Haber-Fotoğraf: Havvanur Mutlu
Editör: Sıla Ceylan
Mikroplastikler; soluduğumuz havadan yediğimiz yiyeceğe kadar günlük yaşantımızın çoğu anında bize eşlik ediyor.
Kozmetikten Endüstriye Mikroplastikler
1 mm ile 5 mm boyutları arasındaki plastikler mikroplastik olarak adlandırılıyor; birincil ve ikincil olmak üzere iki gruba ayrılıyor. Birincil mikroplastikler küçük ve sert yapılarıyla ölü deriyi temizlemek amacıyla yüz temizleyici jel, krem, maske ve sabunlarda sıklıkla kullanılıyor. Şampuanlar, güneş kremleri ve diş macunları da içeriğinde mikroplastik bulunan kozmetik ürünler arasında yer alıyor. İkincil mikroplastikler ise başlıca tekstil, ambalaj ve otomotiv gibi endüstriyel üretimler sonucu oluşan, yaygın olarak deniz ve okyanuslara taşınan maddeler olarak tanımlanıyor.
Çamaşır Makinelerinden Denizlere Yolculuk
Konuyla ilgili İstanbul Üniversitesi Biyoloji bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ayşegül Mülayim, günlük hayatta kullanımı oldukça yaygın olan otomobillerin ve çamaşır makinelerinin en önemli ikincil mikroplastik kaynağı olduğunu söyledi. Prof. Dr. Mülayim, içeriğinde plastik bazlı kumaş türleri bulunan kıyafetlerin yıkanmasıyla, bir mikroplastik türü olan fiberin ayrışarak çamaşır makinelerinin giderlerindeki filtrelerden geçip denizlere ulaştığını belirtti.
“Denizlere Boşaltım En Önemli Kirletici Faktör!”
Mülayim, “Denizlere boşaltım en önemli kirletici faktördür. Bu nedenle boşaltımların kontrol altına alınması, arıtmaya önem verilmesi gerekmektedir. Atık su arıtma tesislerinde mikroplastiklerin tamamının filtrelenememesi su kaynaklı kirliliğin önemli yollarından birisidir. Günümüzde çamaşır makinesi ve kurutma makinelerinde fiberlerin toplanmasını sağlayan mekanizmalar tasarlanmakla birlikte, yaygınlaşması zaman alsa da bu arıtma; tekstil, kozmetik, temizlik malzemeleri gibi pek çok mikroplastik atığın denizlere ulaşmasını önleyecektir.” dedi.
Mikroplastiklerin Deniz Canlılarına Etkileri
Mikroplastiklerin ekosistem için yarattığı endişenin başlıca iki ana nedeni olduğunu belirten Prof. Dr. Ayşegül Mülayim, birincisinin küçük boyutlarından dolayı canlı vücuduna girerek birikmeleri ve besin zincirinde iletilmeleri olduğunu, ikincisinin ise başka kirleticilere yüzey alanı oluşturup bu maddelerin canlı için zehirli etkilerini arttırdığını belirtti.
Ekosistem için oldukça önemli organizmalar olan ve birincil oksijen üretimi gerçekleştiren fitoplaktonlarda, mikroplastiklerden dolayı büyümenin azaldığını ve fotosentez mekanizmasının bozulduğunun belirlendiğini söyleyen Prof. Dr. Mülayim, bunun sonucu olarak atmosferin oksijen ve karbondioksit dengesinde bozulma saptandığını ekleyerek devam etti: “Yani görüyoruz ki olumsuz etkiler denizde besin zincirinin ilk halkasından başlıyor. Bunun yanında mikroplastiklerin canlılarda ölüm oranını artırdığı, üremelerinin ve larvalarının hayatta kalma oranlarının azaldığı görülmektedir. Yüzme hızlarında düşme, sindirim sisteminde tıkanma, doygunluk hissi nedeniyle beslenmenin durması, fizyolojik hasarlar, bağışıklık düşmesi gibi pek çok olumsuz etki araştırmacılar tarafından belirlenmiştir.”
“Denizler Atıkları Yutan ve Yok Eden Bir Çöplük Değil”
İnsanların mikroplastik üretimini engellemeleri ve azaltmaları için önerilerde bulunan Prof. Dr. Ayşegül Mülayim, son olarak şunları söyledi:
“Halkın bilinçlendirilmesi ve makroplastiklerin denize atılmasının önlenmesi önemli bir adımdır. Bu konuda pek çok kampanyanın olduğunu görüyoruz. Özellikle genç nesil, denizlerin atıkları yutan ve yok eden büyük bir çöplük olmadığı, denize giren her atığın bir şekilde canlılara ve insan sağlığına zarar verdiği konusunda bilinçlendirilmelidir. Tek kullanımlık plastik ürünlerin azaltılması, çevre dostu ürünlerin yaygınlaşması ve bunların kullanımının özendirilmesi faydalı olacaktır. Bu ürünlerin ekonomik olarak uygun hale gelmesi tercih edilmelerine yardımcı olabilir. Bunun yanında en büyük kirletici olan endüstriyel tesislerde plastik kullanımın azaltılması, tesislerin atıklarının denetlenmesi çok önemlidir.”