Muhabir: Buse Sever
Fotoğraf : Zehra Nur Altun
İstanbul – (İÜ Haber Merkezi)
İstanbul Üniversitesi (İÜ) İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü Öğretim üyesi Doç. Dr. Mesut Aytekin’in Senaryo dersi kapsamında “Senaryon Mu Var Derdin Var” söyleşisi düzenlendi. Senaryo dersi öğrencilerinin organize ettiği söyleşide, genç sinemacılar sektöre ilişkin gözlemlerini aktardı.
İletişim Fakültesi Amfi A’da 26 Aralık Perşembe günü gerçekleştirilen ders, Doç. Dr. Mesut Aytekin’in konukları takdim etmesiyle başladı. Söyleşinin açılış konuşmasını Kısa’dan Hissse Kısa Film Festivali (KHKFF) Başkanı Aşkın Özcan, moderatörlüğünü KHKFF Art Direktörü, sinema yazarı ve yönetmen Abdülhamit Güler yaptı.
Söyleşiye konuşmacı olarak 9. KHKFF kapsamında özel olarak hazırlanan “Senaryon Mu Var Derdin Var” kitabının yazarlarından 3 İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sinema Ana Bilim Dalı öğrencisi katıldı. 24. Uluslararası İzmir Kısa Film Festivali ödüllü Pelin Büyüktaş, bağımsız film yapımcısı Ahmet Faruk Arslan ve Kültür ve Turizm Festivali Kısa Film Yarışması’nda ödül kazanan Yaren Aydoğdu deneyimlerini öğrencilerle paylaştı.

“Festivaller Hikâyelerin Görünür Olmasını Sağlar”
KHKFF Başkanı Aşkın Özcan, açılış konuşmasında kısa filmin yaratıcı bir tür olduğunu belirtti. “Kısa film, hikâyeyi kısa sürede etkileyici şekilde anlatmayı gerektirir. Bu da yaratıcılık ve emekle mümkündür. Festivaller bu hikâyelerin görünür olmasını sağlar.” diyen Özcan, öğrencilerin sektörel etkinliklere katılımının önemine vurgu yaptı.
“Senaryon Mu Var Derdin Var kitabı festivalimizin dijitale inat, matbuda direndiği ve başka bi festival mottomuzun gerekliliğini düşündüğümüz için bastığımız bir kitaptır. kitabımızın yazarları genç sinemacılar, yönetmenler veya senaristler, bu yüzden daha da kıymetli.”

“Bir Mesele Ne Kadar Öznelse O Kadar Evrensel”
Senaryonun derdini anlatma aracı olmadığına değinen Arslan, “Ben genellikle bir şeyleri arıyor oluyorum yani cevabını bulmaya çalıştığım bazı sorular var. Bunlar öyle çok büyük ve felsefi derinliği olan sorular olmak zorunda da değil. Şöyle bir şeye inanıyorum, bir mesele ne kadar öznelse o kadar evrensel oluyor. Yani ben bir mesele ile ilgili sorumu veya sorunumu ne kadar derine götürebilirsem kendi içimde o kadar insana ait bir şey oluyor” ifadelerini kullandı.
Senaryo yazarken bir eser ortaya koymanın tatmininin yaşanamayacağını çünkü gerekli imkânlar sağlanmadığı sürece o eserin ortaya çıkmayacağını söyleyen Arslan, “Bu da oldukça zorlayıcı bir şey bence motive etmesi anlamında senaryo yazarken bir eser ortaya koyma tatminini bile yaşayamıyorsunuz. Çünkü o bütçeleri, o imkânları, o ekibi bulamadığınız sürece o eser hala ortaya çıkmayacak” ifadelerinin altını çizdi.
“Bazen Çok Uğraşmamak Senaryonun Sağlığı Açısından İyi Oluyor”
Düşünceleri senaryoya dökmeye başlamanın fikrin somutlaştığı evre olduğunu söyleyen Büyüktaş, “Senaryo öncesine kadar gerçekten birazcık daha soyut ilerliyor süreç. O yüzden o anın çok biricik olduğunu düşünüyorum. Bazen mesela hiç üstüne düşünmek veya yazmak istemiyorum bir süre onu nadasa bırakmak bana çok iyi geliyor. O nadasa bırakma sürecinde çünkü geriye döndüğümde farkında olmadan üstüne bambaşka şeyler eklemiş bir halde buluyorum kendimi. Bazen çok uğraşmamak, didiklememek de senaryonun sağlığı açısından iyi olabiliyor” dedi.

