Haber: Ayşegül Nişli
Türkiye’de mevsim normalleri dışında yaşanan hava olayları iklim değişikliğini somutlaştırıyor. Kuraklık ve mevsim dışı yağışlar gibi ekstrem hava olayları tarımsal faaliyetleri de doğrudan etkiliyor. İstanbul Üniversitesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muzaffer Bakırcı, iklim değişikliğinin tarımüzerindeki etkilerine karşı kaynakların etkin kullanımını vurgularken; Çiftçiler Sendikası Genel Örgütlenme Sekreteri Adnan Çobanoğlu ise çiftçilerin yaşadıkları sorunlara değindi.
Yer şekilleri, su kaynakları, toprak şartları ve iklim özellikleri gibi birçok doğal faktörden etkilenen tarımsal üretim; bu faktörlerden herhangi birinde oluşabilecek sorunlar nedeniyle çeşitli kısıtlarla karşı karşıya kalabiliyor. Prof. Dr. Bakırcı bu durumu, “İklim diğer faktörleri şekillendiren bir aktör olduğundan hayati önem taşımaktadır. Özellikle tarımsal su ihtiyacının karşılanması bakımından yağış şartları, bunun oluşturacağı yeraltı ve yerüstü sular tarımsal üretimin düzeyini belirlemektedir.” ifadeleriyle dile getirdi.
İklim Krizi Tarımı Nasıl Dönüştürecek?
Mevcut iklim şartlarına adapte olan toplulukların olası radikal iklim değişikliğinden ciddi anlamda etkilenebileceğini belirten Bakırcı, “Yüksek sıcaklık seviyelerine karşı hassas olan ve su ihtiyacı fazla olan bitkisel ürünlerin iklim değişikliğinden olumsuz etkileneceği beklenebilir. Bu durum Türkiye’de alışılagelmiş bitkisel ürün deseninde farklılaşmanın da muhtemel olduğunu göstermektedir.” şeklinde konuştu.

Bakırcı, bahsedilen bu olumsuz etkilerin yanı sıra insanların uyum becerisine dikkat çekti ve “Hâlihazırda yoğun sıcaklık sonucu ortaya çıkan kuraklık dünyanın her bölgesinde aynı şekilde cereyan etmemektedir. Bu bakımdan dünyanın bazı bölgelerinde zorluklar ortaya çıkaran bu değişim bazı bölgeler için ise yeni imkânlar anlamına gelebilecektir.” dedi.
Riskin Hafifletilmesi Mümkün
Bakırcı, “Konu Türkiye özelinde değerlendirildiğinde, ülkemizde zaten mevcut durumda kurak ve yarı kurak iklimin hüküm sürdüğü bölgeler bulunmaktadır. Bu bölgeler için su kaynakları ve ürün yetişme süresi konusunda bazı olumsuzlukların olması kuvvetle muhtemeldir. Ancak iklim değişikliğinin ülkemizde tarımsal üretim yapılamayacak duruma getirmesi, kolay savunulacak bir yaklaşım değildir. Evet, ciddi bir riskle karşı karşıya olduğumuz açıktır. Ancak özellikle su kaynaklarının etkin kullanılması ve yeni duruma adapte olabilecek ürün türlerinin seçilmesiyle riskin hafifletilmesi mümkündür.” ifadelerinde bulundu.
“Büyük ölçüde insan faaliyetleri sonucu ortaya çıktığı kabul edilen küresel iklimdeki değişimde çözümün anahtarı da yine insanın kendisi olacaktır.” diyen Bakırcı, kamuoyundan gelen etkili tepkilerin karar vericilerin tedbir almasına zemin hazırlayabileceğinin altını çizdi. Bakırcı, “Aksi takdirde geriye bir tek seçenekkalmaktadır, o da olabildiğince yeni durumu adapte olmanın yollarını bulmaktadır.” diyerek sözlerini noktaladı.
Üretici Hangi Sorunlarla Karşı Karşıya?
