Haber: Kaan Ağırsoy
Editör: Yağmur Sertkaya
Özellikle 18.yy’ın ikinci yarısından itibaren popüler hale gelen ve pek çok araştırmaya konu olan Oryantalizm, Batı’nın Doğu’yu anlama çabası olarak tanımlanırken Türkçe’ye “Şarkiyatçılık” olarak geçti. Bütün bunlarla beraber Filistinli yazar Edward Said’in 1978 yılında yayımladığı Oryantalizm adlı kitabı ile bu kavram modern dünyada ilk kez bu denli bir çerçevede şekil aldı.
“Doğu’yu Arayış ve Doğu’yu Anlamak”
12. yy.’da Cluny Tarikatı, İslam’ı entelektüel bir seviyede incelemek adına tercüme heyeti oluşturdu. Bu gelişmenin yanı sıra yaklaşık 200 yıl sonra – 1312’de – Viyana Konsili’nde alınan kararlar sonucunda Paris, Oxford, Bologna gibi Avrupa şehirlerinde Arapça, Grekçe, İbranice ve Süryanice araştırma kürsülerinin kurulması Batı’nın Doğu’ya dair arayışının ilk adımları olarak tarihe geçti. Yüzyıllar içerisinde Batılı Devletlerin Doğu ile siyasi ve ticari ilişkilerini geliştirmesi, pek çok Avrupalı seyyah veya düşünürlerin Doğu’ya seyahatlerini arttırması ve daha da önemlisi Rönesans ve Reform hareketleri ile birlikte Avrupa’daki düşünce özgürlüğünün daha da güç kazanması Batı’nın Doğu’ya daha ılımlı ve objektif yaklaşmasına sebep oldu.
16. ve 17.yy itibariyle Batılı sanatkar ve düşünürler, Doğu’ya dair pek çok eser verdi. Matbaanın yaygınlaşması ve haberleşmenin daha da kolaylaşması ile Batı’da Oryantalist düşünceler daha da yaygınlaştı. İslam’ın Batı tarafından zamanla daha da araştırmalara konu olması Boulainvilliers ve Voltaire gibi aydınların ilgi alanlarına girdi. Bu gibi isimler Hristiyanlığa doğrudan yöneltemediği eleştirileri İslam üzerinden dolaylı bir şekilde gerçekleştirdi. Bir başka örnek ise Fransız düşünür Montesquieu’nun 1721’de yayımladığı İran Mektupları eseriyle Doğu’ya dair detaylı bir tahlilde bulunması ve eserin baş karakterleri Uzbek ile Rica üzerinden çeşitli Batı ve Doğu tasvirlerinde bulunarak pek çok aydın gibi dolaylı yoldan iğnelemelerde bulundu.
Zaman içerisinde Habsburglu Maria Theresa’nın girişimleriyle Doğu üzerine araştırma enstitüleri, Sir William Jones’ın “Bengal Doğu Araştırma Merkezi”, Napolyon’un Mısır yıllarında Mısır tarih, kültür ve bilimini incelemek üzere “Mısır Enstitüsü” gibi araştırma merkezleri kurularak Avrupa tarafından Doğu daha sıkı bir şekilde ele alınmaya başlandı. 16.ve 17.yy’a nazaran daha sık seyahatlerde bulunan Batılı oryantalistler, bölgedeki izlenimlerini eserlerine yansıtarak yepyeni bir oryantalist akımı başlattı. Fakat 19.yy başlarında yükselen sanayi devrimleri ve kapitalist akımlar Batı’daki romantik havanın etkisini kaybetmesine sebep oldu. Bunun üzerine Avrupalı sanatçılar, Kıta’nın buhranından etkilenmemek adına icra ettikleri sanatlarında Doğu’dan yararlandı. Aynı dönem itibariyle Batı’da baş gösteren romantizm arayışı, oryantalist tasvirlere yansıdı. Örneğin Fransız ressam Ingres’in Türk Hamamı adlı tablosunda keyif ve erotizm, İngiliz ressam ve mimar William Helmon Hunt’ın Fenercinin Flörtü eserinde ise erkek egemenliği ve kadına düşkünlük resmedildi.
