Haber- Kevser Karaduman
İstanbul Üniversitesi’nde düzenlenen “Dünya Meme Sağlığı Farkındalık Ayı” konferansı, Prof. Dr. Beyza Özçınar’ın konuşmacı olarak katılımıyla gerçekleştirildi. 18 Ekim tarihinde yapılan etkinlikte Özçınar, meme kanseri ve erken tanıda tedavi hakkında önemli açıklamalarda bulundu.
İstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Cemil Bilsel Konferans Salonu’nda gerçekleşen oturumda, personel ve öğrencilere meme sağlığı ve meme kanseri hakkında önemli açıklamalarda bulunan Dr. Özçınar, bunun yanı sıra erken teşhis ve rutin kontrollerin nasıl yapılacağı hakkında önemli detaylar verdi.
Nadirde Olsa Erkeklerde De Görülmekte
Meme kanserinin önemine ve dünyada en sık görülen kanser olduğuna dikkat çeken Dr. Özçınar, “Meme kanseri şu an dünyada kadın-erkek tüm nüfusu ele aldığımızda en sık görülen kanserdir ve erkeklerde de nadirde olsa görüldüğünü biliyoruz. Eskiden erkeklerde en çok görülen ve ölümcül olan kanser akciğer kanseriydi. Meme kanseri sık görülen kanserlerde daha alt sıralamalardaydı ama uzun yıllardır kadınlarda en sık görülen kanser türüdür. Şu an dünyada en çok görülen 3 kanser türüne baktığımızda, sırasıyla; meme, prostat ve akciğer kanseri yer alıyor. Her 8 kadından 1’inde yaşamı boyunca mutlaka görülmektedir ve bu çok önemli bir rakamdır.” açıklamalarında bulundu.
Erken Teşhiste Tedavi Oranı Çok Yüksek
Halk arasında çok sık görülmesine rağmen erken teşhiste ölüm riskinin çok az olduğuna değinen Özçınar, meme kanseri riskinin önlenmesi için tıpta bulunan birincil, ikincil ve üçüncül korunma yollarına değindi. “Birincil korumada bahsettiğimiz insanlar tamamen sağlıklı bireylerdir. Risk faktörleri değiştirilebilen ve değiştirilemeyen olarak ikiye ayrılırlar. Değiştirilemeyen risk faktörlerinden biraz bahsedecek olursak, bunlardan birincisi cinsiyettir yani kadın olmak önemli bir değiştirilemeyen faktördür. Oransal olarak bu durumu incelediğimizde her 100 meme kanserinden 99’u kadınken 1 tanesi erkektir. İkinci olarak, yaş ilerledikçe risk artmaktadır ve özellikle 50 yaşın üstünde, menopoza girdikten sonra meme kanseri olasılığı artmakta. Şunu söylemekte de fayda var; meme kanseri sadece bir yaşlı hastalığı değil, gençlerde de çok sık görmekteyiz. Ailemde kimsede yok bende de olmaz diye düşünmeyiniz ama tabi ki ailede de olması yine değiştirilemeyen bir risk faktörüdür.” ifadelerinde bulunan Dr. Özçınar kanserli akraba ne kadar yakınsa, riskin o kadar çok olduğunu da ekledi.
Angelina Jolie Farkındalığı
Özçınar, Angelina Jolie ile popülerlik kazanan kalıtsal genler BRCA1 ve BRCA2 riskine de vurgu yaptı. “Angelina Jolie tedbir amaçlı test yaptırdığında BRCA mutasyonu tespit edilmiştir. Bunun sonucunda her iki memesinin de içini boşaltılmasına karar verilip bu ameliyatı yaptırdığında bütün dünyada çok ciddi bir meme kanseri farkındalığı yaratmış oldu. Tıp literatürüne de ‘Angelina Jolie Effect’ olarak geçti ve bununla ilgili de pek çok bilimsel makale yayınlandı.” açıklamalarında bulunan Dr. Özçınar, değiştirilebilen bazı risk faktörlerine de değindi. “Bunların başında doğurganlık yer alıyor. Şu an sosyoekonomik yapıya da bağlı olarak kadınlar geç evlenip, geç anne oluyor ve bu aslında meme kanseri riskini arttırmaktadır. Hiç bebek emzirmemek meme kanseri riskini çok önemli ölçüde etkilemektedir. Stres pek çok hastalığı olumsuz etkilediği gibi meme kanseri riskini de arttırmaktadır. Strese maruz kalınmasını belki azaltamayız ama onun bizde yarattığı etkiyi azaltmak bizim elimizde.” diye belirtti ve pek çok hastalığı olumsuz yönde etkileyen obezite, uzun yıllar doğum kontrol ilacı kullanımı ve alkol-sigara kullanımının meme kanserinde de değiştirilebilecek risk faktörleri arasında bulunduğuna dikkat çekti.
Kanser 5 Yıldır Vücudunuzda Olabilir
İkincil korunma yöntemi olarak taramaya değinen Dr. Özçınar, meme kanserinin uzun yıllar vücutta fark edilmeden gizlenebildiğini vurguladı. “Siz 5 yıldır bir kanser ile berabersinizdir ve bu 5 yıl sonra bir tarama sonucu ortaya çıkabilir. Erken tanı ile tedavi %99’a kadar başarılı olabilmektedir. Her genç kadının 18-20 yaşından itibaren her ay kendi kendine meme muayenesi yapmasını öneriyoruz. Nasıl yapacağımızdan kısaca bahsedecek olursak, adet dönemi bittikten hemen sonra yani meme dokusunun en yumuşak olduğu haldeyken yapılmasını öneriyoruz. Menopoza giren yani adet görmeyen kadınlarda ise her ayın belli bir günü belirlenerek yapılabilmektedir. 40 yaşını geçen bireylere de Sağlık Bakanlığı aracılığıyla, her yıl düzenli olarak mamografi çektirilmesini öneriyoruz.” diyen Özçınar, kanserin teşhisinde mamografinin çok büyük önem taşıdığını ifade etti ve genetik yatkınlıktan dolayı ailede meme kanseri taşıyan birey varsa mamografi yaşını 25’e düşürdüklerini de sözlerine ekledi.
Hastalar Ne Duymak İstiyor?
Hangi aşamada olursa olsun meme kanserinin tedavisinin mümkün olduğunu fakat kadınlarda öğrenildiği anda hissedilen duyguların değiştirilemediğine dikkat çeken Özçınar hastalara nasıl davranılması gerektiğine de değindi. “Hasta kendisine acınılmasını, başkalarının çaresizlik ile ona bakmasını istemiyor. Sadece yaşamak istiyor ve psikolojik olarak bir kabullenme sürecindedir. Süreç biraz kritiktir ve hasta yakınları destek vermeye çalışırken, aslında hastayı daha çok üzdüklerinin bazen farkına varamayabiliyorlar. Yakını olarak, hasta bu konuda konuşmak istemediği sürece hastalığı hakkında soru sormak, hikayeler anlatmak hasta psikolojisi açısından doğru değildir. Gayet normal davranılmalıdır çünkü bu süreçte eş ve aile desteği oldukça önemlidir.” diye belirtti ve özellikle erkek bireylerin farkındalık konusunda bilinçlendirilmesi gerektiğini çünkü kadının geçirdiği travmatik süreçte bunun büyük bir önem arz ettiğini ekledi.