Çiftçiler Sendikası Genel Örgütlenme Sekreteri Adnan Çobanoğlu, özellikle geçtiğimiz yaz döneminde yaşanan yoğun kuraklık ve mevsim dışı yağışların bütün bitkisel üretimde sorunlara neden olduğunu belirtti. “Örneğin arpa ve buğdayın aşırı yağışlar nedeniyle boyları büyüdü ama başaklar meyve tutmakta zorlandı. Tütüncüler bir ay geç tütün etmek durumunda kaldılar, aşırı yağış nedeniyle tütünlerini dikemediler. Üzümlerde yağışlar nedeniyle ciddi hastalıklar meydana geldi.” şeklinde konuşan Çobanoğlu, rekoltede yaşanan düşüşlere de dikkat çekti.
İklim Krizi ve Tarımda Kimyasal Kullanımı Paradoksu
Çobanoğlu yoğun yağışların bitkilerde yarattığı mantarihastalıklar nedeniyle kimyasal kullanımının arttığını ifade etti ve, “Üreticiler sağlıklı besin ortaya koyabilmek yerine ürününü koruma derdi içine girdiğinden dolayı iklim krizine etki edecek tarzda kimyasal kullanıyor. Bitkisel üretimde kullanılan kimyasallar ciddi anlamda iklim krizinin tetikleyicileridir. Topraktaki birçok bakteriyi öldürür, dolayısıyla toprağın karbon emme özelliğini ortadan kaldırır.” dedi.

Enerji kullanımının iklim değişikliğiyle ilişkisine değinen Çobanoğlu, “Ekolojik denge bozulmaya başladığında bitkisel üretimin yaşadığı sıkıntıyı aşmak için bol miktarda kimyasal kullanmaya başlıyorsunuz. Kimyasal için fabrikaların açılması, depolama, nakliyenin ve makinenin olması lazım. Bunların hepsi enerji tüketimi.”şeklinde konuştu. Çobanoğlu, iklim krizinin önüne geçebilmek için sistemin enerji tasarrufu sağlayacak şekilde yeniden kurgulanması gerektiğini vurguladı.
“İklim krizine en dayanıklı olan yerel tohumlardır.”
Çobanoğlu önümüzdeki sürecin üretici ve tüketici açısından ciddi bir üretim ve gıda problemine neden olabileceğini söyledi. Bu risklere karşı alınacak önlemlerde yerel tohumların önemi üzerinde duran Çobanoğlu, “İklim krizine yine de en dayanıklı olan yerel tohumlardır. Bu tohumlar binlerce yılda adapte olmuştur ve en dayanıklı bitki çeşitliliğini sağlar. Laboratuvarkoşullarında üretilip ilaçlanan, hibrit hale getirilen tohumlar iklim koşullarına dayanıklı değildir. Geleneksel birçok buğdayımız susuz koşullarda bile ürün vermeye devam eder, sonradan piyasaya sunulan, şirket kontrolündeki birçok buğday ve arpa ise aşırı su ihtiyacı gösterir.” dedi.
“Biz üretmek istiyoruz, ama ürettiğimiz ürünün çeşitliliğini korumak da istiyoruz.”
Çobanoğlu iklim krizine karşı tedbirlerin ve üreticileri toprağında tutmaya dair teşviklerin artırılması gerektiğinin altını çizdi ve sözlerini, “Önlem almayıncaüretimden kaçan bir çiftçi haline geliyoruz hepimiz. Fakat Biz üretmek istiyoruz, ama üretmek istediğimiz ürünün çeşitliliğini korumak da istiyoruz. Üretirken doğaya zarar vermek, doğaya zarar veren kimyasalları kullanmakistemiyoruz. Aynı duyarı da herkesten bekliyoruz. Böyle yapıldığında iklim değişikliğinin de, sel felaketlerinin de önüne geçilmiş olunur.” ifadeleriyle tamamladı.