“Modern Oryantalizmin İki Önemli İsimlerinden: Sacy ve Renan”
19.yy’ın ilk yarısı sonrası daha kurumsal bir kimlik kazanan Oryantalizm üzerine Fransa’da kurulan “Doğu Dilleri ve Medeniyetleri Enstitüsü” ile daha kapsamlı çalışmalar yapıldı. Özellikle oryantalizmin önemli isimlerinden biri olarak kabul edilen Silvestre De Sacy, enstitünün başına geçtikten sonra ünlü İslam bilgini İbn Haldun’un Mukkaddime adlı eserinin büyük bir kısmını Fransızcaya çevirdi. Bunun yanı sıra enstitüde Arapça dersleri verdi ve 1830’da Fransa’nın Cezayir’i işgalinin ardından Fransız hükümetinin Cezayir halkına hitaben yayımladığı bildiriyi Arapçaya çevirdi. Daha sonrasında da Fransız hükümetinin Doğu ile ilgili sorunlarda sık sık Sacy’ye danışması onun popülaritesini daha da artttırdı ve kendi çalışmaları ile “Modern Oryantalizm”in kurucularından biri oldu.
Silvestre De Sacy’nin yanı sıra oryantalizm akımında önemli bir isim olan Fransız tarihçi ve filolog Ernest Renan, yaptığı çalışmalar ile bu kavrama dair önemli saptamalarda bulundu. Genç yaşlarda tahsilini bir Katolik okulunda tamamlaması fakat ilerleyen yıllarda dini eğitimini yarıda bırakarak ilmi alanda kendini geliştirmeye karar vermesi ile ilerleyen yıllarda tanımladığı oryantalizm kavramının şekillenmesinde önemli bir dönüm noktası olacaktı. Daha sonra hatıratlarında belirttiği üzere İncil’i okurken fazlasıyla çelişki ve hatalar fark ettiğini ifade etti. İlmi alanlardaki çalışmaları esnasında Protestanlığa geçti ve din adamı olma kararından vazgeçti. 1848 yılında Avrupa’nın pek çok noktasında patlak veren Sosyalist İhtilali’nden derinden etkilenen Renan, bu olayların ardından tek inancının ilim olduğunu ve insanların sorunlarının yine ilim yoluyla çözüleceğini belirtti.
1860 Lübnan olaylarına müdahale amaçlı Beyrut’a gidecek olan Fransız kuvvetlerine katılmaya karar veren Ernest Renan, Lübnan’da arkeolojik kazılar yapmakla görevlendirildi. Gerçekleştirdiği arkeolojik çalışmalar sonucu pek çok eseri Fransa’ya götüren Renan, aynı zamanda gerçekleştirdiği sosyolojik tespitler ile önemli iddialarda bulundu. Bölgedeki karışıklıkların oldukça vahim olduğunu ve dolayısıyla Lübnan coğrafyasının yakın zamanda Türklerin elinden çıkacağını ileri sürdü. Aynı zamanda gençliğinde okuduğu İncil’deki tasvirleri Filistin coğrafyasında tecrübe etmesi üzerine İncil’e bakış açısı değişti. 1861 yılında arkeolojik kazılardan elde ettiği eserler ile Fransa’ya geri dönen Ernest Renan, getirmiş olduğu tarihi eserleri Louvre Müzesi’ne teslim etti. Bu gelişmeler ilerleyen yüzyıllardaki oryantalist çalışmalar için önemli bir kaynak olacaktı.