Bir set ortamında profesyonellik üzerine değerlendirmelerde bulunan Büyüktaş, öğrenci kimliğiyle çalışmanın avantajlarına değindi: “Öğrenci olduğunuzda genellikle sizden büyük bir beklenti olmuyor ve bu kimlikle birçok sorunu çözebiliyorsunuz. Ancak profesyonel bir sete adım attığınızda, geçmişte yaptıklarınızın ne kadar ‘öğrenci işi’ olduğunu fark ediyorsunuz.”
Kısa film ile uzun metraj film sektörlerinin farklı dinamiklere sahip olduğunu vurgulayan Büyüktaş, bu ayrımın hem Türkiye’de hem de dünya genelinde tartışılan bir konu olduğunu belirtti ve kısa filmin alıcısının oldukça sınırlı ve genellikle entelektüel bir izleyici kitlesi olduğuna vurgu yaptı.
Her sinemacının, filmografisinin hayata geçirilemeyen projelerden oluşan bir “film mezarlığı” ya da “senaryo mezarlığı” olduğunu belirten Büyüktaş, bu durumun sektörün doğal bir parçası olduğunu ifade etti: “Gerçekleşmesini çok istediğiniz fikirlerin hayata geçirilememesi moral bozabilir ancak bu tamamen küsmek için geçerli bir sebep değil.”
“Derdimizin Peşinden Gitmeliyiz, Yoksa O Bizi Yiyip Bitirecek”

Sinemaya olan ilgisinin 15 yaşında başladığını belirten Aydoğdu, ilk olarak YouTube’da filmleri keşfettiğini ve Nuri Bilge Ceylan’ın filmlerinin karşısına çıktığını söyledi. Aydoğdu, “Birkaç sahne izledim, sanırım kasaba filmi vardı. O anda Nuri Bilge Ceylan’ı araştırmaya başladım ve iki günde tüm kitaplarını okumuşumdur.” Bandırma’da düzenlenen Kültür ve Turizm Festivali kapsamında 15 yaşında katıldığı kısa film yarışmasından ödül aldığını belirten Aydoğdu, ödülün ağırlığını uzun süre taşıdığını dile getirdi.
Aydoğdu, bir hikaye veya fikir aklına geldiğinde ilk olarak not almak gerektiğini belirtti: “Kafamda sürekli dönüp durursa, bu beni rahatsız eder ve kaygılandırır. Fikir büyüdükçe ilk yaptığım şey onu daha düzgün bir şekilde yazmaktır. İlk fikri yazarım sonra o zihnimde geliştikçe daha düzenli bir şekilde yazmaya başlarım. Derdimizin peşinden gitmeliyiz, yoksa o bizi yiyip bitirecek. Onunla baş etmek için harekete geçmemiz gerekiyor.”
Sinemanın Formülü Özgünlük

Abdülhamit Güler, festivallerin en önemli misyonunun yalnızca filmlerin yarışması değil, sinemacıların ve sinemaya meraklı kişilerin bir araya gelmesi olduğunu belirtirken festivallerin tanışmalar ve yeni yolların başlangıcı olma potansiyeline sahip olduğunun altını çizdi. “Her filmin, her yönetmenin, her hikaye anlatıcısının özgünlüğü o kadar kişisel ki, nüanslar bunu belirliyor. Ayrıca ekip büyüdükçe ekipman ve yönetim sorunları da artıyor yani ekipman, sinemacı için büyük dezavantaj olabilir. Çünkü ekip büyüdükçe yönetim zorlukları ortaya çıkıyor.”
Kült isimlerin, kült olmaya çalışarak bu başarıyı elde etmediklerini vurgulayan Güler, “Hiçbir kült eser, yalnızca popüler olmak için ortaya çıkmadı. Sinemacılar sadece kendileri olmaya çalıştı ve eserleri özgün bir şekilde doğdu ve bütün olarak bir formül arıyorsak galiba özgünlük diyebiliriz” şeklinde konuştu.
“Senaryon Mu Var Derdin Var” Kitabı Hediye Edildi
Öğrenciler tarafından yoğun ilgi gören söyleşi Aşkın Özcan ve Abdülhamit Güler tarafından hazırlanan “Başka Bi Kişi” adlı KHKFF tanıtım filmiyle devam etti. Öğrencilerden gelen soruların cevaplandırıldığı söyleşinin son bölümünde konuşmacılara Teşekkür Belgesi takdim edildi. Doç. Dr. Mesut Aytekin Abdülhamit Güler’e; Radyo-TV/Sinema Öğretim Üyesi Doç. Dr. Onur Akyol ise Aşkın Özcan’a teşekkür belgelerini takdim etti. Diğer konuşmacılara teşekkür belgelerini ve hediyeleri, Ahmet Faruk Arslan’a organizasyon ekibinden Eylül Nar, Pelin Büyüktaş’a organizasyon ekibinden Leman Özyanık, Yaren Aydoğdu’ya organizasyon ekibinden Elif Irmak Yazıcı verdi.
Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü 2. sınıf öğrencilerinden Ayşenur Yavaş, Cemre Mert, Cengizalp Bese ve Rüya Nazlı Altıntaş’ın sunuculuğunu yaptığı söyleşi hatıra fotoğrafının çekilmesiyle sona erdi. Söyleşi sonunda katılımcılara Doç. Dr. Mesut Aytekin tarafından derlenen “Senaryon Mu Var Derdin Var” kitabı ve 9. KHKFF için özel olarak hazırlanan Ahmet Uluçay kartpostalları hediye edildi.




