimin merkezi konumunda görülen üniversiteler bünyesinde faaliyet gösteren radyoların, üniversite kaynaklarıyla olan organik bağının, alternatif yayıncılık ya da topluluk yayıncılığının katılımcı ve demokratik yapısıyla bütünleşik biçimde faaliyetlerini yürütmesi, bu radyolardan beklenen önemli bir misyondur. Bununla birlikte, üniversitelerin birer eğitim-öğretim merkezi olmasından dolayı, üniversite bünyesindeki radyoların tarihsel sürecinde benimsediği ve uygulamaya koyduğu ilk ve en temel yaklaşım “eğitim” olmuştur.
Radyo, yüz yılı aşkın tarihi boyunca; okuma yazma bilmeyenlerin, yabancı dil öğrenmek isteyenlerin, çiftçilerin, çocukların okulu, toplumların en güvenilir haber kaynağı, bireylerin gündelik yaşam eğlencesi, kültürün, sanatın sesi, görme engellilerin sesli kütüphanesi, yoksulların, azınlıkların sesini duyurabileceği kamusal alanı, hastaların başucu konsollarında bulunan en yakın arkadaşı, mahkumların rehabilitasyon aracı ve hepsinden öte insanlığın “ses”i oldu. Radyo, yeni teknolojilerle yenilenerek daha zengin biçimde yaşamlarımızdaki yolculuğuna devam ediyor.
Radyonun günü kutlu olsun, radyonun sesi hiç susmasın.