Lübnan seferinden 4 yıl sonra Mısır, Lübnan, Suriye, Yunanistan ve Anadolu topraklarını kapsayan geniş bir Doğu yolculuğuna çıkan Fransız tarihçi, Süveyş Kanalı’nın açılışında bizzat bulundu. Bu coğrafyada Mısır ile Fenike Uygarlığı arasındaki ilişkiler üzerinde durdu ve kanaatlerini kesinleştirdi. Mısır’daki araştırmalarının ardından sırasıyla Lübnan, Filistin, Suriye, Antakya, Atina, İzmir ve İstanbul’u gezdi ve gözlemler yaptı. Her ne kadar İstanbul’un manzarasına hayran kaldığını belirtse de İstanbul halkı için yaptığı olumsuz eleştiriler Renan’ın Doğu üzerine inşa ettiği olumsuz fikirlerin yapı taşlarını oluşturdu. Bu seyahatinden sonra Doğu’ya dair görüşlerini kaleme aldığı Oryantalizm eserinde çarpıcı ifadelere yer verdi. Mısır topraklarında “Müslüman İşgali”ne karşı gerekirse İngilizlerin bölgede bulunmasını yeğleyen Ernest Renan, Müslümanlar için ayrıca “Onlar sadece kan dökmesini bilir.” ifadesini kullandı. Bütün bunların ışığında Renan, 1883 yılında Sorbonne’da verdiği konferansta Doğu ve İslam’a dair olan sert ve radikal açıklamaları ile eleştiri oklarının hedefi oldu. Ernest Renan’ın bu saldırgan ifadelerine karşı savunma olarak pek çok aydın bazı eserler kaleme aldı. Örneğin Namık Kemal 1883 yılında Renan Müdafaanamesi’ni (1908 yılında oğlu Ali Ekrem Bolayır tarafından yayımlanmıştır) kaleme alırken Cemaleddin Afgani, Ataullah Bayezidof,gibi isimler de Renan’a karşı reddiye yazdılar.
“Kendi Hikayesi ve Değerlerinden Yola Çıkan Yazar: Edward Said”
Renan’ın başı çektiği ve pek çok oryantalistin Doğu’yu çarpıcı bir şekilde tasvir etmeleri, 20.yy başlarında iletişim alanında yaşanan pek çok gelişmeler ile birlikte daha geniş toplumlara hitap edilmesine sebep oldu. Özellikle 1920’lerde sinemanın ve 1950’lerde televizyonun yaygınlaşması ile Batı toplumu kendisini Doğu’ya daha egemen bir şekilde sundu. ABD başta olmak üzere çeşitli Batı ülkelerinde çekilen filmler ve televizyona üretilen içeriklerde Doğu toplumunu “barbar, ilkel, sorunlu” bir imajla servis etmeleri, Doğu’ya karşı yükselen olumsuz bakışı daha da güçlendirdi. 20.yy’ın en önemli yazarlarından Filistinli Edward Said, 1978 yılında yayımladığı Oryantalizm kitabı ile modern dünyadaki bu anlayışa dair en kapsamlı çalışmasını gerçekleştirdi. Said öncelikle Batı’nın başta Ortadoğu olmak üzere Doğu’ya çarpıtıcı bir mercekten baktığını söylerken bu merceği “Oryantalizm” olarak tanımladı. Filistinli yazar ayrıca bu konuyu ele almaya karar vermesinde iki önemli etmen olduğunun altını çizerek bunlardan birincisinin 1973 Arap – İsrail Savaşı ve bu savaş bağlamında Batı medyasında Araplara dair olumsuz tasvirler olduğunu belirtti. İkinci olarak Arap asıllı bir birey olan Said, kendi ırkı ve kültüründeki ile Batı sanatı ve felsefesindeki “Doğu”nun arasında uyumsuzluk olduğunu ifade etti. Bütün bunlarla beraber Edward Said, 1850’lerde Paris veya Londra’da yaşayan bir bireyin Mısır, Hindistan, Suriye gibi yerleri eserlerine konu ederken gerçeklerden uzak olma ihtimalinin bir hayli yüksek olduğunu vurguladı. Bunun nedeninin ise Doğu’yu bizzat görmek yerine geçmişte yazılan eserlerden yola çıkması olduğunu belirtti.
Filistinli yazar Said, kitabında Amerikan Oryantalizmi ile Avrupa Oryantalizmi arasındaki farklara değindi. Edward Said’e göre ikisi arasındaki en büyük fark; Avrupalıların tarihte Doğu’da sömürge topraklarına sahip olduğunu ve buralarda uzun yıllar bulunarak bölgeye dair tecrübeler edindiğini ancak Amerikanların Doğu’da hiçbir zaman toprak sahibi olmadığını ve dolayısıyla Doğu’ya dair bakışın dolaylı olarak gerçekleştirildiği şeklinde tanımladı. Bütün bunlarla beraber ABD – İsrail arasındaki sıkı müttefiklik sebebiyle Amerikan Oryantalizminin siyasal bir kimlik kazandığını fakat Avrupa Oryantalizminin daha çok sosyolojik ve kültürel bir altyapıya dayandığını ifade etti.